2011 yılının ikinci yarısında yazdığım bir makalede yaşadığım bir olayı kaleme almış, yetkililere seslenip zorunlu eğitimin kesintisiz 12 yıla çıkartılması gerektiğini yazmıştım. Yazımın etkisi var mıydı bilemiyorum ama hemen bir sonraki yıl, yani 2012 yılında ise, zorunlu eğitim 12 yıla çıkartılmıştı. Bugün ise, aradan geçen süre içerisinde zorunlu eğitimin toplumsal beklentiyi karşılamadığını, öngörülemeyen başka sıkıntıları beraberinde getirdiğini ve hatta eğitimin kalitesini düşürdüğünü toplum olarak tecrübe ettik, zorunlu eğitimin okullarda sorunlu eğitime dönüştüğünün farkına vardık. O gün yazdığım yazı nedeni ile bir pişmanlık içerisindeyim. Keşke zorunlu eğitim 12 yıla çıkartılmasaydı diyenlerdenim.
Geçen hafta yazdığım ?Çocuğun sınıfı geçmesi başarılı olduğunu gösterir mi?? başlıklı yazımda değindiğim eğitimi sabote eden, olumsuz davranış sergileyen, eğitimin kalitesini düşüren öğrenci profili, ilgisiz ebeveynlerin sorumsuzluğuyla birlikte, esasında bir parça zorunlu eğitimin de ürünü. Okumak istemeyen, hatta okulla yakından uzaktan hiç alakası olmayan öğrencilerin zorunlu eğitim gereği okullara gelmesi beraberinde birçok sorunu getirmekle birlikte sadece eğitimin kalitesini değil öğretmenlik mesleğinin kalitesini de düşürmekte. Öğretmen, karşısında kendisini değersiz hissettiren bir öğrenci profili ile karşılaşması kendi mesleki motivasyonunu ve verimliliğini de düşürüyor. Okullara sevgiyle, istekle, içinden gelerek gelmek yerine ailesel veya çevresel faktörlerle zorunlu olarak gönderilen öğrencilerin davranışları sosyolojik ve psikolojik boyutuyla incelendiğinde, içlerinde biriken stres ve gerginliği, hatta bir kısım öfkeyi ya okulların fiziki koşullarına ya da kendi akranlarına verdikleri şiddet ve zararla deşarj olmaya çalıştıkları görülür.
Ailelerinin baskısı nedeni ile okumak zorunda kalan ya da gidip herhangi bir işte çalışmaktan 4 yıl gibi kısa bir süreliğine de olsa kurtulmak pahasına okula gitmeyi tercih eden gençler, okullarda belirlenen ilke ve prensiplere riayet etmek yerine, belli kurullar bütününe ayak uydurmaya direnmekle okullarda yaşanan disiplin olaylarına, kavgalara, kötü alışkanlıkların artmasına, olumsuz davranışların pekişmesine sebep olmakta. Düşünebiliyor musunuz; Karnelerin yaklaşmasına yakın okul idarelerine gidip ?Hocam, okul neden tatil olacak, evde çocukla uğraşmak istemiyorum, baş edemiyorum? diyen veliler var ve bu velilerin çocukları günün büyük bir bölümünü zorunlu eğitim sistemi içerisinde okullarda vakit geçirmekte.
Anarşist bir yazar olan Catherine Baker ?Zorunlu Eğitme Hayır? adlı kitabında ?Adaletsizlik, korku, standartlaşma? gibi temaların zorunlu eğitimin ürünü olduğuna değiniyor. Eğitimin zorunlu olmasına önemli ölçüde mesafeli olan Baker okulların ortadan kaldırılması gerektiğini ve eğitime belli bir sorumluluk yüklenmemesini savunuyor.
Ortaöğretimde çalışan öğretmenleri dinlediğimde anlattıklarıyla Zorunlu eğitimin, Baker´in tespitlerini doğrular nitelikte olup; adaletsizlik, korku, standartlaşma, disiplinsizlik, eğitim kalitesinin ve verimin düşmesi gibi nedenlerle sorunlu eğitime dönüştüğünü söylemekteler.
Köşeme sığmayacak kadar uzun ve çeşitli somut örneklere, bilgilere sahibim. Zorunlu eğitimin özellikle Doğu ve Güneydoğu´da okuma yazma bilmeyen ve dar gelirli ebeveynlerin için daha çok sorunlar yumağına dönüşmüş durumda. Her ne kadar çocuklar aileden uzaklaşmak adına okulu bir özgürlük alanı olarak görse de amaçlanan, arzulanan, misyonu belirli eğitim sistemimizin pratik uygulamaları ile çatışmakta ve beraberinde çok fazla sıkıntıları getirmekte.
Ne yazık ki okulda olmaması gereken bazı öğrenciler zorunlu eğitim gereği okullarda olması nedeni ile okulun iç disiplinini altüst etmiş durumda. Birçok okulda şu an eğitim adına pek bir şey yok; eğitim veriyor gibi görünüp eğitim sorunlarıyla cebelleşen bir sürü okul var.
2023 Vizyonu hayata geçecekse, ?ki geçmesini en çok arzulayanlardan ve destek olanlardan biriyim? eğitimin bir an evvel zorunlu olmaktan çıkartılması ve Açık Öğretim Liselerinin daha işlevsel hale getirilmesi gerekiyor. Zorunlu eğitimin sorunlu eğitime dönüştüğü gerçekliğiyle yüzleşmek ve bu sorundan bir an evvel kurtulmamız için gerekli her türlü reformu yapmamız önem arz ediyor. Yetkililerin ve MEB´in öncü kadrolarının birçok konuda olduğu gibi bu konuya da el atacağına yürekten inanıyorum.