Hayatın rutini içinde zihnimizin kapılarını, pencerelerini her türlü cereyana açık bırakıyoruz. Esen her rüzgarla içine toz dumanla birlikte her türlü çerçöp doluyor. Hiç aksatmadan süpürüp temizleseniz bile kendini tekrarlayan bu döngü içinde zihnimiz sürekli yeniden çerçöpün işgaline uğruyor. Dolu bir kap gibi, dolu bir zihne de içinde olmayan cinsten bir şeyler eklemenin imkanı olmuyor. Lüzumsuz çerçöpten, lüzumlu olana hiç yer kalmıyor. Nedir lüzumlu olan? İnsana, harcadığı vaktin karşılığında bir şeyler kazandıran, insanlığına kemal yolunda mesafe kazandıran, düşüncesini derinleştiren, duygularını zenginleştiren, ufkunu açan, gönlünü şenlendiren şeyler... Buradan lüzumsuz olanın tarifi de çıkıyor üç aşağı beş yukarı. İnsanı eğlendiren, oyalayan, vaktini işgal eden ama geçip gittiğinde geride fayda namına bir şey bırakmayan meşguliyetler... Bugünün dünyasında her birimizin zihin kabını işgal eden şeyler, genellikle çok değerli vakitlerimizi alıp karşılığında hoşça ve boşça vakit geçirmek dışında bize hemen hemen hiçbir şey vermeyen yazılı, görsel, işitsel abur cuburdan ibaret... Bu oburca tıkınmanın sebebi geçici heveslerimiz olsa belki bir yerden sonra yanlıştan dönüp bu kayıpları telafi edebiliriz. Ancak ne yazık ki yerleşik hale gelmiş, rutine dönüşmüş alışkanlıklardan, hatta bağımlılıklardan söz ediyoruz. Gerçek şu ki, bugün artık modern insanlar olarak hepimizin zihinleri işgal altında... Bilgi, anlam, hikmet, irfan, zevk, estetik, incelik, güzellik burnumuzun ucuna kadar gelmiş bile olsa, onlara dair hiçbir şeyi içimize alamıyor, içselleştiremiyoruz. Çünkü içimizde boş yer yok; abur cuburla doldurduğumuz bir ‘boşluk’ zihinlerimizi tıka basa dolduruyor.
“Gazete okumak, radyo dinlemek psikolojik tiryakiliktir. Zehir, tütün, alkol tiryakileri gibi bu tiryakiler de ancak gönüllü bir çaba ile bu durumdan kurtulabilir. Kişiler, cinayet ve boşanmaları okumaya, resimli romanlara göz gezdirmeye ya da radyo oyunları ve dans müziği dinlemeye boyun eğdikçe, bu alışkanlık doğuran dürtülerle birlikte, gelen propagandanın etkisinde kalmayı da göze almalıdır” diyor Aldous Huxley, henüz televizyonun, internetin hüküm sürmediği bir dünyaya bakarak. Sözünü ettiği büyük tehlike o zaman için bir enformasyon kıyametinin alametiyse, yeni teknolojilerin hayatımızı bir uçtan bir uca işgaline bakarak bugün neredeyse artık bir enformatik kıyametten bahis açmak gerekmez mi?
“Çaresizlik nedir?” diye sordu profesör. “WiFi şifresini unutmak...” diye cevapladı öğrencilerden biri.
Dünya ıssız bir gezegen haline geldi neredeyse. İçindeki herkes, bedenleriyle değilse bile zihinleriyle bir başka sanal gezegende yaşıyor artık!
Canını eğleyebilmek için sağ işaret parmağını F5 tuşundan bir an bile ayıramayan bir insanlık... Black Mirror’dan gerçek üstü bir replik değil, günlük hayatımızdan sıradan bir gerçek!
Dünyaya veda edenler için sosyal medyada kullanılmak üzere zamanın ruhuna uygun yeni mezar taşı emojileri dizayn etmeyi düşünsek mi? Şöyle yazabilir üstünde:
“Başka bir hayatı yoktu, burada yaşadı, burada öldü!” Epeyce beğeni alır bence!