Hayrettin Karman yazdı;
Önce bir mektubu paylaşayım:
“…Zekâtla ilgili literatüre mütevazı bir katkı yapmak için gayret ediyorum, takdirlerinize arz eder dualarınızı istirham ederim:
Türkiye’de zekâtın sosyal ve ekonomik fonksiyonunu belirginleştirmek, günümüzde zekât pratiğinin nasıl yürüdüğünü anlamak, nihayetinde etkin bir zekât organizasyonu için kurumsallaşma önerileri sunmak amacıyla bir bilimsel araştırma yürütmekteyim.
Aşağıda bağlantısını bulabileceğiniz anketi teşvik edici bir mesajla mensuplarınızla/üyelerinizle, çevrenizle ve sosyal ağınızda paylaşarak bu araştırmaya destek olmanızı istirham etmekteyim.
Ankete aşağıdaki bağlantıya dokunarak ulaşabilirsiniz:
https://form.jotform.com/21128...
Not: Cevaplarınızın kaydedildiğini teyit etmek için anket sonunda ‘Teşekkürler’ ifadesini gördüğünüzden emin olun…”
Yunus Emre Aydınbaş
(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğr. Gör.)
Evet, Yunus Emre Aydınbaş çok önemli ve zaruri bir konuya parmak basmış bulunuyor, onu desteklemek de “taş atıp yorulmadan kuşu vurmuş olacak” Müslümanlara düşüyor.
Namaz kılan bir müminin yoga vb. batıl din kokan uygulamalara, şekil ve amacı ihmal edilmeden hakkıyla zekâtın ödendiği bir toplumun da huzur ve güven için başka bir tedbire büyük ölçüde ihtiyacı olmaz.
İSAV’ın yaptırdığı bir araştırma, ülkemizde zekât tam olarak ödendiği takdirde “temel ihtiyaçlarını sağlamamış hiçbir ferdin kalmayacağı” sonucunu göstermişti.
Peki, bu kadar önemli bir imkân ve fırsat ülkemizde ve İslâm dünyasında niçin bir türlü gerçekleşmiyor?
Çünkü birçok Müslümanın iradesi, ahireti dünyaya tercih etmeye yetmiyor, birçoğu bilgisiz, birçoğu amelsiz…
Bir de sivil toplum veya -daha önemlisi- devlet tarafından ortaya konmuş ve uygulanmakta olan bir organizasyon yok.
Sivil toplumun yapacağı organizasyonda, mevcut şartlarda bölünme ve güven problemi olur.
Devletin yapacağının önünde ise mesela Türkiye’de laiklik engeli vardır.
Hâlbuki devlet yalnızca kabul eden Müslümanlar için uygulayacak böyle bir kurum oluşturabilir. Gönüllü katılımı teşvik için de bazı teşvik tedbirleri alabilir ve güven problemini çözmek için hem zekâtın toplanması hem de yerine sarfının İslâm’a uygunluğu konusunda âlimlerden oluşan bir heyet veya Diyanet’in Yüksek Kurulu’ndan yararlanabilir.
Akademisyen Sayın İsmail Yalçın’ın Cumhuriyet Ün. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi’inde (20 (2016, s. 235-270) yayılanmış “Malezya Kamusal Zekât Uygulaması Üzerine” başlıklı değerli bir makalesi var. Özeti için bak. https://dergipark.org.tr/tr/pu...
Bu özetin ve aslı olan makalenin okunmasını tavsiye ediyorum.
Bilindiği gibi Malezya’da birden fazla dine mensup insan yaşıyor. Devlet yalnızca Müslümanlara, bazı eyaletlerde tam, bazılarında kısmen şeriat uyguluyor, diğer din mensupları da kendi inançlarına göre yaşıyorlar.
Organize zekât uygulamasının nasıl olabileceği ve nasıl faydalı, amacına uygun sonuçlar doğuracağı konusunda bir fikir vermek için o makalenin özetinden birkaç paragraf aktaracağım:
“1957 yılında İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Malezya, bağımsızlıktan sonra ülkenin asıl halkı olan Müslümanların, sömürgecilik ve Çinli göçü sebebiyle ortaya çıkan endişelerini hafifletmek ve ülkenin İslami kimliğini göstermek üzere, hac fonu, zekât kurumu, İslam bankacılığı ve sigortacılığı, helal belgelendirme gibi bazı İslami uygulamalarıyla dikkat çekmiş ve kamusal zekât uygulamasında kendine has bir model geliştirmiştir. Eyalet sistemi sebebiyle bütün ülkede tek merkezden yönetilen bir zekât sistemi kurulamamış olsa da eyalet bazında zekâtın toplanması ve dağıtılması merkezileştirilmiştir…
“Federasyonun laik karakteri de zekâtı yasal zorunluluk haline getiren bir düzenlemeyi henüz kabullenmemiş görünmektedir. Fakat ülkedeki hâkim Şafii gelenekler ve geleneksel uygulamalar sebebiyle fitrenin ve çeltik öşrünün zekât kurumu yetkililerine verilmesi zorunlu görülmektedir. Ayrıca nisabın üzerinde maaş-ücret geliri olanların zekât vermesinin gerekli olduğunu bildiren ve Malezya açısından yasal düzenleme sayılan yerel müftülük fetvaları bulunmaktadır. En fazla zekât toplanması düşünülebilecek servet ve sermaye sahiplerinin gönüllü zekât vermesi beklenmektedir…
“…Zekât ödemeyi artırmak için özellikle medya araçları vasıtasıyla duyuru, bilgilendirme ve teşvik etme amaçlı yayınlar yapılmakta ve zekât ödemeyi kolaylaştıracak modern imkânlar kullanılmaktadır. En çok ve en yaygın kullanılan ödeme yöntemi zekâtın maaştan doğrudan kesilmesidir. İkinci en yaygın kullanılan yöntem şehrin birçok noktasında bulunan zekât gişelerinde nakit, çek, İslami kredi kartı ve banka kartı kullanılarak zekâtın ödenmesidir. Bunların dışında, internet üzerinden online olarak, internet bankacılığı, telefon bankacılığı ve ATM’ler kullanılarak, postane gişelerinden, bazı merkezi yerlere yerleştirilmiş olan kiosk makinelerinden ve sms-zekat uygulamasından zekat ödenebilmektedir…
“Doğrudan temlik olduğu gibi fakirlere ev inşası gibi dolaylı temlikler de görülmektedir. Projesi olup iş kurmak isteyen fakirlere verilen sermaye desteklerinin zekât olarak geri döndüğü görülmüştür. Öğrencilere fukarâ, fîsebîlillâh ve ibnissebîl sınıflarından burs ve eğitim yardımı yapılmaktadır. Müellefe-i kulûb sınıfından özellikle yerlilerin İslam’a girişini teşvik etmek üzere bir vakıf kurumuş olması ve onların yiyecek, giyecek, barınak ve eğitim giderlerinin karşılanması dikkat çekicidir. Azınlık oldukları ülkelerde mağdur ve mahrum durumda bulunan Müslümanlara rikaab, müellefe-i kulûb, fîsebîlillâh ve ibnissebîl sınıflarından yardım yapılmaktadır. Ġārimîn sınıfından ise özellikle yangın, sel, deprem gibi afetlere maruz kalanlara destek verilmektedir…”
İşte bir organizasyon örneği. Her ülke kendi şartlarına göre bundan da istifade ederek gerekeni yapmalıdır.