Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ırk ve renkten olursa olsun, bir yerde bir Müslüman birey veya bir Müslüman millet Müslüman olduğundan ötürü gayri müslimlerin saldırısına, gadrına ve zulmüne maruz kalırsa, her Müslümanın her türlü iç sorun ve ihtilafı, hesaplaşmayı bir kenara koyarak saldırıya uğrayan Müslümanın yanında gayri müslimin karşısında yer alması İslami hükümlerin, değerlerin ve bildirimlerin gereğidir. Aksi tutumlar taassubun ve dar görüşlülüğün sonucudur, fer’i olanı asli olanın ve sebili sıratın yerine koymaktır. Bu esasa binaen Amerika’nın Kasım Süleymani’ye yönelik gerçekleştirdiği saldırının, şeraret içinde olan ehl-i küfür tarafından Müslümanlara yapılmış terörist bir saldırı olduğuna inanıyorum.
Bu kaydı düştükten sonra asıl konuya dönersek, cuma günü Süleymani’nin Amerika güçleri tarafından terör edilmesi, Trump’ın tercihlerinin dünyayı büyük bir kaosun içine sürükleme potansiyelini taşıdığını bir kez daha gösterdi. New york times gazetesi 4 Ocak tarihli nüshasında Irakta’ki Amerika elçiliğine yapılan saldırılara karşılık babında Pentagon tarafından Trump’a sunulan seçenekler arasında Trump’ın en riskli seçenek olan Kasım Süleymani’ye saldırıyı tercih ettiğini yazdı. Oysaki bu en riskli alternatifler, diğer şıkların bununla kıyas edilerek daha makul olduğunun anlaşılması için sunulur. Gazetenin yazdığına göre Pentagon yetkilileri de böyle bir tercih karşısında şaşırmışlar.
Trump riskli tercihlerde bulunarak kumar oynamayı sever ama bu son tercihinde, hakkındaki gensorudan kurtulma hedefi de olabilir. Bill Clinton da 16 Kasım 1999’da hakkındaki gensorudan üç gün önce Irak’ta askeri operasyon emrini vermişti. Trump da gensoru arefesinde Kasım Süleymani’nin terör edilmesi emrini veriyor ve Clinton gibi bu emrin Amerika’nın çıkarlarını korumak için olduğunu savunuyor.
Sebep ne olursa olsun Trump, bu tercihiyle savaş başlatmış oldu. Zira uluslararası kurallara göre bir devlet, diğer bir devletin generalini amden ve planlı olarak öldürürse, bu savaş ilanı anlamına gelir. Ayrıca Kasım Süleymani İran için sadece bir komutan değildi, aynı zamanda bir ekol, bir mektep ve bir yol idi. Askeri bir komutandan daha çok anlam ifade ediyordu, sembolleşmiş bir şahsiyetti. Böyle bir şahsiyetin Amerika tarafından terör saldırısıyla şehid edilmesi, İran için çok ağır oldu. Sanırım böyle bir saldırıyı, Amerika’nın bu kadar pervasız davranabileceğini beklemiyorlardı. Bekleseydiler, saldırıya imkan vermeyecek önlemler alabilirlerdi.
Şimdi herkesin kaygı ve endişeyle cevabını aradığı soru, sürecin nasıl ilerleyeceğidir. Sınırlı bir çatışma mı, bölgeyi belki de dünyayı kapsayacak kapsamlı bir savaş mı bizi bekliyor? Bu sürecin nasıl işleyeceği de İran’ın vereceği karşılığa bağlı. Herkes nefesini tutmuş İran’ın tepkisinin ne olacağını bekliyor.
İran İslam Cumhuriyeti’nin en yetkili ağızları, Amerika’nın İran’ı hedef alması durumunda kesinlikle karşılık vereceklerini daha önceki zamanlarda da ifade ediyorlardı. Kasım Süleymani’nin terör edilmesinden sonra ilk açıklamayı yapan İran İslam Cumhuriyeti’nin bir numaralı resmi yetkilisi olan Rehber oldu ve çetin bir intikamdan söz etti. Siyasi anlamda ikinci adam konumunda olan Cumhurbaşkanı Ruhani ve üçüncü resmi makam olan Dışişler Bakanı Zarif de intikam dedi. Arkasından Meclis Başkanı Laricani, Devrim Muhafızları Komutanı General Selami, Yardımcısı General Nağadi ve Kudüs Güçleri yeni Komutanı General Kaani de intikam vadinde bulundu. Arkasından diğer sivil ve askeri yetkililerin açıklamaları ve en son da toplumun intikam feryadı. 4 Ocak’ta İran medyasındaki binin üzerinde yönetici de ortak bildiri yayınlayarak Amerik’dan intikam alınması gerektiğini, intikam alacakların ilan ettiler.
Devlet yayını olup muhafazakar kanada yakın olan Keyhan Gazetesi Pazar günkü nüshasının başyazısında toplumun intikam çağrılarını ve duygularını şöyle özetliyordu: “Amerikalılar bilsinler ki, bundan böyle bölgedeki belki dünyadaki tüm terörist askeri üsleri ve terörist askerleri güvende olmayacaktır. Amerikalılar bilsinler ki, bu şanlı şehidin kanının intikamını bir defalığına değil, onun her damla kanının intikamını defalarca alacağız. Amerikanın yiyeceği tokadı bütün dünya duyacak, bölgesel ve uluslararası dengeler etkilenecektir.”
En tepeden toplumsal katmanlara kadar yapılan bunca açıklama, vaad ve tehditten sonra İran’ın karşılık vermeme gibi bir seçeneğe sahip olduğunu sanmıyorum. Karşılık vermemesi halinde bütün bu açıklama ve tehditlerin bir blöf olduğu anlaşılacak ve İran’ın bölgedeki caydırıcılığı kaybolacaktır. Öte yandan Kasım Süleymani gibi bir hedefin seçilmesi, İran’ın imajına yönelik bir saldırıydı. Bu türden bir saldırının İran tarafından karşılıksız bırakılması zayıf bir ihtimal olarak gözükmektedir.
Ayrıca Rehber Ayetullah Hamaney’in bugünlerde Amerika tarafından gönderilen mektupları açmaması, arabulucuları da kabul etmemesi ve karşılık vermede kararlı olduğunu bildirmesi de dikkate alınmalı.
Sürecin geleceğine dair ikinci bir soru, İran tarafından verilecek saldırının niteliğiyle ilgilidir. İran doğrudan mı karşılık verecek yoksa dolaylı mı?
İran tarafından verilecek karşılığın dolaylı olacağını sanıyorum. Zira İran tarafından birinci makamdan yani Rehber tarafından yapılan ilk resmi açıklamada, “Şehid Süleymani, direnişin uluslararası yüzüydü. Bütün mukavemet taraftarları onun kanının karşılığını istiyor” şeklinde bir cümle vardı. Bu cümleden cevabın dolaylı olacağı anlaşılıyor. Zira Kasım Süleymani’nin sınır aşırı bir temsiliyeti vardı. Temsil ettikleri güçler İran ile sınırlı olmadığına göre, verilecek cevap da İran ile sınırlı olmayabilir.
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin de konuyla ilgili açıklamasında, “şüphesiz bu korkunç cinayetin intikamını İran’ın büyük milleti ve bölgenin özgür halkları alacaktır” şeklinde bir beyanı var. Bu beyandan intikam alacak güçlerin İran ile sınırlı olmayacağı anlaşılıyor.
Devrim Muhafızları Komutanı Selami de açıklamasında, “General Süleymani’nin terör edilmesi, geniş bir coğrafyada kendiliğinden ateş serbestisine sahip bir enerjinin şekilleneceğine imkan tanıyacağı ve bu gücün de çetin bir intikam alacağını” belirtiyor.
Yine Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Hüseyin Nakavi’nin, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Amerika ve Siyonistleri tehdit ederken “İslam Ümmetinin indireceği darbe” şeklinde bir ifadesi var. Bu tabirden de cevabın İran ile sınırlı olmayacağı, hatta İran’ın dışında bir çok yerden birden olabileceği anlaşılıyor.
Bu ve benzeri açıklamalar karşılığın dolaylı ve bölgesel olacağına işaret diyor. İran’ın kendisi de bu karşılığın içinde bir parça olabilir belki de yer almayabilir. Ayrıcı Amerika’nın saldırısının İran ile sınırlı olmadığı, Irak’ı da hedef aldığı, Iraklı generali de terör ettiği dikkate alınmalı. Dolayısıyla karşılığın İran kadar Irak’tan da olacağı/ olabileceği kaçınılmazdır.
İran’ın bir şekilde karşılık vereceği kesin. İran bu riski alacak; Amerika’nın Kasım Süleymani’ye saldırarak risk aldığı gibi. Kesin olmayan durum şu: Karşılık dolaylı olsa bile, Amerika bu mukabeleyi İran’dan bilip daha sert bir ikinci karşılığı verir mi vermez mi? İkinci ve daha büyük bir riski üstlenir mi üstlenmez mi? Çünkü Amerika’nın Kasım Süleymani’ye yönelik saldırısı da İran’ın doğrudan bir eylemi ile ilgili değildi. Amerika Irak’ta Haşdi Şabi güçlerine saldırdı, onlar da Amerika’nın elçiliğine saldırdı ve Amerike faturayı İran’a kesti.
Amerika’ya yönelik İran’dan veya bölgeden olacak bir saldırıya Amerika daha sert bir karşılık verirse genişleme sınırı şimdiden kestirilemeyen bir savaş başlar. Amerika karşılık vermez ise Amerika ile İran arasında bir hamleye bir hamle ile sınırlı kalır ve dünya rahat bir nefes alır. Bence herkes İran’ın karşılık verip vermeyeceğini meraktan çok Amerika’nın ikinci karşılığının sükut mu saldırı mı olacağını merak etmeli.
İran’ın karşı hamlelerinden biri de siyasi olacaktır. Amerika güçlerinin Irak’tan çıkarılması için Irak meclisi ve hükümeti nezdinde çaba gösterecek, Irak halkını da bu konuda cesaretlendirecektir. Amerika’nın Kasım Süleymani ile birlikte Haşdi Şabi güçlerini hedef alması da İran’ın bu yöndeki politikasını güçlendirmiş durumdadır. Örneğin Irak Mercilerinden Seyyid Kazım Hairi, Amerika askerlerinin Irak’ta bulunmasını haram ilan etti. Irak meclisi de bu konuyu görüşmek üzere 5 Ocak’ta toplanacak. El-Feth ve el-Sairun grubu Amerikalıların ihracı konusunda ortak görüşe sahip.
Sonuç olarak, çatışma ihtimallerine ve olumsuzluklara karşın yine de olumlu bir husus vardır. O da her iki tarafın kapsamlı bir savaş istemediği gerçeğidir. Umarım bu gerçek, çatışmayı sınırlı kılar, bölgesel ve küresel bir çatışmaya dönüşmesini engeller.
(Ufkumuz Haber)