Uzun süreden beri gündemde tutulan ve adeta gizli bir hazine gibi lanse edilmeye çalışılan, “Yüzyılın Anlaşması” planı olarak da isimlendirilen sözde Ortadoğu Barış Planı 28 Ocak Salı akşamı, ABD Başkanı Donald Trump tarafından, siyonist işgal rejiminin başbakanı Benyamin Netanyahu’nun da katıldığı basın toplantısında dünya kamuoyuna açıklandı. Plan açıklanmadan önce ben şahsen muhtelif yorumlarda bulunmuştum ve içeriğiyle ilgili bazı tahminlerimi dile getirmiştim. Bu tahminlerimin tamamına yakınının doğru çıktığını eğer aylık Ribat dergisinin Ağustos 2018 sayısında yayınlanan ve kişisel web sitemizde de (www.vahdet.info.tr) yer alan, yine “Yüzyılın komplosu” başlıklı dosyamızı incelerseniz göreceksiniz.
Burada öncelikle şunu ifade edelim ki bu bir “anlaşma” değil sadece bir anlaşma teklifidir. Dolayısıyla bir anlaşmaya dönüşmediği sürece fiili bir karşılığı olmayacaktır. Fakat bu teklif gerçekte siyonist işgal rejiminin planlarını, politikalarını, stratejilerini esas alan bir mahiyette hazırlanmış dolayısıyla tamamen siyonist işgal rejiminin isteklerini Filistin tarafına dayatma amacıyla hazırlanmış bir tekliftir. Ama siyonist işgal rejimi tarafından değil de ABD tarafından yani ihtilaflı taraflardan herhangi birinin değil üçüncü bir tarafın sunduğu teklif olarak lanse edilmektedir. Ancak sergilenen tavır, ortaya konan istekler, izlenen strateji sadece siyonist işgal rejiminden beklenebilecek niteliktedir. Dolayısıyla siyonist işgal rejiminin taleplerinin ABD tarafından sunulması tarzında bir oyundur, bir taktiktir.
Ancak ABD’nin siyonist işgal rejiminin taleplerini bir anlaşma planı olarak sunabilmekte bu derecede cüretkâr davranabilmesinin ve işgalci siyonistlerin taleplerini bu kadar açık bir şekilde Filistin tarafına dayatmak için devreye girebilmesinin arkasında duran en önemli etken Arap dünyasındaki işbirlikçi dikta rejimlerinin tutumlarıdır. Planın hazırlanması sürecinde Filistin tarafının görüşüne hiç başvurulmazken, bizim tahmin ettiğimiz kadarıyla ABD bu planı sürekli söz konusu işbirlikçi rejimlerle irtibat halinde hazırlamıştır. Tabii taleplerin tamamı siyonist işgal rejimine ait. Bunları bir plan haline getirme işini ABD›nin oluşturduğu heyet yürüttü. Ancak bunu Filistin tarafına dayatmak için güç ve destek alma konusunda da Arap dünyasındaki işbirlikçi dikta rejimleriyle irtibat halinde oldu ve onlardan birtakım sözler aldı. Planın kamuoyuna açıklanmasından sonra Arap dünyasındaki söz konusu işbirlikçi rejimlerin sergilediği tavırlar da bunu gözler önüne sermektedir.
Plan şimdilik bir anlaşma değil teklif niteliği taşısa da ABD’nin böyle bir teklif sunabilmesi ve Arap dünyasındaki dikta rejimlerinin de ona destek vermeleri siyonist işgal rejimini bazı yeni adımlar atma konusunda cesaretlendirecektir ve işgal rejimi özellikle Ürdün Vadisi olarak da adlandırılan ve Ürdün Irmağı›nın yani Şeria Nehri›nin batısında yer alan verimli El-Ağvar bölgesini İsrail›e ilhak planını hayata geçirme konusunda şimdi daha rahat hareket etme imkânı bulabilecektir. İşgal rejiminin başbakanı Netanyahu da 2 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirilecek üçüncü erken genel seçimlerde öne geçebilmek amacıyla söz konusu bölgenin ilhakı işlemini gerçekleştirmek istiyor ve bunun için yasa teklifini işgal rejiminin parlamentosu durumundaki Knesset’e sundu. Mavi - Beyaz ittifakının lideri Benny Gantz geçtiğimiz günlerde bölgeye bir ziyaret gerçekleştirerek seçimlerden sonra kendisinin de bu bölgenin İsrail’e ilhakı için çalışacağı vaadinde bulunmuştu. Böyle bir vaatte bulunmasının sebebi tabii siyonist tabanın biraz daha desteğini kazanma arzusuydu. Seçimlerden önce sunulan teklifin meclisten geçmesinin kazanımının Netanyahu’ya ait olacağını biliyor. Ama destek vermemesi durumunda da oy kaybetmesi riski olacağını düşünüyor. Netanyahu’nun seçimler öncesinde böyle bir teklifi parlamentonun gündemine getirmesine imkan sağlayan tabii ki ABD’nin tutumu oldu. Dolayısıyla planın daha şimdiden Filistin davası açısından tehlikeli sonuçlar doğurması söz konusu.