Siyonist terör çeteleriyle Müslümanları katlederek 73 yıl önce işgal sürecini başlattılar. Öyle katliamlar işlediler ki, dünya tarihinde benzerlerine öyle sık rastlanır vahşetler değildi bunlar. Deyr Yasin'de kadın-çocuk demeden bir gecede yüzlerce Müslümanı hunharca katlettiler.
Katliamlar sadece Filistin topraklarında değil Lübnan'daki Filistinlilere yönelik de gerçekleşti. Lübnan'da Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarında siyonist çetelerle Hristiyan falanjistlerin düzenlediği saldırılarda 3 günde 3 binden fazla savunmasız insan katledildi.
Evet, Siyonizmin bir ur gibi mukaddes topraklara yayılmasının ardından milyonlarca Müslümanı kan ve gözyaşına gark ettiler. İslam tarihinde hiç olamadığı kadar Müslüman, siyonist canilerce katledildi. Küdüs'te, Gazze'de; parktaki, sokaktaki, okuldaki, sahildeki çocuklara vicdansızca kıydılar. İlahi mesajı taşıyan peygamberlerini kesecek kadar gaddar olan, ahiretsiz hesap yapan israiloğlullarının, çocukları barbarca katletmesi artık olağan hale geldi. Çünkü dünya sessiz, çünkü bizler tepkisiz kaldıkça ateşi harladıkça harladılar.
Hiçbir kutsalı tanımadan saldırdılar. Bir taraftan masum insanların canına kıydılar diğer taraftan kutsallarımızı yakıp yıktılar. Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'yı yakmaya teşebbüs ettiler, yetmedi necis postallarıyla o mukaddes mescidin mihrabına, minberine uzandılar. Namaz kılan müminleri şehid ettiler. Evet, bunların tümü yetmedi mescidin altını oymaya başladılar.
Anlayacağınız, israiloğlullarının 21'inci yüzyıl versiyonu, atalarından geri kalmayacak cürümler işlediler. Peki şimdi ne istiyorlar, barış!.. Zaten ne yaptılarsa barış barış diyerek yapmadılar mı?.. Barış kavramının içini boşaltıp irin akıtan bohçaya çevirmediler mi?..
Evet, barış istiyorlar!..
Hem de Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de, Mısır'da ve hatta Kürdistan coğrafyasında Müslüman kardeşlerimizin kanını direk ve dolaylı yollarla akıtan büyük şeytan Amerika'nın kılavuzluğunda…
Uluslararası toplumun pasifliğinden yararlanan ve uluslararası hukuku çiğneyerek her zeminde kendi planlarını dayatan ABD, Filistin meselesinde hukuk tanımaz zorbalığını, evanjelist psikopat Trump'ın havariliği ile tekrarlıyor.
Evet, bugün bizlere sundukları şey, yüzyılın ve dahi sonraki yüzyılların da işgalini hedefleyen ihanet projesidir. Bu plan, elbette onların demesiyle işleyecek bir proje değildir. Bu, işbirlikçi kukla rejimlerinin finansörlüğü ve zilletiyle işleyen bir projedir. İşte tam da bu yüzden yüzyılın ihanet projesidir.
Kudüs'ü tamamıyla işgal rejimine başkent olarak bırakan bu ihanet planı; siyonist işgale karşı direnişi terörizm olarak isimlendirmekte ve direniş gruplarının faaliyetlerinin engellenmesini Filistin'in bağımsız bir devlet olarak tanınması için şart koşarak, işgal rejiminin bekasını garanti altına almayı hedeflemektedir.
Filistinli Müslümanların anavatanlarına dönmesini engelleyen, direniş hareketlerini pasifize etmeyi, Filistinlileri kimliksizleştirip, topraksız bırakmayı hedefleyen bu anlaşma, işte tam da bu yüzden yüzyılın ihanetidir. Oysaki Kudüs, bütün Müslümanların kırmızıçizgisidir.
Bu sözde barış planı, Filistinlilere soykırım ve sürgünü dayatmaktadır. İhanet planına karşı sadece Filistinli direniş gruplarının değil, bütün bir İslam âleminin, belki de insanlığın, ortak bir tavır sergilemesi oldukça önemlidir. Bu saatten sonra saflar Kudüs üzerinden birleşmelidir.
Evet, gelinen noktada Trump, açıkça işgal rejimi için çok şey yaptıklarını ifade etmekten imtina etmemektedir. Tüm İslam ülkeleri, artık bu gerçekliğin farkına varmalıdır. Bugün coğrafyamızda yaşanan bu kaos ve kanlı süreç, işgal rejiminin bekasıyla doğrudan bağlantılıdır. Barış planı olarak lanse edilen bu plan, İslam coğrafyasında kaosu arttıracak, işgal alanının genişlemesini sağlayacaktır.
Bu nedenle, köleliği dayatan anlaşmayı kabul etmek, Müslümanlar için onarılmaz yaralar açacak, kan ve gözyaşını her tarafa yayacaktır.