Uzaktan eğitimin gündeme geldiği ilk günlerde, yüz yüze eğitimin yerini tutmasının mümkün olmadığını hatırlattık. Bunu da laf olsun diye değil, öğretmenlik eğitimi almış, geçmişte öğretmenlik de yapmış bir kişi olarak ifade etmiştik. Ne var ki, başlangıçta uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutacakmış gibi takdim edildi. Hatta istenen hedefe ulaşıldığı söylendi. Ancak, aradan zaman geçip salgın bir türlü istenen noktaya indirilemeyince mecburen yeniden uzaktan eğitim gündeme gelince, uzaktan eğitim için gerektiği kadar hazırlık yapılmasına rağmen, yüz yüze eğitimin yerini tutmayacağı söylenmeye başladı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk son yaptığı açıklamada, “Uzaktan eğitime biz her detayıyla hazırız ve en iyisini yapacağız ama sınıf ortamının, okul ikliminin ruhunu ekranlara üfleyemeyiz. Ne yapsak eksik kalır” diyerek eğitimde esas olanın yüz yüze ve sınıf, öğretmen, öğrenci birlikteliği olduğunu ifade etmiş oluyor. Aylar önce, uzaktan eğitim gündem geldiğinde bu yolla eğitimin kolay olmayacağını, öğrencilerin uzaktan eğitimde sınıf ortamındaki havayı yakalayamayacaklarını dile getirmiştik. Derdimiz kesinlikle yapılan işi eleştirmek değil, uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin yerini dolduracak bir uygulama gibi takdim edilmesinin doğru olmayacağına dikkat çekmeye çalışmıştık.
Derdimiz bugün Milli Eğitim Bakanı ve bazı ilgililerin söylediklerini biz aylar önce demiştik değil. Ancak, uzaktan eğitim gündeme geldiğinde bırakın ilk ve ortaöğretimde uzaktan eğitimin başarılı olmasını, pek çok üniversite ve fakültede uzaktan eğitim doğru dürüst hayata geçirilemedi. Çünkü ne üniversite hocaları ne de ilk ve ortaöğretimdeki öğretmenler böyle bir uygulamaya hazır değillerdi. Aradan geçen üç aylık bir süre herkesi hazır hale getirdi mi? Bu soruya şimdi de evet demek çok zor.
Hiçbir alanda uzaktan eğitim olmaz gibi bir mantığın sahibi değilim. Bazı alanlarda mümkündür ve uygulanmaktadır. Hatta gençlik yıllarımda mektupla öğretim uygulaması bile vardı. Bunlar bir kurs gibiydi ve mezunlarına resmi bir belge verilmiyor, sadece, söz konusu uygulamayı yapan kişi ya da kurumlar özel bir belge veriyorlardı. Bu iş giderek uzaktan eğitime dönüştü. Sadece uzaktan eğitimi uygulayan yüksek okullar bile var. Ancak, bu durum isteğe bağlı, öğrencinin tercihi olarak ortaya çıkıyor. Yoksa ülkemizde olduğu gibi 12 yıllık mecburi eğitimin her alanında uygulanacak ve sonuç alınacak bir uygulama değildir.
Böyle düşünüyoruz diye uzaktan eğitim hiç olmasın yaklaşımına da sahip değiliz. Belli dersler bu yolla belki telafi edilebilir. Sözün özü eğitim dendiği zaman yüz yüze eğitim akla gelir. Ancak; salgın bir türlü durdurulamadığı için de ister istemez çocuklarımızın ve öğretmenlerimizin sağlığını korumak adına yeni eğitim ve öğretim şekilleri gündeme geliyor. Bunun için öncelikli olarak salgının önlenmesi sorumluluğunu topluma bırakarak istenen sonucun alınamayacağını görmek gerekiyor. Çünkü toplumunda çoğunluk kurallara uysa bile bir avuç uymadığı takdirde salgının önlenmesi mümkün olmuyor. Özellikle gençlerimizin hayatının korunması için salgınla mücadelede sorumluğunu devletin üstlenmesi, topluma bırakılmaması gerekiyor.
Son olarak ilden ile değişiklik arz eden özellikle de 65 yaş üstü vatandaşlara getirilen yeni kısıtlamalarda ölçünün kaçtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü salgının tek sorumlusu sanki yaşlılar da onların sokağa çıkması önlendiğinde salgın frenlenecek gibi bir anlayış yanlıştır.