Ne demek ‘İslamcı?’ ‘İslamcılık’ ne demek?
Bu kelime aslında beni rahatsız ediyor. İzah edeyim.
Dinin adı ‘İslam.’ Dinin mensubunun adı da ‘Müslim’ veya ‘Müslüman.’ Bu isimlerin yanı başında, ‘seleme’ kökünden değil de ‘amene’ kökünden türemiş bir ‘Mü’min’ kelimesi var.
‘İslamcı’ kelimesine bu isimlendirmelerin içerdiğinden ayrı, ilave bir anlam yükleniyor.
Kendi halinde bir Müslümandan bahsetmiş olmuyorsunuz ‘İslamcı’ dediğinizde.
Kimden bahsetmiş oluyorsunuz?
İslam’ı aynı zamanda bir ‘siyasi bilinç’ hatta ‘siyasi proje’ olarak tercih eden birisinden.
Müslüman olmak, kendi başına aynı anlamı içermiyor mu?
Muhtemelen, ‘Müslüman’ kelimesinin siyasi dozu ‘İslamcı’ kelimesininkinden biraz düşük.
Ama belki de böyle olması, yani siyasi dozun ‘Müslüman’ kelimesinin içerdiği seviyede kalması gerekiyordur?
Bunun üzerinde durmadık. Fazlasını istedik.
Çünkü zaman kötüydü. Dünya üzerimizde tepiniyordu. Bu kötü durumdan çıkmak için bize sunulan, -sunulan ya da önümüze gelen- ‘hormon’ kâselerini sonuna kadar kafamıza diktik.
Böylece, tabir caizse kan sayımında ‘politik’ hormonlarının sayısı normalden kat kat fazla çıkan bir ‘Müslüman’ bünyesi elde ettik.
Bu özelliklere sahip olan Müslüman’ı diğer ortalama Müslümandan ayırt etmek için ‘İslamcı’ diye bir kelime üretildi.
O kelime, benimseyelim benimsemeyelim, hoşumuza gitsin gitmesin, bizim ismimiz oldu.
‘İslamcı’ tabiri ile ilgili benim, şuracıkta son derece muhtasar bir şekilde yazabildiğim ‘öykü’ bu.
Herkes kendi ‘öykü’sünü farklı şekilde yazabilir.
‘Yetkin Düşünce’ okumaya değer bulduğum az sayıda dergiden biri.
8’inci sayısında “İslamcılık, İslam ve Müslümanlar, İddia ve Gerçekleştirim Arasında” diye bir dosya hazırlamış.
Böylece, ara sıra yoğunlaşıp seyrelen ‘İslamcılık’ tartışmalarının yeni bir dönemini başlatmış.
‘Dönemini’ dedim. Temennim bu tartışmaların derinleşmesi. Belki böyle tartışmalar sonunda bizi tedavi edecek ilacın terkibini buluruz.
Dergideki makalelerin hemen hepsini okudum.
Yasin Aktay’la yapılan röportaj hariç.
Aktay, iktidarın ‘içinden’ bir entelektüel. Onun İslamcılık anlatması özel bir beceri gerektiriyor. Söylemini nasıl ayarladı? Meramını nasıl anlattı. Dümdüz mü, çalıları dolaşarak mı?
Bunları daha iyi görmem için ayrıca okumam lazım.
Olayı, yani İslamcılığın ortaya çıkışından bugüne kadarki serencamını yer yer farklı açılardan da baksalar, benim gördüğüme benzer bir şekilde yorumlayanlar da var benimkinden çok farklı bir şekilde yorumlayanlar da.
Makalelerin, bana en uymayanlar dahil hepsini faydalı bulduğumu söyleyebilirim.
Bazıları, mesela Ömer Laçiner, dışarıdan bakmış.
Sol taraftan bakılınca nasıl göründüğümüzü merak edenler için iyi bir röportaj.
Prof. Dr. Mustafa Tekin ‘Operasyonel’ diye nitelediği bir tanım yapmış.
“İslamcılık, İslam’ın bütüncül bir proje olarak dünya ile irtibatını kurmaya çalışan dünya görüşüdür.”
Makul.
Tekin’in altını en çok çizdiği mesele ‘Entelektüel zayıflık.’ İslamcılığın “İçinde bulunduğumuz dünyaya bir öneride bulunmaması.”
Prof. Dr. Ahmet Keleş “Ölü Doğan İdeoloji” başlığıyla “Bir Özeleştiri Denemesi” yapmış.
“Gelenekçi İslamcılık sloganlarla yetinebildi” diyor Keleş, “Kurtuluş İslam’dadır”, “Hak yol İslam”, “İslam gelecek dertler bitecek...”
“Bu sloganlar ne demekti ve bu sloganlarla iddia edilenler nasıl gerçekleşecekti, bunların hiçbiri bu sloganları atarak yürüyüş yapanların derdi değildi. ‘Görevli zat’ gelince gerekeni zaten yapacaktı.”
İçinde bulunduğumuz (Prof. Mustafa Tekin’in de vurguladığı) hepimizi kuşatan ‘entelektüel fukaralık’a bakarak, Prof. Keleş’in “gelenekçi İslamcılık’a yakıştırdığı bu nitelikleri (‘görevli zat’ kısmı hariç) ‘modernist’ İslamcılığa da teşmil edebiliriz.
Keleş’in modernist dediği muhitlerde ‘görevli zat’ yok ama fukaralığı giderecek bir üretim de henüz yok.
Hep beraber attık ve şu anda sloganlar bize hiç yardımcı olmuyor.
Bugünlük bu kadar. Yetkin Düşünce’deki birkaç makaleye daha değinme ihtiyacı hissediyorum.