Son günlerde en çok konuşulan konuların başında yurt dışına çıkarılan paralar geliyor.
Geçen yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan bazı iş adamlarının paralarını yurt dışına çıkardıklarından şikayet ederek yurt dışına para çıkaran iş adamlarını uyarmıştı.
Yurt dışına para çıkarmaya eskiden ‘kaçırma’ deniyordu. Şimdi ise yapılan işlemler ‘yasalara uygun’ olduğundan kaçırma değil ‘çıkartma’ tabiri kullanılıyor.
Bir insan parasını neden yurt dışına çıkartır?
Kendi memleketi dururken neden yaban ellere yelken açar?
Bunun iki nedeni olabilir:
1.Daha fazla gelir elde edebilmek için.
2.Parasının başına bir iş geleceğinden korktuğundan parasını güvence altına almak için.
Son dönemlerde dışarıya götürülen paraların götürülme sebebi çok büyük oranda güvenlik endişesinden.
Bizim anlı şanlı iş adamlarımız ülkenin mevcut şartlarında servetlerinin geleceğinden endişe ediyorlar.
Hiç beklemedikleri bir anda Boydak Ailesi’nin başına geldiği gibi tüm mal varlıklarına el konulmasından korkuyorlar.
Bu yaptıklarının başka bir izahı bulunmuyor.
Yurt dışında Türkiye’den daha fazla bir kazanç elde edebilecekleri bir ortam yok ve zaten bu gibi ülkelere de gitmiyorlar.
Her ne hikmetse bu paraların çok büyük bir kısmı da çeşitli yollardan ve bir çok ada ülkesini gezip dolaştıktan sonra Londra’ya varıyor.
Bu kadar uzun ve çetrefilli yollar yerine neden direkt olarak, kestirmeden Londra’ya gitmiyorlar derseniz o da başka bir hikaye!
Bir diğer önemli operasyon da götürülen paraların bir müddet sonra İngiliz şirketleri veya bankaları vasıtasıyla tekrar Türkiye’ye getirilmesi.
Kürtler, sebebini bilmedikleri, anlamlandıramadıkları yolculuklar için;
‘Çıma çuyi, çıma hat!’ (Neden gitti, neden geldi?’) diye sorarlar.
‘Bu paraların dünyayı turlayıp tekrar Türkiye’ye gelmelerinin nedeni, bu uzun yolculuktan sonra artık Ali’nin Veli’nin, Ayşe’nin Fatma’nın değil İngiltere’nin güvencesinde ‘İngiliz parasına’ dönüşmeleri! ve İngiliz parası olarak uluslararası güvence kazanmaları.
Bu şekilde sermaye uluslararası güvenceye kavuşuyor, el koyma veya hesap sorma ihtimali de ortadan kalkıyor.
Mal ve mülkleri ‘aklanıyor, paklanıyor, tertemiz, pırıl pırıl’ oluyor. Baklavanın üzerine Afyon kaymağı misali bir de en sağlam kasaya konuyor!
Peki uçan kuştan, bölücü kebapçılardan bile haberi olan devletin bu olan bitenlerden haberi olmuyor mu?
Tabii ki oluyor.
Üstelik kuruşu kuruşuna oluyor.
İşin ilginç yanı bu işleri yapanların neredeyse tamamı servetlerini çok büyük oranda AK Parti hükümetleri zamanında kazanmış olan yandaş iş adamları.
Sizin anlayacağınız ağacın kurdu ağacın içinden!
‘Kurmé daré ne jı daré bı, dar xara nabe!’
(Ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç çürümez) diye Kürtler boşuna dememişler.
Bu zevatı ‘na muhteremin’ bütün servetlerini kazandıkları AK Parti Hükümeti’ne yaptıkları nankörlük anlaşılır gibi değil!
Tam bir nimet-i küfranlık!
‘Bunca dolap-dalavereye hükümet niye sessiz kalıyor, neden acilen bir şeyler yapmıyor?’ diye soracak olursanız, maalesef cevabı bende yok!
Bu kadar ilmim olsaydı ben de Ali Babacan gibi en az 10 yıl Maliye Bakanı olurdum.
Bir zahmet onu da sayın Cumhurbaşkanı’na sorunuz!
Kaynak: Farklı Bakış