Balkan kökenli (Kosova) olduğuma verin, ne zaman ‘savaş’ sözcüğünü akla getirecek gelişmeler yaşansa huzurum kaçar. Son 150 yıl içerisinde tarafı haline geldiğimiz ne kadar ‘savaş’ çıkmışsa, hepsinde kaybedenler arasında yer aldığımızı bilirim.
[Tek istisna olarak 1974 Kıbrıs çıkartmasını hatırlatacaklara ancak yarım hak verebilirim. Savaşlar silahların susmasıyla sona ermiyor çünkü; Kıbrıs’ta hala sonuç belli değil.]
Şimdi yine öyle bir dönemden geçiyoruz. Güneyimizde Irak ve Suriye’de askerlerimiz var. Uzak komşumuz Libya’da askerlerimiz bulunuyor. Doğu Akdeniz’de bayrak dolaştıran gemilerimiz her an bir çatışmanın parçası haline dönüşebilirler.
Türkiye yalnız
Her zaman olduğu gibi ülkemiz karşısında cepheler oluşuyor.
Irak’ın yeni başbakanı soluğu Washington’da aldı. Suriye arkasında Rusya’nın varlığını hissediyor. Libya’da Rusya yanına Mısır’ı aldı, bize kafa tutuyor. Yunanistan ise Fransa, İtalya ve Mısır’la Akdeniz’de askeri tatbikat yapıyor.
Türkiye, ülkemiz, kah ABD’ye, kah Rusya’ya güveniyor, Doğu Akdeniz’deki hak iddialarının gerçekçi olduğuna Almanya’yı inandırmaya çalışıyor.
İsrail de her ihtilafta Türkiye’nin karşısında.
İşin gerçeği, Türkiye tarafı olduğu bütün uluslararası ihtilaflarda yalnız.
Kendilerine hami bulan karşı taraflar bu yalnızlığımızı aleyhimize kullanmak için alesta bekliyor.
Endişem şu: Birinden birinin çıkaracağı kıvılcım dört bir yanımızı ateşe döndürebilir. Bunun için fırsat kollayan, zamanın olgunlaşmasını bekleyenler olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Kamuoyumuz dışarıya dönük politikayı, meydana gelen gelişmeleri tek taraflı izliyor. Bizim gazeteler konuya hamasi yaklaşıyor ve “Ver mehteri” havası hepsine hakim. Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı, Yunanistan’ı istediğimiz anda hizaya getirebileceğimizi düşündüren bir anlayış insanları etkisi altına alıyor.
Acaba öyle mi?
Çoğu kez iyimserliğim baskın çıkıyor ve hemen her ihtilaf alanında Türkiye’nin nihai amacının karşılıklı çıkarların görüşüleceği bir masanın kurulmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum. “Kimsenin toprağında gözümüz yok” gibi, “Biz oralarda petrol için bulunmuyoruz” gibi, “Yunanistan tek başına Akdeniz’in sahibi olma hülyasını bıraksın, ortak çıkarlar istikametinde iş bölümü yapalım” gibi açıklamaları bu yolda yorumluyorum.
Umarım, yorumum doğrudur.
Yunanistan savaş ister gibi
Yunanca bilmediğim için o dilde çıkan gazetelerde neler yazıldığını bilemiyorum; ancak önemli haber ve yazılarını ülkesinde satılan New York Times’a dört sayfalık İngilizce ek olarak sunan ‘Kathimerini’ gazetesini sıkı takibim altında tutuyorum.
Muhafazakar çizgide bir gazete bu. Zaten kaba milliyetçiliğin hüküm sürdüğü Yunanistan’da “Savaşsa savaş” anlayışını manşetlerinden duyuruyor. Gazetenin Tom Ellis imzalı başyazısının başlığı, dün, “Yunanistan korkmuyor; güçlü, serinkanlı ve akılcı” idi. Manşetinden de, bir gün önce İtalya ile yapılan deniz sınırı anlaşmasını onaylayan Yunan Parlamentosu’nun, dün Mısır’la imzalanan aynı amaçlı yeni bir anlaşmayı görüşüp onaylayacağını duyuruyordu Kathimerini.
Haberler ve yazıları bir de hoş olmayan karikatürle desteklemişler.
“Alo, dünya lideri konuşuyor” diyor Trump, Erdoğan, “Evet, Akdeniz lideri de burada” diye mukabele ediyor.. Bugünkü Kathimeri’den..
Dikkat edilmesi gereken yeni bir gelişme, gazetenin manşet haberi içerisine gömülmüştü: Yunan başbakanı Kyriakos Mitsotakis parlamentoya yeni bir yasa sunma hazırlığındaymış. Yunanistan’ın Ege denizindeki kara sularını 6 milden 12 mile çıkaracak bir yasa. Mitsotakis bunun deniz hukuku sözleşmesinin üçüncü maddesiyle uyumlu bir girişim olacağını söylemekte.
Akdeniz’de iki ülke arasındaki ihtilaf, Yunanistan’ın oradaki karasularını 12 mil olarak açıklamasının bir sonucu; Yunanistan şimdi daha önce kaçındığı Ege denizindeki karasularını da 12 mile çıkardığı takdirde, ihtilaf dev boyutlara ulaşacak demektir.
Yunanistan’a ait sayısız küçük adanın karasuları 12 mil olunca Türkiye’nin nefes borusu tıkanır.
‘Mavi vatan’ projesiyle Akdeniz’deki karasularını geriye çektirmeye çalıştığımız Yunanistan, bir hamleyle Ege denizini Yunan denizi haline getirme adımını atmış olacak.
Hem de bunun Türkiye tarafından uzun yıllar önce ‘savaş sebebi’ olarak ilan edildiğini bile bile…
Bile bile, çünkü ‘savaş sebebi’ olduğunu bildiği için, Atina, Ege’de böyle bir adım atmaktan kaçınmaktaydı.
Kathimeri’nin manşet haberinde, Ege’deki mil artırımının Türkiye tarafından ‘savaş sebebi’ olarak ilan edildiği ayrıntısı da yer alıyor zaten.
Tüylerimi diken diken eden ‘savaş’ sözcüğü birkaç gündür bolca kullanılıyor gazetede. “Yenilsek de kazanan biz oluruz” havası hakim.
Gazetenin bugünkü Nikos Konstandaras imzalı başyazısı ise Türkiye’nin savaş çıkartma ihtimalinin Atina’da ciddiye alındığını düşündürüyor. “Hadi diyelim savaş çıktı” tarzında ve her birinde Türkiye’nin kaybedeceği senaryolara yer verilmiş başyazıda. Başlığı da şu: “Tehditleri blöfe döndürmek”.
Ne olacak?
Tahmin edebileceğiniz gibi, şu aşamada, ne olabileceğiyle ilgili hiçbir fikrim yok, ancak okumalarımdan bir yanlışlığa doğru itilmek istendiğimizi hissediyorum.
Son 150 yılda tarafı olduğumuz bütün savaşlar aleyhimize sonuçlanmıştır demiştim bu yazının girişinde; o savaşların hepsine itilerek, sürüklenerek girdiğimizi de unutamıyorum.
Akılcı ve serinkanlı olmak esas bizim için gerekli.
ΩΩΩΩ
Dünkü Kathimerini’nin 1. sayfası..