Yunanistan’ın Ege’deki tacizleri ve küstahlıkları iki ülke arasında gerginliği her gün biraz daha artırıyor. Uçaklarımıza radar kilidi atmaktan tutun da, adaların silahlandırması, bu arada Yunanlı bazı asker ve sivil yöneticilerin sanki göz dağı verircesine adaları teftiş ziyaretleri, özellikle de Akdeniz’de Avrupa’ya ulaşmak için yola çıkan göçmenlerin lastik botlara doldurularak karasularımıza itilmesi, kısacası akla gelebilecek her türlü tavır sergileniyor.
“Yunanistan, tüm bunları yapma cesaretini nereden alıyor?” sorusu ister istemez akla geliyor. Bu sorunun çok net cevabı var elbette. Bölge ülkeleri ve Akdeniz’de sergilediği tavır ve Ege’de girişilen birtakım hareketlerin arkasında ABD’nin olduğuna bu köşede çeşitli kereler dikkat çekmeye çalıştık. Yani Akdeniz ve Ege’nin birer barış denizi olabilmesinin ilk şartı Yunanistan’ın arkasındaki ABD elinin çekilmesidir. Çünkü Yunanistan, tek başına bu tür densizlikleri yapacak ne güce ne de cesarete sahiptir. Arkasında destek verecek bir el olmadığı sürece fazla küstahlık yapamaz. Böyle olunca özellikle bölgemizden, bunun yanında da Yunanistan’a uzattığı kuklacı elinin etkisiz hale getirilmesi gerekiyor.
Dikkat edildiğinde çok net bir şekilde görüleceği gibi bölgemizde, başta Irak, İran ve Suriye olmak üzere Müslüman ülkeleri karıştıran, teröristlerin arkasındaki birinci destek ABD ve koalisyon ortaklarıdır. Bir başka ifadeyle Türkiye’ye karşı Yunanistan’a sağlanan Haçlı desteğidir. Bu gerçeği görmeden verilecek karar eksik kalacaktır. Özellikle bölgemizdeki terör örgütlerinin kuruluşundan bugüne kadar her türlü desteği ABD’nin hiçbir gizlemeye ihtiyaç duymadan veriyor olması sebebiyle teröristler nasıl küstahlaşıyorsa Yunanistan da benzer şekilde aldığı ABD desteği ile ülkemize karşı küstahlıklarını sürdürüyor.
Hemen belirteyim ki, Yunanistan’ın ülkemize yönelik bu küstahlıkları ve saldırganlığı ilk defa olmuyor. Geçen yüzyılın başlarında ülkemize yönelik Yunan saldırganlığının arkasında da İngiltere vardı. İngiltere desteğini çektiği anda bozguna uğrayıp kaçtılar. Şimdilerde ise İngiltere’nin yerini ABD ve bazı AB ülkeleri almış durumda. Gerek doğrudan askeri, gerek moral desteği sağlayarak Yunanistan’ı kışkırtıyorlar. Arkalarına aldıkları bu destek sebebiyle kendilerini bir şey sanıyorlar.
Aynı şekilde bölgemizdeki terör örgütleri de benzer densizliği sergiliyorlar. Artık gelinen noktada meseleye köklü bir çözüm bulmak, Yunanistan’ın destekçilerinin elini kırmak gerekiyor. Bunun için de hâlâ her fırsatta terör örgütleri ve teröristlere destek veren, ülkelerini teröristler için bir sığınak haline getiren ülkelerle birlikte olabilmek adına AB üyeliğini ulaşılması gereken hedef olmaktan çıkarmak zorundayız. Çünkü o hedef bizim için ulaşılması gereken bir hedef değil. Bu gerçeği görmek için AB kapısında 50 yıldır bekletiliyor olmamızı değerlendirmek yetecektir. Bu arada AB’nin ülkemizi gelecekte de üyeliğe almayacağını, alsa bile ülkemize bir yarar sağlamayacağını söylemekte yarar var.
Peki bu işin çözümü yok mu? Elbette var. Ancak akşamdan sabaha gerçekleşecek değil. Nasıl 50 yıldır AB’nin kapsında bekletildik, hâlâ da bekletiliyor olmamıza rağmen ulaşılması gereken hedef olarak takdim ediyorsak, bunun yerine çok daha kısa sürede gerçekleştirmek için uğraşmayı göze alabilseydik İslam Birliği’nin sağlanması hususunda ciddi gelişmeler sağlayabilirdik. Ne var ki, bu yönde rahmetli Erbakan Hocamın gayretleri ile oluşturulmuş ve İslam Birliği’ne giden yolda atılmış ilk adım olan D-8 bile harekete geçirmek yerine hareketsizliğe mahkûm edildi. Yani Haçlıların karşısına çıkartılması gereken ortak güç harekete geçirilmedi, hâlâ Haçlıları dost ilan etmeyi sürdürüyoruz. Bu yanlış gidişat ABD’yi de, Yunanistan’ı da cesaretlendiriyor.