Prof. Dr. Bilal Sambur yazdı;
AK Parti Genel Merkezinde ve Kastamonu Belediyesi'nde çalıştığı ortaya çıkan Kürşat Ayvatoğlu profili, ülkemiz siyasal ve sosyal düzeyinin çok kötü bir örneğidir.
Uyuşturucu kullanan, büyük paralara sahip, lüks bir hayat süren, iktidarın merkezinde hakimiyeti elinde bulundurmanın zehirlenmesini yaşayan ve güzel kızlarla zevk hayatı süren Kürşat Ayvatoğlu vakasının ciddiyetle ele alınması gerekmektedir.
Kürşat Ayvatoğlu vakası, münferit bir olay değildir. Ayvatoğlu vakası, bir gencin uyuşturucu bağımlılığından daha fazlasını içeren ve ifade eden bir olaydır.
Ayvatoğlu vakası, siyasal ve sosyal hayatımızdaki yozlaşmanın su yüzüne çıkan bir örneğidir. Ülke ve toplum olarak her tarafımız Ayvatoğlu vakalarıyla kuşatılmış durumdadır.
Türkiye'nin asli sorunu, Ayvatoğlu'nu besleyen, büyüten ve koruyan bataklıktır. Ayvatoğlu'nun arkasındaki karanlık tarafla yüzleşmeden her açıdan bizi kuşatan yozlaşma ve çürüme olgusunu tam olarak okumamız ve anlamamız mümkün değildir.
Hakimiyet, servet ve şehvet ve safahatla dolu hayat yaşayan bir kesimin siyasetin, dinin ve devletin imkanlarını sömürerek kendi tabirleriyle ışıltılı bir hayata sahip olduklarını görüyoruz.
Işıltılı hayat olarak ifade edilen şey, aslında yozlaşmış bir hayattan başka bir şey değildir. İnsanların hayatını yozlaştıran şey nedir? Bu sorunun cevabı çok önemlidir.
Para, makam ve gücü ele geçirdikçe kişinin sadece nefsine taptığı ve nefsini put edindiği gerçeği karşımıza çıkmaktadır.
Nefsini put edinenler, sınırsız bir şekilde her türlü günahı, kötülüğü ve pisliği yapma ayrıcalığına sahip olduklarını vehmederler.
Kişiler ve gruplar, siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna din, ahlak, maneviyat, milliyet, kültür ve kimlik dahil her şeyi araç olarak istismar etmektedirler.
Dinin, imanın, ahlakın, kimliğin ve kültürün nefsi put edinmeye hizmet eden araçlar haline gelmesi, yozlaşmanın ve çürümenin en büyük nedenidir.
Kişileri ve grupları nefislerine tapındıran her türlü nasyonalizm, ırkçılık, cinsiyetçilik, ayırımcılık ve fanatizm yozlaştırmaktadır. Nefsini put edinme yozlaştırır, nefsini mutlak put haline getirmek mutlak şekilde yozlaştırır.
Günümüzün gençleri, siyasetçileri, bürokratları, medya çalışanları veya sermaye sahipleri için Halife Ömer artık örnek değildir. Günümüzün Ömerleri olarak niteleyebileceğimiz hiç kimse ortalıkta bulunmamaktadır.
Kullandığı uyuşturucuyu pudra şekeri olarak sunacak kadar yüzsüzleşen ve yozlaşan sefih mahluklarla siyasetimiz, yerel yönetimlerimiz, iş hayatımız ve dini yapılarımız dolmuş durumdadır.
Mevcut siyasal ve sosyal statükodan Ömerler çıkmaz. Mevcut statüko ahlaktan, adaletten ve akıldan yoksun Kürşat gibi sefih tipler üretmektedir.
Şık takım elbiseler ve gözlükler takarak köşeyi dönmeyi marifet sayanların önündeki örnek, Hz. Ömer değil, mafya elebaşlarıdır.
Ayvatoğlu örneğinde görüldüğü üzere fırsat ve imkanları elde ettiğinde kişilerin, siyasal gücü kullanarak büyük bir yağmacılığa giriştiklerini görüyoruz.
Birçok kimse, siyaseti, devleti ve ülkeyi yağmalamak için sınırsız imkanlar sunan bir yol olarak görmektedir. Yerleştiği belediye ve parti imkanlarını kullanarak çok kısa sürede büyük ekonomik varlıklar elde eden bir örnekle karşı karşıyayız.
Milletvekilliği, belediye başkanlığı, bakanlık ve bürokrasi gibi alanlarda elde edilecek pozisyonları, devletten rant elde etmenin yolları görenler, ilk fırsatta yıkıcı bir yağmacılık iştahıyla her şeye saldırmakta ve kullanmaktadırlar.
Siyasetin yağmacılık olarak anlaşılması ve uygulanması, başarısız, yönetemeyen ve işlevsiz kalan devlet (failed state) olgusunu ortaya çıkarmaktadır.
Ayvatoğlu vakası, içerideki bir çürük elma düzeyine indirgemez. Ülkemiz siyasetinin karşılaştığı sorun, bir kişinin çürümesi değildir.
Siyasetin ontolojik ve yapısal bir sorunu vardır. Siyasetin bizzat kendisi çürümüştür. Siyasal alana giren kişiler, yolsuzluk ve yozluk işlerine batarak siyasal ve sosyal hayatımızı derin bir krizin içine sokmaktadırlar.
Siyasetin, sistemin ve toplumun bizzat kendisinin çürüdüğü gerçeğiyle yüzleşilmediği sürece mevcut durumdaki yozlaşma sürecinin derinleşeceği gerçeğinin farkına varmak lazımdır.
Sorun iktidar partisi genel merkezinde çalışan bir kişinin uyuşturucu kullanması değildir. Sorun, siyasetin imkanlarını kullanarak güç, şehvet ve servet elde etmek için her türlü imkanı istismar eden yağmacılığın siyasetin, dinin, kültürün ve toplumun yerine geçmiş olmasıdır.
Ayvatoğlu vakası, siyasetin toplum ve ülkenin yararına iş yapma faaliyeti olmaktan çıktığını gösteren alarm verici bir örnektir.
Siyaset, hukukun, barışın ve özgürlüğün işlemesi için gayret sarf eden insanların faaliyet gösterdiği bir alan olmaktan çıkmıştır.
Ayvatoğlu gibi tiplerin siyaset alanına sızıp yağma ve talan sonucu hızla zenginleşmeleri, siyasetin bir vurgun aracı olarak anlaşılması şeklinde bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Toplum, ekonomi, eğitim, sağlık ve iş başta olmak her alanda büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Her geçen gün artan işsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluk, insanları, temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz düzeye getirmiştir.
Ayvatoğlu gibiler, ekonomik krizler karşısında sabretme ve tahammül etme gibi bir tutum içinde değildirler. Ekonomik krizler karşısında sabretmek yerine Ayvatoğlugiller, lüks, zenginlik ve israfla dolu bir hayat içinde yaşamaktadırlar.
Ayvatoğlu vakası, işsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluğa sabırla tahammül etmeyi tavsiye eden teo-politik yaklaşımın anlamsızlığını, değersizliğini ve işlevsizliğini ortaya koymuştur.
Ayvatoğlu vakasından sonra zorluklar ve krizlere sabırla tahammül etmeyi tavsiye etmenin hiçbir anlamı kalmamıştır.
Yolsuzluk, yağma ve yozlaşma yoluyla siyasetin sürdürülmesi mümkün değildir. Daha fazla yolsuzluk ve rant umuduyla bir ülkede demokrasinin hukukun, demokrasinin ve barışın ilerleyeceğini ummak büyük bir yanılgıdır.
Yolsuzluğun ve yağmacılığın derinleşmesi, kökleşmesi, sistemleşmesi ve çeşitlenmesi bir beka sorunu haline gelmiştir.
Yolsuzlukla, yağmacılıkla ve yozlaşma ile mücadele edecek sahici ve sahih bir sosyal ve siyasal iradenin yokluğu, ülkemizin en büyük açmazıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.