Yıllardır halifeliği savunan Hizbu't Tahrir: Ruhani değil siyasi bir halifelik kurulmalı

Gerçek Hayat'ın başlattığı "Hilafet" tartışması sürüyor. Yıllardır halifelik için çalışan Hizbu't Tahrir'in Türkiye Medya Sorumlusu Kar, "Müslümanların dağınıklığının asıl sebebi onları bir çatı altında toplayacak siyasi otoritelerinin olmaması" diyor

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu

İndependent Türkçe'den Cihat Aarpacık, "konuya dair"  Mahmut Kar ile bir röportaj gerçekleştirdi.

NEDEN MAHMUT KAR?

Hizbu't Tahrir, dünya genelinde siyaseten Müslümanların tek bir halifeye bağlı olması gerektiğini savunan ve bunun için çalışmalar yapan bir hareket. Şiddete karşı çıkıyorlar ve siyasi çalışmalarla ilgililer. Her ne kadar şiddete karşı tavır alsalarda zaman zaman adli operasyonların da hedefi oluyorlar.  Açılan davalar genellikle beraatle sonuçlanıyor. Türkiye'de de bir tabanları var. Gerçek Hayat dergisinin "Hilafet" kapağı sonrası başlayan tartışmayı, yıllardır halifeliği savunan Hizbu't Tahrir'in Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar ile konuştuk.

Gerçek Hayat dergisinin kapağıyla 'Hilafet' tartışmaları başladı. Tepki olduğu kadar destek de var. Hilafet'in tanımı nedir? 

Ayasofya'nın 24 Temmuz Lozan Anlaşması'nın yıl dönümünde ibadete açılması Türkiye'deki laiklik yanlılarını ve Kemalist siyasi çevreyi çok öfkelendirdi, Müslümanları ise sevindirdi. Çünkü Ayasofya Müslümanlar için sadece bir camii değil, aksine İslam'ın ve Hilafet'in sembolüdür. Bugünkü tartışmanın tarafları Ayasofya'nın ibadete açılmasına üzülen, Hilafet'e öfkeyle bakan laik kesim ile yıllardır özlemle Ayasofya'yı bekleyen, Hilafet'i isteyen Müslümanlar. Bu tartışmada "Ayasofya tamam ama Hilafet'e gerek yok" diyenler, "Ayasofya halkın özlemiydi ama bugün Türkiye halkının Hilafet gibi bir beklentisi, özlemi yok" diyenler genelde konjonktürü koklayıp konuşanlardan oluşuyor. 3-5 sene geriye gitsek "Halkın Ayasofya gibi bir derdi yok" diyorlardı bunlar… Şimdi aynı şeyi Hilafet için söylüyorlar. Bunlarda Müslümanlara ait duygu ve şuur bulunmuyor maalesef.

Türkiye halkı Müslümandır ve Ayasofya denince Müslümanların aklına fetih gelir. Hilafet denince ise birlik, tek devlet, tek ümmet, tek toprak ve tek ordu gelir. Yani Hilafet Müslümanları tek bir devlet çatısı altında toplayan İslam'ın yönetim sistemidir. Hilafet tüm farzların tacıdır. O olmadan İslam'ın hükümleri hayatta tatbik edilemez, O olmadan Müslümanlar rahat yüzü göremez. Bugün Hilafetin yeniden kurulması yönünde İslâm ümmetinde bir teveccüh görmekteyiz. Hem halkın bu teveccühü, hem de Raşidi Hilafeti yeniden ikame etmek için kurulan Hizb-ut Tahrir ve ona destek verenlerin varlığı Hilâfet'in hayal olmadığını yakın bir gelecek olduğunu göstermektedir.

Hilafet, İslam'ın devlet, toplum ve hayata hâkim olması için Allah'ın olmazsa olmaz bir hükmüdür. Hilafet, İslam hükümlerinin tamamını yani iktisadi, içtimai, eğitim ve öğretim, hukuk ve yönetim ile alakalı hükümleri hayatta tatbik eden kurumsal bir yapının adıdır. Dolayısıyla Hilafet İslam'dan bir parçadır, O olmazsa İslam tatbik edilemez.

"Papa gibi ruhani bir liderden bahsetmiyoruz"

Hristiyan dünyanın Papası gibi bir Halife'den bahsediliyor. Bu konu hakkında ne dersiniz? Böyle bir Halife'yi Hizb-ut Tahrir kabul eder mi? Müslümanlar bunu nasıl karşılarlar? 

Hizb-ut Tahrir, İslam'ın kabul ettiğini kabul eder reddettiğini de reddeder. İslam'da Hristiyanlık gibi bir ruhban sınıfı yoktur. Aynı şekilde İslam'da two swords/iki kılıç, yani ruhani otorite ve siyasi otorite gibi bir ayrım da yoktur. Vatikan'daki Papavari ruhani bir Halife Hristiyanlığa uyarlanmış bir İslam'a geçiş demek olur ki bu asla kabul edilemez. İslam ruhani bir din, teokratik bir sistem değil ki ruhani bir Halifesi de olsun. İslam ruhi siyasi bir ideolojiyi temsil etmektedir. İslam ideolojisinin ruhi siyasi yönü asla birbirinden ayrılamaz. Bunları birbirinden ayırırsanız Hristiyan dünyasının düştüğü duruma düşersiniz. Geçmişte kralların, sonra kapitalizmin emrinde olan bir ruhban sınıfı gibi...  

Ruhani bir Halife talebi, 'Gerçek bir Halifemiz olmuyor bari Papa gibi bir Halifemiz olsun' diyen, Hilafet'in kurulacağına dair umudunu kaybetmiş kişilerin boş söylemlerinden başka bir şey değildir. Ayrıca bugün Müslümanların arzuladığı Hilafet İslam coğrafyasındaki işgalleri, sömürgeyi, fakirliği ve sefilliği bitirecek Hilafet'tir. Müslümanlar sadece makamında oturup hutbe okuyacak ruhani bir Halife değil Hilafet'i dünyanın birinci devleti konumuna taşıyacak, Mescid-i Aksayı "İsrail"in işgalinden kurtaracak, Müslüman Uygur halkının eman ve emniyetini sağlayacak ve İslam'ı tümüyle uygulayacak bir Halife arzusundalar. Rabbimizin talebi bu yönde, yoksa ruhani bir Halife değil…

"Silaha ve şiddete ihtiyacımız yok"

Hizbu't Tahrir şiddete prim vermiyor ama hilafeti de talep ediyor? Sistem değişikliğini nasıl bir formülle hayata geçirmeyi düşünüyor? Bu mümkün mü?

Bugün dünyada var olan sistemlere baktığımızda ya demokratik sistemler, ya darbeci askeri rejimler ya da krallık ile yönetilen ülkeleri görürüz. Bu sistemlerin hiçbiri de İslami değildir. Bunun için Hizb-ut Tahrir ne krallığı, ne demokratik sistemleri ne de askeri rejimleri kabul etmemektedir. Hizb-ut Tahrir'in gerçekleştireceği sistem değişikliği de Hilafet gibi İslamidir yani İslam'dandır. İslam'ın değişim yöntemi ise tepeden inmeci, baskıcı değil inkılabidir.  

Hizb-ut Tahrir, toplumsal değişim metodunu kaynağından yani Peygamber'den almıştır. Özetle Hizb-ut Tahrir'in metodunda kilit rol toplumun kendisidir. Toplum; fikirler, duygular ve nizamlardan oluşur. Fikirler ve duygular ise şiddetle, baskıyla, yıldırmayla değil; insan fıtratına uygun, aklı ikna eden, kalbe güven veren doğru bir fikirle değişir. Fikirleri ve duyguları değişen bir toplum artık nizamın da değişimini arzu etmeye başlar. 

Size soruyorum değişimi arzu eden bir toplumun önünde kim durabilir? Elinde gücü tutan herkes, tüm güç ehli otoriteler ona boyun eğerler. Bunun için Hizb-ut Tahrir'in silaha, şiddete ihtiyacı yoktur. İhtiyacı olan tek şey doğru bir fikre ikna olmuş toplumla hilafete yürümektir. Hizb-ut Tahrir kurulduğu günden bu güne doğru bir lider olduğunu ümmete göstermiştir. Bunu 60 yıllık onurlu duruşuyla, ümmetin maslahatlarını gözetmesiyle, sömürgeci güçlerin siyasi oyunlarını deşifre etmesiyle göstermiştir. Hizb-ut Tahrir elinde güçlü bir fikir ve ulvi bir hedef tutmaktadır. Geriye sadece toplumun bu değişime ikna edilmesi kalmaktadır. Bunun için de Hizb ut Tahrir gece gündüz demeden fikri ve siyasi çalışmalarını sürdürmektedir. 

Müslümanlar ise laik demokratik sivil devletlerin zulmünden, askeri darbeci yönetimlerin baskısından artık bıktılar bunların yerine 13 asır boyunca bu coğrafyaya hükmetmiş Hilafeti arzuluyorlar. Dünya 13 asırlık bu İslam ve Hilafet tecrübesine muhtaç durumda bugün. Tarih tekerrür edecektir ve Müslümanlar beşeri düzenlerin şeytani hükümranlıklarından kurtulacaktır.

Müslümanların dağınıklığının asıl sebebi; onları bir çatı altında toplayacak siyasi bir otoritelerinin olmaması

Toplum kadar 'İslami hareket' de parça parça. Halife 'kimden' olacak? Bu farklı bir tartışmanın kapısını aralamaz mı?

Bugünkü şartlara bakarak gelecek hakkında öngörülerde bulunmak doğru değil. Müslümanlar her ne kadar farklı cemaatler altında faaliyet yürütüyor olsalar da esasi İslami konularda bir bütün. Örneğin her Müslümanın kalbi Mescid-i Aksa için atmaktadır. Ayasofya'nın açılmasına her Müslüman sevinmiştir. Rasulullah'a hakaret eden müfterilere Müslümanlar dünyanın her tarafında tepki göstermiştir.

Müslümanların bölük pörçük olmalarının esas nedeni; farklı cemaatlere müntesip olmalarından dolayı değildir. Çünkü Hilafet olduğunda da Müslümanlar farklı cemaatler olacaklardır. Hayatın ve insanın doğası bunu gerektirir. Bugün Müslümanların dağınıklığının asıl sebebi; onları bir çatı altında toplayacak siyasi bir otoritelerinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Hizb-ut Tahrir Raşid-i Hilafet'in kurulması için çalışmakta ama illa halifenin kendisinden olmasını da şart koşmamaktadır. Bugün Rasulullah'ın hareket metoduna uygun bir şekilde sahih yolla kim Raşid-i Hilafet'i ikame edecek olursa Hizb-ut Tahrir onun yanında olacaktır.  Bununla birlikte Hizb-ut Tahrir 60 yıllık partisel siyasi çalışması ile devlet yönetimi konusunda bir deneyime sahiptir, Hilafet'i kurmaya ve yönetmeye de ehildir.

İran, hiçbir zaman İslami bir devlet olamadı

Cumhuriyetçi hilafet mümkün mü?

Cumhuriyet, dini hayattan ayırmayı esas alan kapitalist ideolojinin yönetim şekillerinden biridir. Hilafet ise dini hayata hâkim kılmanın adıdır. Bu ikisi nasıl bir araya gelebilir ki? Laiklikten vazgeçen bir Cumhuriyet, Cumhuriyet olmaz! İslam'dan vazgeçen bir Hilafet, Hilafet olmaz! İşte İran gerçeği ortada. Cumhuriyet ilan ettiler, hayat hakkındaki bir takım hükümleri İslam'dan aldılar. Ancak hiçbir zaman Hilafet olamadılar, hiçbir zaman İslami bir devlet olamadılar, hiçbir zaman ümmeti temsil edemediler. Olmaz da olmazda… 

Dünya genelinde bu harekete ilgi nasıl? Hangi ülkelerde örgütlü?

Hizb ut Tahrir 1953 yılında Fiistin'de kuruldu ancak Endonezya'dan Fas'a kadar birçok ülkede faaliyet göstermektedir. Uzak Doğu, Orta Asya, Ortadoğu, Afrika, Avrupa, Avustralya, Amerika, İskandinavya ve Rusya başta olmak üzere 40'tan fazla ülkede faaliyet göstermektedir.

Bugün Endonezya ve Malezya'da milyonlarca Müslüman Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerine iştirak ediyor. 100 bin kişilik stadyumlarda konferanslar yapılmakta. Bu siyasi hareket meydanlarda yüz binlerce Müslüman'ı bir anda Hilâfet için yürütebilme gücüne ulaşmıştır. Siyasi çalışmanın bu kadar farklı bölgede bu denli hızlı yayılmasının sebebi Hizb-ut Tahrir'in İslâm akidesi esası üzerine çalışıyor ve herhangi bir mezhebi bir bütünde taklit etmiyor olmasındandır. Aynı zamanda onun bu kadar farklı bölgede kabul görmesi ümmetin partisi hâline geldiğini de göstermektedir.