Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Yılbaşı kutlamaları ve toplum mühendisliği

Özlem Albayrak- 29.1.2017

Yılbaşı kutlamaları ve toplum mühendisliği

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir videoya rastladım; uzatılan mikrofonla sokaktaki vatandaşların (Röportajlar büyük ihtimalle Erzurum gibi muhafazakar bir vilayette yapılmıştı.) yılbaşı gecesi neler yapacakları soruluyor ve bu kimselerin metropol şehirlerimizde, kamusal alanda çok yaygın olan yılbaşı ritüelleriyle mesafeleri ölçülmeye çalışılıyordu. Mini röportajlarda çoğu kişi yılbaşı gecesi Kur´an-ı Kerim okuyacağını, kimisi erkenden yatacağını, bazısı da diğer gecelerden farklı hiçbir şey yapmayacağını söylüyordu. Röportajda yılbaşını kutlamayı reddettiklerini açıkça söyleyenler de vardı. Soruyu cevaplarken özellikle Kur´an-ı Kerim okuyacağını söylemek; bana, yılbaşı kutlamalarına yönelik pasif bir tavır gibi gözükmedi değil doğrusu.

Yılbaşı kutlama adeti aslında Hristiyanlar´ın dini bayramı olan Noel´le, diğer ismiyle Christmas´la ilişkili, daha doğrusu bu ikisi aynı şey olmamasına rağmen kültürel olarak aynılaşmış, birbiri ardına eklenerek neredeyse aynı ritüellerle ifade edilir olmuş, iki özel gün. Noel, Hristiyanlar´ın her yıl 25 Aralık´ta, Hz. İsa´nın doğum gününü kutlama amacıyla gerçekleştirdiği bir bayram, yortu. Yılbaşı ise Gregoryan takvimi için yeni yılın başı, yani Eski Romalılar´ın 1 Ocak´ta yaptıkları yeni yıl kutlamalarına dayanıyor. 

Ama dediğim gibi Noel ve Yılbaşı kültürel olarak tamamen birbirine karışmış, eklemlenmiş, içiçe geçmiş durumda. Nitekim, tamamen bir Noel adeti olan çam ağacı olmadan, kırmızı beyaz giysileri içinde göbeğini hoplata hoplata gülen bir Noel Baba ve ren geyiklerinin çektiği hediye dolu kızaklar gibi figürler bulunmadan bir yılbaşı nümayişi düşünülemez oldu gibi bir şey. Dolayısıyla, Noel ve Yılbaşı farklı diyenler haklı; ama ikisi de aynı şey diyenler de kendince haklı.

Bizde ise yılbaşı kutlamaları, yeni Cumhuriyet ideolojisinin, Batılılaşma ilkesi çerçevesinde desteklediği pratiklerden. Cumhuriyet döneminde tıpkı alfabenin, rakamların, kılık kıyafetin değiştirildiği gibi takvim de değiştirilerek Batılılar´ın kullandığı tarihsel dizgeye geçildi. Ama sadece takvim değil, Christmas´la karışık yılbaşı kutlama kültürü de aynen alındı. Dolayısıyla belki yüz yıldır, Batılı anlamda yılbaşı kutlama kültürü toplumun tüm kesimlerine alıştırılmaya çalışıldığı halde, hala bir direniş sözkonusu. Hem Hristiyan adeti olduğuna inanıldığı için, hem de Cumhuriyet tarafından tepeden inme Batıcılık uygulamalarından biri olarak dayatıldığı için. Bu vesileyle, temsili, cansız Noel Baba bıçaklama gibi protestoları gülünç ve zavallı bulduğumu da belirteyim. İsteyenin yılbaşını çılgınca kutladığı, kutlamayanın Kur´an okuduğu bir Türkiye´ye de hiçbir itirazım yok.

Ama bu manzara, büyük toplum mühendisliği projelerinin neden şimdiye dek tutmadığının, hele bundan sonra neden hiç tutmayacağının delili gibi. Karl Popper, toplum mühendisliğinin, ?sadece ve sadece hatalarımızdan ders çıkarmaya, hatalarımızın farkına varmaya ve dogmatik biçimde onlarda ısrar etmek yerine, eleştirel bir süzgeçten geçirmeye hazır olursak? şartlarıyla başarıya ulaşabileceğini söyler ki, başını kaldırıp dünyaya bakan herhangi biri bundan bile emin olamıyor.

Zira toplum mühendisliği gözden düşeli çok oldu. Sadece 2. Dünya Savaşı´yla milyonlarca insanın mezarını kendi elleriyle kazan Avrupa diktatörlükleri değil, daha sonrasındaki Komünist deneyin acı ve kederle biten sonu da; toplum mühendisliğinin mantığını ve ahlaki bütünlüğünü savunulamayacak duruma getirdi. Türkiye´de Batıcılık temelinde uygulanan toplum mühendisliğini, elbette bu geniş çaplı örneklerle, milyonlarca ölümle kıyaslamıyorum, ama bizde de yaşam tarzı üzerinden, Türk kimliği üzerinden belli bir çerçeveye alınmak istenen, o çerçevede yeri olmadığı anlaşıldığında ise acımasızca ötekileştirilen insanlar, on yıllar boyunca acı çekti. Cumhuriyet´in kuruluşundan 95 yıl sonra bile, tavrını ağırbaşlı bir biçimde, ?Yılbaşında Kur´an okuyacağım.? diyerek gösterenlerin sayısının hiç de az olmamasının nedeni de bu.

Öte yandan her toplumsal düzen kendi içinde ´bastırılmışlar´, ´umutsuzlar´ barındırıyor. Bu umutsuzlar, mevcut oyun kurallarının kendi aleyhlerine işlediğini, hatta belki de varlıklarını tehdit ettiğini düşünen, dolayısıyla da durumlarını acilen düzeltilmesi gereken bir kıstırılmışlık olarak görenlerden oluşuyor. Bu insanlar için mevcut kurallar tarafsız ve herkese eşit şans tanıyan kurallar değil. Onlar için bu dünya kendi rahatsızlıklarını kendisi tedavi edecek/etmesi gereken bir dünya olduğu için, dünyanın durumunun iyileştirilemeyeceği fikri de saçma. Bu kişiler için, onca yenilgiye, onca başarısız tecrübeye, onca kötü örneğe karşın toplum mühendisliği de hala şart. Türkiye örneğinde bu kişilerin hele de son 15 yıldır kimler olduğu ortada; AK Parti muhalifleri?

Yine de, toplum mühendisliği maliyeti yüksek bir tutkudur ve o tutkunun boyutları arttıkça maliyeti de artar. ?Toplumu tedavi etmeye kalktığınızda, pekâlâ kendinizi adam öldürürken ve canlı kalanları da yoğun bakım ünitelerine sokarken bulabilirsiniz.? der bir düşünen. Toplumdaki kötülük ve adaletsizliklere yönelik samimi eleştirilerin, daha iyi bir toplum ve dünya için çabaladıklarını söyleyerek yola çıkanların, dünyayı ve toplumu getirdikleri noktaları gördük zira?



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER