Crans Montana´da kesilen Kıbrıs müzakerelerinden sonra garip bir sessizlik hüküm sürüyor. Daha doğru ifade etmek gerekirse, sessizlik bizim tarafta!.. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi oldukça hararetli. Adayı yutma, Türk varlığını bitirme planlarından vazgeçmiş değiller... Bas bas bağırmaya devam ediyorlar!..
Ada´da Ocak ayında iki önemli seçim var. KKTC´de yarın milletvekili genel seçimi yapılacak. Kıbrıs Rum kesiminde ise 28 Ocak´ta başkanlık seçimi var. KKTC´de yapılacak milletvekili genel seçimi, müzakereleri etkileyecek sonuç doğurur mu?.. Tartışılır... Çünkü, müzakere sürecini Cumhurbaşkanı götürüyor. Rum kesimindeki başkanlık seçiminin ardından neler olabileceğini görebilmek açısından Montana sürecini tekrar hatırlamakta fayda var;
Kapalı kapılar ardında AKP iktidarının Türk tarafının garanti anlaşması ve haliyle tek yanlı müdahale hakkından vazgeçtiğini, kuvvet çekmeyi kabul ettiğini taraflara fısıldadığını öğrenmiştik. Kıbrıs Rum yönetimi lideri Anastasiadis, Mevlüt Çavuşoğlu´ndan taahhütlerini yazılı olarak isteyince ve "ret" cevabı alınca sürecin kesintiye uğradığını da bugüne kadar yalanlayan olmadı!..
Anastasiadis, yine aday. Seçim kampanyasında, Kıbrıs sorununun çözüm çabaları üzerinde duruyor, "meselelerin iç yönleri için diyaloga oturmaya, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin aktif müdahiliyetiyle ön hazırlığın iyi yapılamaması halinde Kıbrıs´la ilgili yeni bir uluslararası konferansa katılmaya hazır olduğunu" yineliyor.
Eş zamanlı olarak hem Kıbrıs Rum kesimi hem de Yunanistan basınına yansıyan şu habere çok dikkat!.. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias, Kıbrıs´la ilgili yeni bir uluslararası konferans belirlenmeden önce Yunanistan, Türkiye ve İngiltere arasında Garantiler ve Güvenlik konusunda bir ön görüşme yapılması gerektiğini savundu. "Şimdi hem BM, hem Birleşik Krallık, hem Türkiye, hem de Güney Kıbrıs´ın yeterince tartışılmayan garantiler ve işgal ordusunun adadan ayrılmasıyla ilgili ana konu üzerinde görüşmeler olmasını istediğini memnuniyetle gördüklerini" söyleyen Kocias, bunu, "Yunan diplomasisinin büyük bir başarısı olarak kabul ettiklerini" belirtiyor. Zaman takvimleri ve görüşmelerin, Paskalya´dan önce başlayıp başlamayacağı konusunda açıklamalarda bulunan Yunan Dışişleri Bakanı, kesin zamanın tayin edilemeyeceğini kaydediyor.
"Başpiskopos yine irin kustu" başlıklı 30 Aralık 2017 tarihinde kaleme aldığımız yazımızda, Ankara ile Atina arasında yürütülen bazı gizli temaslardan kulağımıza kötü fısıltılar geldiğini ve bunlardan sizleri haberdar edeceğimizi söylemiştik. Kıbrıs müzakerelerinde AKP iktidara gelene kadar ittifak ve garanti anlaşmaları hiç tartışmaya dahi açılmamıştı. Ne oldu da garanti ve güvenlik başlıklarını tartışmaya açtık?..
BM ve AB, 28 Ocak´ta Güney Kıbrıs Rum kesiminde yapılacak başkanlık seçimini bekliyor. Kim seçilirse seçilsin, "Masaya oturun. Montana´da pişmiş aşa su kattınız. Hemen görüşmeler başlasın. BM Genel Sekreteri´nin sunduğu plan dahilinde bu işi artık halledin" diyecekler. Çünkü, Türk kamuoyunun haberdar edilmediği ve itinayla saklanan planın maddeleri arasında garanti ve ittifak anlaşmalarının olmayacağı ve adada Türk askerinin belli bir takvime göre çekileceğine dair satırlar var. Atina´daki Dışişleri kanallarından, Ankara´daki Dışişleri Bakanlığı koridorlarına bir süredir "gayriresmi, ikili olarak bir araya gelelim" teklifleri ulaşıyor. Bilgi edinebildiğim kadarıyla, AKP iktidarı Atina´nın talebine olumsuz bir cevap vermedi. Ses vermeden dinliyor. Atina, birebir gayriresmi görüşmede, "sıfır asker sıfır garantiyi" netleştirmek isteyecek. AKP diplomasisi buna zaten teşne durumda. Badem bıyıklı yeni monşerler, "Kıbrıs´ta bize 1-2 üs verilsin. Gerisi bizi ilgilendirmez. Kurtulalım bu sorundan" pozisyonunda durmaya devam ediyor!.. Bu ne demek?.. Türkiye´nin 10-15 senelik bir süre içinde Kıbrıs´ı tamamen kaybetmesi demek. AKP iktidarı bu gerçeği örtecek algı operasyonlarını da hazırladı. Yeni anlaşmayı, "AB´nin birincil hukuk yani Rumların herhangi bir itiraz mekanizmasını çalıştırmayacağı çerçevede yürütüyoruz" diye pazarlayacaklar!..
Yeni anlaşma birincil hukuk veya ikincil hukuk çerçevesinde kabul edilse ne yazar? Edilmese ne yazar?.. Adadan Türk askerlerini çektikten sonra 1-2 üs içinde 10-15 tankla ne yapacaksınız?.. Rum kesiminden, Türk varlığına yönelik saldırılar geldiğinde, AB hukukuna göre AB toprakları sayılacak Kıbrıs´ta hangi hakla neye müdahale edebileceksiniz?.. Adamlar, sizi silahlı çarşıya bile çıkarmaz hale getirecekler!.. Bir de bugüne kadar, Rumların Türklere yaptığı katliamlar ve baskılar ve yapacakları iç hukuk meselesi(!) olacak. Elimizden, bunları uluslararası mecraya taşıma ve haklılığımızı savunma mekanizmaları da gidecek. Hiçbir siyasi müdahale şansımız da kalmayacak!..
Mustafa Kemal ATATÜRK, Fazıl Küçük, Rauf Denktaş´ın kemikleri sızım sızım sızlıyordur. Eyy!.. "O ses Türkiye"ye kilitlenen Türk milleti, bu mesele, "Abdullah Gül, Erdoğan´ın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacak mı" tartışmasından daha az mı önemli?.. Çıksa ne olacak, çıkmasa ne olacak?.. Ne değişecek?..