İstanbul’da kim yerli, kim yabancı bunu kestirmek çok zor. İstanbul’a ilk taşındığım günlerde dikkatimi çeken bir şey, ne zaman bir yol tarifi sorsam genellikle insanların “Bilmiyorum” şeklinde cevap vermeleri ya da bir tarif verseler bile bunun pek doğru çıkmaması olmuştur. Herkes İstanbul’a yabancı! Nasıl olmasın ki? İstanbul, herhalde göç çeken illerin en başında geliyor. Tam nüfusunu sıradan insanlar takip edemez hale gelmişler. 10 milyon ile 15 milyon arasında rakamlar telaffuz ediliyor! TÜK verilerine göre 2019 yılında 15 milyon 52000 kişi ikamet etmektedir. Yani 15 milyonu aşan bir dünya kentinden bahsedebiliriz. Hatta İstanbul, pek çok ülkenin nüfusunu geçiyor. Biz, yurt dışındayken Hollanda’yı hep Konya ile kıyaslardık. Bir gün oturdum ve bu kıyaslamanın ne kadar yerinde olup olduğunu hesapladım. Vardığım sonuç şu oldu:
İstanbul, Hollanda nüfusuna henüz ulaşmadı. Ama Yunanistan, Tunus, Portekiz, Küba, Belçika, İsveç, Çek Cumhuriyeti, Belarus, Macaristan ve Tunus’un da aralarında bulunduğu 122 ülkeyi geride bırakmaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 18’i bu şehirde yaşıyor. Buna rağmen halen göç çekmeye devam ediyor. Nüfus her yıl 350 ila 400 bin arasında artıyor. En büyük göçü de Karadeniz’den alıyor. Yani İstanbul Karadenizlileşiyor. Bunun siyaseten ne anlama geldiğini artık herkes biliyor olmalı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temelde Karadenizli biri ve ilk önce bu şehirde, yani İstanbul’da yükseldi. Daha sonra ise, ekibiyle birlikte gidip merkeze, yani Ankara’ya yerleşti.
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cemalettin Şahin, “İstanbul’da yaşayanların üçte ikilik bölümü İstanbullu değil” diye bir açıklama yapmış, ancak burada neyi temel aldığı belli değil. Herhalde dışarıdan göçle gelenleri, İstanbullu kabul etmediği için geriye kalan nüfusu “İstanbullu” olarak hesaplamış. Bu bir bakış meselesi. “Kentli kimdir?” Bu soru kent sosyolojisinin çok önemli bir meselesidir. Kentleşme ile kentlileşme arasında bir ayrım yapıldığında kentleşmenin her zaman kentlileşmeyle paralel yürümediğini biliyoruz. Bu önermenin temelinde Avrupa-merkezli bir bakış açısı bulunmaktadır. Avrupa’da kentleşme uzun bir zamana yayıldığı için yeni gelen nüfusu, yerli/kentli nüfus özümseyebilmiştir. Oysa Türkiye gibi ülkelerde kentleşme çok kısa bir süre içinde ve çok yoğun olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda kentleşmeye paralel olarak kentlileşmenin de olması pek mümkün olmamıştır.
“Kentli kimdir?” sorusuna genellikle “kentte ikamet etmek” şeklinde bir cevap verilir. Bu ilk akla gelen cevap, birçok açıdan eleştiriye açıktır. Sözgelimi İstanbul’da ikamet ettiği halde, kendi mahallesinin dışına çıkmayan ve şehri tanımayan insanlar var. Bunlar ne kadar İstanbulludurlar? Burada başlamıştık sözümüze. İstanbul’da yaşadığı halde İstanbul’u tanımayan pek çok insan var. Bunlar yerli ve kentli olmaktan ziyade yabancı konumundalar. Bir başka soru, kentli olmak için ne kadar süre ikamet etmek gerekir? Bence İstanbul’da doğduğu halde İstanbul’u tanımayan, bununla birlikte çok yakında İstanbul’a gelmiş ama iyi bu şehri tanıyan bir kimse daha çok İstanbullu olmayı hak ediyor.
Kentli olmanın bir ucunda “kentte ikamet” yer alırken, diğer ucunda da “kent kültürünü özümsemiş olmak” yer almaktadır. Kimilerine göre kentlilik, kent yaşamına katılmak ve kültürünü özümsemektir. Bu yaklaşımın en kritik noktası, “kent kültürü” kavramının açık ve net olmamasıdır. Kent kültürünün homojen olmadığı çok iyi bilinen bir konudur. Köy kültürü homojen ve kapalı bir kültür iken, kent kültürü heterojen ve açıktır. Bu durumda kent kültürünü özümsemek ne demektir? Hangi kültürü özümsemiş olan kentli oluyor? Ortada homojen bir kültür yok ki! Bence, bu da Türkiye ve İstanbul için kentli olmanın bir kriteri olamaz.
O zaman kentli olmaktan veya kentlileşmeden bahsetmek anlamsız mı? Ben bu konuda o kadar da postmodern sayılmam. Kentli olmak, kentle özdeş olmak veya özdeşlik kurmak demektir. Özdeş olmayı, eşit ve ayni olmak anlamında kullanmıyorum. Daha çok aidiyet anlamında kullanıyorum. Eğer bir kimse kendini İstanbul’a ait hissediyorsa ve İstanbul’un tarihine, kültürüne, sosyal hayatına ve mekânlarına ilgi duyuyorsa o İstanbullu’ dur. Pekiyi, bu tanım turistleri de kapsamaz mı? Ne yani, İstanbul’a gelen ve ilgi duyan turistleri de mi İstanbullu kabul edeceğiz? Turistler, İstanbul sosyal yaşamının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyorlar ve onlar, belki bizden daha fazla ilgili gözüküyorlar, fakat bir şey onlar için söylenemez. Turistler de İstanbul’a aidiyet yoktur. Onlar gelip geçici insanlar İstanbul için. Biri gelir diğeri gider. Geçicilik vakıası ve hissi, bir kimseyi, aidiyet ve yerlilikten uzak tutan bir şeydir.