Taha Kılınç yazdı;
İslâm coğrafyasının farklı noktalarına yaptığım seyahatlerde, Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip eden insanlarla karşılaşıyorum sürekli. Kimisi profesyonel düzeyde ve mesleği gereği bu takibi yaparken, kimisi de Türkiye’ye duyduğu sevgi ve hayranlıktan dolayı bizimle ilgileniyor. Ülkeler arasındaki siyasi ilişkilerden televizyonlarda oynayan dizi ve filmlere, Türkiye’yi gündemlerine dâhil etmelerine yardımcı olacak birçok sebep de mevcut zaten.
Yıllar önce Yemen’e yaptığım bir ziyaret sırasında, Türkiye iç siyasetine dair ısrarlı sorularıyla beni adeta köşeye sıkıştıran bir kişiyle tanışmıştım. Özel bir eğitimi yoktu, sıradan halk kitlesine mensuptu. Ancak ifadelerinden, bilhassa Milli Görüş hareketini dikkatle izlediği çok belliydi. Sorduğu bazı soruların cevabını ben de bilmiyordum üstelik.
Bu tecrübeyi Balkanlardan Afrika’ya, Avrupa’dan Asya’ya her yerde yaşadım ve yaşıyorum.
İki Türkiye var. Biri dışarıdan bakıldığında görünen, biri de bizim içinde yaşadığımız. Dışarıdan, uzaktan ve muhabbetle bakanların gördüğü Türkiye, bizim omuzlarımıza hem daha fazla sorumluluk yüklüyor hem de bu karşılıksız sevginin büyüklüğü karşısında mahcubiyet duymamıza yok açıyor. Türkiye’ye içeriden ama oryantalist gözlüklerle bakanlar ise, bu ülkede hangi müspet gelişme olursa olsun kulaklarını tıkamaya azmetmiş durumda. Dışarının bazen afaki boyutlara ulaşan hüsn-ü zanlarıyla içerideki oryantalistlerin afaki tenkitleri, aslında herkesin kendi zihnindeki ve kalbindeki Türkiye’yi tasavvur ettiğini, dışarıya bunu yansıttığını düşündürüyor.
Dışarıdan bakınca görünen Türkiye ile ilgili, 27 Haziran 2018 Çarşamba günü yine bu köşede müstakil bir yazı yazmıştım. Bugünkü yazımda ise, yaşanan sıcak bir gelişme bağlamında, kendi ülkelerine bir yabancı gibi bakan yerli oryantalistlere işaret etmek istiyorum.
Fas’ta önceki gün düzenlenen genel seçimler, yaklaşık 10 yıldır iktidar ortağı olarak hükümette yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sonunculuğa gerilemesiyle neticelendi. Mevcut kabinede tarım bakanı olarak görev yapan milyarder işadamı Aziz Ahnuş’un liderliğindeki Bağımsızların Ulusal Birliği (RNI), toplam 395 sandalyeden 97’sini elde ederek birinciliği garantiledi. Genel sekreterliğini Abdullatif Vehbi’nin yaptığı Asalet ve Modernlik Partisi (PAM) 82 sandalyeyle ikinci olurken, eski başbakanlardan Abbas el Fasi’nin liderlik ettiği İstiklal Partisi de 78 milletvekili elde ederek üçüncü sıraya yerleşti. Adalet ve Kalkınma Partisi ise, yalnızca 12 vekil çıkarabildi.
Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanabilecek bu gelişmenin Türkiye’deki bazı basın-yayın kuruluşlarına ve sosyal medya hesaplarına yansıma biçimi dikkat çekiciydi. Şu türden başlıklar atıldı: “Fas’ın AKP’si hezimete uğradı”, “İslâmcılar sandığa gömüldü”, “Adını Türkiye’deki iktidar partisinden alan Faslı parti, siyasetten silindi” vs. vs.
Fas Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 1967 yılında kurulmuş olması, ülkedeki mevcut siyasi sistem gereği bütün iplerin Kral Altıncı Muhammed’in elinde bulunması, hükümetin ve bakanların Kral’dan bağımsız hareket edememesi, bütün dünyada olduğu gibi Covid-19 salgınının Fas’ı da ekonomik yönden sarsması, seçimlerde ilk sıralara yükselen partilerin Kraliyet çevreleri tarafından kurulmuş olması, söz konusu partilerin bizzat Kral tarafından her yönden desteklenmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ise böyle bir destekten mahrum bırakılması gibi çok sayıda önemli nokta, elbette bu kesimlerin umurunda değildi.
Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in bir gece yarısı darbesiyle meşru hükümetin yetkilerine el koymasını “İslâmcı Nahda’ya tokat” şeklinde tercüme edenler… Bangladeş’te Cemaat-i İslâmî mensuplarının idamını “Teröristler cezalarını buluyor” diye yorumlayanlar… Ve tüm bunlardan Türkiye’ye sözde “ders” çıkaranlar da yine aynı kesimlerdi.
Dünyanın farklı ülkelerinin kendi iç dinamikleri çerçevesinde yaşadığı bazı tecrübeleri kaba genellemelerle Türkiye’ye taşımak veya açık bir şekilde halkın gösterdiği iradeye saldırı anlamına gelecek şeyleri sırf iç siyasette düşman bellediği tarafa “gol” atmış olma saikiyle alkışlamak, ciddi bir düşünce ve davranış bozukluğu olan yerli oryantalizmin başlıca göstergelerinden. Soğukkanlılığı umursamamak, bilgiyle duyguyu karıştırmak, her ülkeyi kendi şartları içinde ele almamak da keza aynı şekilde.
Yerli oryantalizm, bizim neredeyse 200 yıldır müptelası bulunduğumuz bir illet. Son dönemlerde ortaya çıkan varyantlarında, bariz bir İslâm ve Müslüman düşmanlığı da görülüyor. Bizden sonraki nesillerin gündeminde giderek yoğunlaşacak bir ton bu. Zihnî hazırlıkları buna göre yapmak gerek.