Tarih: 25.06.2022 12:55

Yeniden Şam’a

Facebook Twitter Linked-in

Ortadoğu dengeleri açısından bu haftanın en dikkate değer gelişmelerinden biri, İslâmî Direniş Hareketi (bilinen kısa adıyla: Hamas) ile Suriye rejiminin yeniden yakınlaşmaya başladığına dair yapılan resmî açıklamaydı. Reuters haber ajansına konuşan bir Hamas yetkilisi, “Suriye ile ilişkilerimizi tekrar tesis etmek için şu anda üst düzey müzakereleri sürdürüyoruz” dedi.

1987’de patlak veren Birinci İntifada sırasında kurulan Hamas, başından beri “içeride” ve “dışarıda” olmak üzere çifte liderlik esasıyla yönetildi. İçeride, kurucu lider Şeyh Ahmed Yâsîn ve beyin takımını oluşturan diğer isimlere yönelik İsrail baskısı giderek yoğunlaşırken Mısır ve Kuveyt’teki dış kollar, hem petrol zengini devletlerden akan finans desteği hem de ülkeler arasında serbestçe dolaşım açısından büyük bir rahatlık içindeydiler.

Hamas’ın Kuveyt şubesi, lideri Hâlid Meşal’in kişisel karizması ve uluslararası bağlantıları sayesinde hızla öne çıktı ve Meşal, örgütün “vitrin yüzü” haline geldi. Saddam Hüseyin 1990’da Kuveyt’i işgal edince, Hâlid Meşal ve beraberindeki ekip, Ürdün’ün başkenti Amman’a yerleşti.

25 Eylül 1997’de Mossad tarafından düzenlenen başarısız bir suikast girişimine maruz kalan Meşal, 1999’un yazında Kral İkinci Abdullah’ın emriyle sınır dışı edildi. Babası Kral Hüseyin’in 7 Şubat günü ölümüyle tahta çıkan Abdullah, Hamas’ın ülkedeki varlığından ve faaliyetlerinden endişe duyuyordu. Kısa bir süre Katar’ın başkenti Doha’da yaşayan Meşal, Suriye’nin başkenti Şam’a yerleşti.

Hâlid Meşal’in 10 yıl boyunca devam eden Şam ikameti, Hamas’la Baas rejimi ve İran arasındaki ilişkilerin de gittikçe derinleştiği bir zaman dilimi olarak dikkat çekti. Ancak Meşal, bu süre içinde İslâm dünyasının farklı ülkeleriyle -aralarında Türkiye de vardı- ve Filistin içindeki rakip siyasî fraksiyon olan Fetih çizgisiyle temasları sıklaştırmayı da ihmal etmedi.

Eş zamanlı olarak Hamas içindeki (ve dışındaki) tesiri giderek artan Hâlid Meşal, Şeyh Ahmed Yâsîn’in 2004’te İsrail tarafından katledilmesinin ardından örgütün tartışmasız liderliğine yükseldi.

2011’de Suriye’de patlak veren halk ayaklanması, Hâlid Meşal ve arkadaşlarını “ahlâkî bir seçim” yapma mecburiyetiyle karşı karşıya bıraktı: Kendi halkına bomba yağdırmaya başlayan bir rejimi ve onun en büyük hamisi olan İran’ı, sırf Hamas’a yardım ediyorlar diye desteklemeye devam etmek mi? Yoksa uğradığı mezalim karşısında, Suriye halkıyla birlikte saf tutmak mı?

Hamas ikincisini seçti. Meşal ve yakın yönetim kadrosu Şam’dan ayrılarak, Katar’ın başkenti Doha’ya yerleşti. Hatta Meşal, 8 Aralık 2012 Cumartesi günü, sürgün yıllarından sonra ilk kez ayak bastığı Gazze’de “onur konuğu” olarak katıldığı Hamas’ın 25’inci kuruluş yıldönümü kutlamaları sırasında, Suriyeli muhaliflerin bayrağını bile salladı.

Hikâyenin devamında, bilhassa 2013’de Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesiyle birlikte başlayan “yeni süreç” var. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’yla (kısaca: İhvân) birlikte Hamas’a da cephe alan yeni Mısır yönetimi ve onun destekçisi olan Körfez ülkeleri, Hâlid Meşal ve arkadaşlarını Suriye-İran cephesine mecbur ve mahkûm hale getirdi.

Bu arada liderlik görevini bırakarak, örgütün İslâm dünyasının farklı ülkeleriyle ilişkilerini onarmaya odaklanmak isteyen Meşal, 2017’de Hamas’ın “kuruluş bildirgesi”nde giderayak yaptığı değişiklikle, İhvân’la organik bağ içinde bulunmadıklarını dünya kamuoyuna ilân etti. Bu adım elbette Mısır ve Körfez sermayesiyle köprüleri yeniden kurma hedefine matuftu. Ancak bunun hiç de kolay olmadığı görülecekti.

Hâlid Meşal görevi bıraktıktan sonra Hamas siyasî liderliğini üstlenen İsmail Haniye’nin, Suriye’nin yıkımında büyük rol oynayan İranlı General Kâsım Süleymani’nin 6 Ocak 2020 günü Tahran’da düzenlenen cenaze törenine bizzat katılması ve törende yaptığı ateşli konuşmada Süleymani’yi “Kudüs’ün şehidi” olarak ilân etmesi de, Hamas-İran yakınlaşmasının göstergelerinden biriydi.

Haniye’nin yerine Hamas’ın Gazze’deki liderliğine getirilen Yahya Sinvâr’ın da keza İran’a en yakın isimlerden biri olduğu biliniyor.

Bugün gelinen noktada, Hamas, Baas-İran cephesiyle saf tutmaya karar verdiğini artık bütün dünyaya resmen ilân edecek bir konuma sürüklendiyse, bunda elbette Arap dünyasının bazı güçlü ülkelerinin örgüte menfi yaklaşım biçimi ana etken. Kaçırılan fırsatların farkındalar mıdır, bilinmez…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —