Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Yeni süreç ve aktörlerin tutumları üzerine

Dr. A. Murat Fırat, Independent Türkçe için yazdı

Yeni süreç ve aktörlerin tutumları üzerine

Kürt meselesi, ülkemizin en önemli ve en hayati meselelerinin başında gelmektedir.

İsimlendirilmesinde dahi uzlaşılamayan bu büyük mesele1, gelinen aşamada sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir mesele olmaktan öte, daha kapsamlı ve geniş bir boyut kazanmıştır.

Dr. A. Murat Fırat Eski Milletvekili Danışmanı

Kürtlerin yaşadıkları topraklar olan Irak, İran ve Suriye'yi kapsayan bu sorun ABD, AB ve Rusya gibi büyük güçlerle ilişkilerde de ciddi bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çözüm için doğru teşhis, yöntem, aktör ve yol haritası belirlenemediğinden dolayı her dönemde bu sorunlar varlığını devam ettirmiş ve bununla ilgili kalıcı ve kapsamlı çözümler ortaya konulamamıştır.

AK Parti iktidarlarında bu mesele birçok kez dile getirilip bazen sözlü yaklaşımlarla ele alınmış bazen de resmi görüşmeler başlatılıp adımlar atılmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılı Diyarbakır ziyaretindeki "meşhur" konuşması ilk önemli adım olarak görülebilir.

Konuşmasında Erdoğan şunları söylemişti:

Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamıştır. O nedenle geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Ama illa ad koyalım diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Her sorunu, daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz. 2


O konuşmadan 2009 yılına kadar gelinen süreçte Kürt meselesiyle ilgili birkaç ufak adım dışında ciddi bir aşama kaydedilemedi.

Bu adımlar yasal dayanaktan yoksun bir şekilde ve "de facto" bir anlayışla TRT 6'in açılması ve hapishanelerde Kürtçe konuşulmasının sağlanmasıydı.

BM üyesi 193 ülkeden 113'ünde birden fazla resmi dilin kabul edildiği göz önüne alınırsa bu hakların günümüz demokrasileri için son derece yetersiz olduğu anlaşılacaktır. 3

Bazı adımların atıldığı 2009 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün mart ve mayıs aylarında yaptığı açıklamalar toplumda yeni bir sürecin başlayacağına dair işaret olarak okundu.

Bu açıklamalarında Gül'ün en önemli sözleri şunlardı:

Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacak.
 

Kürt sorunu Türkiye'nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir. 4


Bu adımlar atılırken sonradan ortaya çıkan bilgiler doğrultusunda 2009 tarihinin Oslo görüşmelerinin de yapılmaya başladığı tarih olduğu anlaşılıyor.

Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan süreç, MİT ve PKK yetkililerinin koordinatör ülke olan Norveç'te yaptığı görüşmelerdi.

PKK'liler tarafından kayıt altına alınan görüntülerin hem kendileri hem de devlet tarafından basına sızdırılmasıyla bu süreç başlayamadan bitme durumuna geldi.

Bilindiği üzere görüşmeler Türkiye dışında ve başka bir devletin katılımıyla gerçekleştirilmişti. Süreç içinde yaşananlar dikkate alınarak ileriki süreçlerde bu yöntemden vazgeçildi.

Oslo sürecinde yaşanan sızmalar henüz hem devlet hem de PKK içerisinde bir ortaklaşmanın olmadığının da bir göstergesiydi.

Oslo'da denenen ve başarısızlığa uğrayan sürecin ardından 2012 yılında yeni bir süreç başladı. Bu sefer PKK'nin "diaspora" kanadı değil bizzat kurucusu Abdullah Öcalan muhatap alınmıştı.

Süreci başlatan olayın ise yaz aylarında Öcalan'ın Başbakan Erdoğan'a yazmış olduğu iddia edilen bir mektup olduğu söylenmekteydi.

Bu mektupta Öcalan'ın Erdoğan'a hem Ortadoğu hem de Türkiye üzerinden bir değerlendirme yaptığı ve yeni süreçte kendilerine yönelik tasfiye süreçlerinin başlayacağı analizlerine yer verildiği iddia edilmekteydi.

Bu şekilde başladığı söylenen sürecin, MİT üzerinden temasların arttırılması ve ortaklaşa bir yol haritasının meydana gelmesiyle ilerlediği görülmekteydi.

Öcalan ile yapılan bu görüşmelerin Türkiye gündemine oturması ve yapılan resmi açıklamalarla dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın 28 Aralık'ta Öcalan ile görüştüğü ortaya çıktı.

3 Ocak'ta ise DTK Eş başkanı Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, İmralı Adası'na giderek Öcalan ile resmen ilk görüşmesini gerçekleştirdi.

Ardından 23 Şubat 2013'te Pervin Buldan, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder'in gerçekleştirdiği ziyaretle başlayan toplamda 33 sefer5 daha İmralı Adası'na BDP ve HDP heyetleri gitti.

2013 Newroz'unda Diyarbakır'da okunan mektupta PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan çok ciddi değerlendirmelerde bulunarak örgütüne silahlı güçlerini Türkiye topraklarından çekmesini önerdi.

İfadeleri şunlardı:

Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir… Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. 6


Öcalan'ın bu çağrısıyla PKK ateşkes ilan ederek Mayıs 2013'te güçlerini sınır dışına çıkarmaya başladı.

2 yıl devam eden çatışmasızlık ve diyalog süreci 2015 yılına kadar devam etmiş, 28 Şubat'ta Dolmabahçe'de İmralı heyeti ile hükümetin yaptığı ortak toplantıda 10 maddelik deklarasyonun açıklanmasıyla da durma noktasına gelmiştir.

Birkaç ay içerisinde ise süreç tamamen tersine dönerek en ciddi çatışma ve eylemlerin başladığı bir hal aldı.

Böylece süreç yeniden başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. 

Bugünlerde konuşulmaya başlanan yeni bir sürecin gündemde olduğunu göz önüne alınırsak, taraflarca yapılması gereken ilk şeyin 2013'te başlayan "çözüm süreci"nde neden başarısız olunduğunu iyi analiz etmek ve hataların tekrarlanmaması için yeni bir planlama yapmaktır.

Bir tarafında devlet ve AK Parti'nin yer aldığı görüşmelerin diğer ayağında ise PKK ve BDP/HDP bulunmaktaydı.

Her birinin ayrı ayrı hata veya eksikliklerine değinmek gerekirse;

1. Devletin konuya yaklaşımı: 

  • 2013 yılında başlayan çözüm sürecine devletin bütüncül anlamda destek vermemesi
  • Yargı ve bürokrasi içerisindeki bazı kesimlerin sürece yaklaşımının olumsuz olması
  • Sürecin hemen başında Paris'te 3 kadına yönelik işlenen suikastın MİT ile irtibatlarının ortaya çıkması
  • İlk görüşmelerin basına sızdırılmasında istihbaratla bağlantı gazetecilerin kullanılması
  • Devlet içerisinde etkin olan Gülen hareketi mensuplarının sürece olumsuz yaklaşımları 
  • Süreç devam ederken devletin bölgedeki askeri üslerinin sayısını arttırma girişimleri
  • Devlet aklının Başkanlık sürecinin gelmesinde AK Parti'nin HDP ile değil de MHP ile hareket etmesini istemesi
  • -Suriye'de 'Rojava'daki oluşumdan sonra PYD ile olan diyaloğun sonlandırılması ve Suriye Kürtlerine yönelik bir makro planın ortaya koyulamaması

2.  AK Parti'nin konuya yaklaşımı:

  • Süreci yürüten aktörlerin birbirlerine olan güvensizlikleri
  • AK Parti'nin sürece seçim endeksli yaklaşması
  • Erdoğan'ın süreci ‘Başkanlık' uğruna araçsallaştırması
  • Hükümetin Kürtlerin demokratik hak taleplerini PKK'nin silah bırakmasına endekslemesi
  • Hükümetin hukuki adımlar atmak yerine ‘Bana Güvenin' demekle yetinmesi
  • Süreci yöneten AK Parti kadrolarının Kürt meselesinde yetersiz olması
  • AK Parti'nin sürece sadece Öcalan-PKK-BDP denkleminden yaklaşıp, diğer Kürt grupları sürecin dışında tutması

3.  PKK'nin konuya yaklaşımı:

  • PKK'nin sürecin başında geri çekilme ve eylemsizlik gibi adımlardan ziyade ciddi bir eylemselliğe hazırlanıyor olması ve kadrolarını bu sürece ikna etmekteki isteksizliği
  • PKK'nin özellikle İran ile olan temaslarının Türkiye'deki sürece olumsuz etkileri
  • Suriye'de yaşanan olaylardan sonra Türkiye'deki kazanımlarından ziyade ‘Rojava'da egemenlik kazanma isteğini öncelemesi
  • PKK'nin süreç içerisinde şehirlerde örgütlenme faaliyetlerine hız vermesi
  • Hendek politikasını planlamaya başlaması ve bu minvalde yeni gençlik örgütlenmesini (YDG-H) oluşturması
  • Bese Hozat'ın seçimlerin hemen ardından 14 Temmuz 2015'te ‘Devrimci Halk Savaşı' ilan ediyoruz açıklaması
  • 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da 2 polis memuru öldürülmüş ve bu saldırıyı PKK önce üstlenmiş ardından fedai timinin yaptığını açıklaması

4.  BDP/HDP'nin konuya yaklaşımı:

  • BDP'nin süreç içerisindeki pasif tutumu, aracılık yapma rolünün dışına çıkmak istememesi
  • Dolmabahçe toplantısından 17 gün sonra HDP Grup Toplantısında Selahattin Demirtaş'ın ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız' konuşması
  • BDP/HDP yönetiminin bu süreçte yaşanan gelişmeleri ve bilgilendirmeleri MYK, PM ve Milletvekillerinden dahi gizlemesi ve neredeyse onlarla hiçbir bilgiyi paylaşmaması

Dillendirilmeye başlanan bu yeni sürecin şuana kadarki en önemli aşaması ise muhalefet partilerinin desteğidir.

27 Mart 2010'da "Açılım tuzağına düşmeyin" diyen Devlet Bahçeli'nin bugün süreci tekrar gündeme getiren eli uzatması ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in de uzatılan bu eli desteklemesi çok önemlidir.

Sonuç itibarıyla yeni sürecin başarılı olması için devletin, hükümetin, PKK'nin ve DEM Parti'nin netleştirmesi gereken konular bulunmaktadır.

Öncelikle tüm aktörlerin gerçekten bu barışı isteyip istemediklerini ve bu barışa hazır olup olmadıklarını netleştirmesi elzemdir.

Hem silahlı mücadeleyi savunmak hem de çözümü savunmak reel-politik değildir.

Hem Türkiye'deki demokratikleşmeyi savunmak hem de bunun ön şartı olarak PKK'nin adımlar atmasını istemek inandırıcı değildir.

2013 çözüm sürecinde başlayan diyaloglar sonuçsuz kalmış ama AK Parti istediği Başkanlık Sistemine HDP olmadan kavuşmuştu.

Yeni süreçte AK Parti'nin amacı yeni anayasa veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tekrar seçilebilmesini sağlayacak yasal düzenlemeleri sağlayacak yeni bir anlaşma mı yoksa Kürt meselesinin nihai çözümü müdür? 

Devletin amacı meseleye makro çözümler ile yaklaşmak mıdır yoksa Ortadoğu'daki konjonktürel siyasal belirsizliklerde geçici çözümler aramak mıdır? 

PKK'nin amacı Öcalan'ın kendilerinden beklediği taktiksel değil de stratejik olarak silahlı mücadeleyi bitirip demokratik mücadeleye geçmek midir yoksa silahlı mücadeleye devam etmek midir?

DEM Parti daha aktif bir tutum alarak kendi görüşlerini hem devlet hem de PKK ile paylaşan siyasi irade rolünü mü oynayacak yoksa sadece bilgi ve belge taşıyan bir konumda mı kalacak?

Aktörlerin bundan sonraki süreç içerisinde söylemlerinde samimi olup olmayacaklarını da zaman bizlere gösterecek.

 

 

1. Kürt Sorunu, Doğu Sorunu, Terör Sorunu, Demokratikleşme Sorunu gibi birçok farklı isimle anılmaktadır.
2. https://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/08/050812_turkey_kurds.shtml
3. https://www.yuksekovagundem.org/113-ulkede-birden-cok-resmi-dil-kullaniliyor-8426h.htm#google_vignette
4. https://www.cnnturk.com/turkiye/baslangictan-bugune-gun-gun-cozum-sureci-438484?page=7
5. https://t24.com.tr/haber/buldan-dan-yakin-tarihe-iliskin-onemli-aciklamalar-devlet-imrali-notlarini-kandil-e-
iletmemizi-istiyordu,1152503
6. https://www.aljazeera.com.tr/haber/ocalanin-2013teki-mektubu

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish



Anahtar Kelimeler: süreç aktörlerin tutumları üzerine

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER