YENİ SİYASET ARAYIŞI

“Yeni Siyaset Arayışı” başlığıyla sitemizde yer alan metin üzerine yapılan açık oturuma Ümit Aktaş, Altan Tan, Yusuf Yavuzyılmaz, Faysal Mahmutoğlu ve Davut Güler katıldı.

YENİ SİYASET ARAYIŞI

“Yeni Siyaset Arayışı” başlığıyla sitemizde yer alan metin üzerine yapılan açık oturuma Ümit Aktaş, Altan Tan, Yusuf Yavuzyılmaz, Faysal Mahmutoğlu ve Davut Güler katıldı.

ÜMİT AKTAŞ: Bilindiği gibi 100 yıl önce, 1. Dünya Savaşı’nın sonlarında, o günün konjonktürünün de sağladığı bir zeminde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu çok kültürlü ve ademi merkeziyetçi yönetimden, çok sert batılılaşma çizgisiyle ulusalcı ve laik bir sisteme geçildi. Otoriter bir sistemdi. Ama tüm iniş çıkışlarla birlikte, neredeyse bu sistem yüzyılın sonuna kadar etkinliğini sürdürdü.

1990’lardan sonra, biraz da soğuk savaş sonrasının uyum sorunlarıyla birlikte bu sistem, artık Türkiye’yi taşıyamaz hale geldi ve dolayısıyla bir kriz atmosferi ortaya çıktı. Hepimizin yaşadığı 28 Şubat günlerinde bu kriz askeri bir darbeyle, sistemin alışkanlık hale getirdiği askeri bir darbe yoluyla engellenmeye çalışıldı. Bir açıdan yumuşak bir darbe olsa da kitleler üzerinde büyük bir etkisi vardı. Ve fakat bir tür uzlaşmayla da olsa bu süreç, sonuçta AK Parti’nin iktidara gelmesini engelleyemedi.

Ak Parti’nin iktidara gelişi oldukça olumluydu. Söylem olarak, sistemin bazı çıkmazlarını aşma itibariye, niyet ve girişimler itibariyle önemiydi yapılan şeyler. Bunları inkâr etmek mümkün değil. Bu süreç 2010’lara kadar sürdü. Ancak 2010’dan itibaren biraz da iktidarda olmanın ve oraya yerleşmenin rahatlığıyla, yapılan anayasa değişiklikleri ile birlikte, AK Parti’nin gidişatı, farklı bir mecraya doğru yönelmeye başladı. 2011’de Suriye meselesinde, o güne kadar izlemiş olduğu barışçı dış politikadan geriye dönen bir politika izlenmeye başlandı. Daha sonra 2013 Gezi Parkı olaylarında, hem çevre hem toplumsal tepkilere karşı duyarsızlık sert bir şekilde ifade edildi. Çözüm süreci sürdürülemedi ve başlangıcının daha gerisine gidildi. 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte, o güne kadar örtük bir şekilde koalisyon ortağı olunan Fetullahçılarla karşı karşıya gelindi ve Fetullahçılar sistemin dışına atıldılar. 2017’de ise yapılan anayasa değişikliğiyle otoriter bir sisteme geçildi ve Cumhuriyet’in, neredeyse 100 yıl önceki başlangıç koşullarına dönüldü. Böylece darbelerin krizleri örtme ve sistemi yeniden başlatma üzerine kurulu klasik işlevi, farklı bir biçimde de olsa sürdürülmüş oldu. 2010’lara kadar bir biçimde sürdürülen olumlu hava dağıldığı gibi, 15 Temmuz’la birlikte örtülmeye çalışılan yeni krizi örtme çabaları da başarılı olamadı çünkü süreç ve ivme inişe geçmişti, geriye doğru gitmeye başlamıştı. Dolayısıyla da elan yaşadığımız bu günlerde, artık Türkiye siyasetinde ciddi bir tıkanma noktasına gelindi.

Tabii ki bu sadece siyasal bir mesele olmadığı gibi, siyasetle de sınırlandırılacak bir şey değil. Türkiye toplumunun birçok meselesine, AK Parti’nin kurulduğu 2001 yılında değinilmişti, bunların çoğu ifade edilmişti ama bu meseleler üzerine gerçekten içtenlikli bir şekilde gidilemediği için birçoğu aşılamadığından tekrar aynı kriz noktasına, 1990’lardaki, 2000’lerdeki kriz noktasına dönülmek zorunda kalındı.

Bunlar, belki de toplumsal sorunlarımızı daha esaslı bir şekilde konuşamamak, tartışamamak ve bunlar üzerine gidememek gibi sorunlardan kaynaklanıyor. Günümüzde bunların sıkıntılarını yaşıyoruz. Ama bunları bir şekilde aşmamız gerekiyor. Biliyoruz ki Türkiye cumhuriyet olarak kuruldu ama cumhuriyet hâlâ demokratikleşmiş değil. Hâlâ ulusalcı, etnik zihniyete sahip bir sistem. Öbür taraftan yine sert bir şekilde uygulanan laiklikten dolayı, henüz din veya dini gruplarla toplumun, devletin ilişkileri adaletli ve doğru bir istikamete oturtulabilmiş değil. Ve dolayısıyla bunlar üzerinde konuşmak lazım; bu meseleleri yeniden, yeni baştan tartışmak lazım.

Tabii süreç içerisinde, 80’lerden sonra özellikle 90’lardan itibaren Türkiye siyasetindeki yenileşmenin öncülüğünü yapan İslami akımlar da büyük ölçüde iktidarla uzlaştıkları için -cemaatler, aydınlar veya değişik gruplar- o güne kadar sürdürmüş oldukları ilerici ve yenileşmeci anlayışlarından da büyük ölçüde vazgeçtiler ve daha da kötüsü o güne kadar sürdürdükleri sistem eleştirisini, toplumsal eleştiriyi, emperyalizm ve kapitalizm eleştirisini, dünyayı doğru anlama ve sorunları çözebilme çabalarını da bir kenara koydular. Belki de yaşadığımız en büyük sıkıntı, bu entelektüel zafiyetten kaynaklanıyor. Çünkü sorunlarını açık yüreklilikle ve içtenlikli bir şekilde tartışamayan, bunlar üzerinde analizler yapamayan bir toplumun, ileri doğru adımlar atması mümkün olmadığı gibi, ister istemez duçar kalacağı krizlerle de baş etmesi mümkün değil. Bu nedenle, bunlar üzerinde artık yeniden düşünmeye başlamak, bunları yeniden tartışmak ve çözümlemek için yeni oluşumların ortaya çıkmasını sağlamak gerekli diye düşünüyorum.

ALTAN TAN: Aslında güzel bir giriş yaptınız. Kafası çalışan ve yaşadığı dönemi, hayatı, dünyayı, nereden gelip nereye gittiğini sorgulayan bütün aydınlar, bütün insanlar, tarih boyunca bu meseleleri kendilerine dert etmişlerdir. Bizlerin de böyle bir derdi var.

İçinde yaşadığımız bir dünya var ve bu dünyada şu an yaşamakta olduğumuz sorunlar, kriz alanları var. Çevreden, küresel ısınmadan, bilgi toplumunun karşılaştığı yeni meselelerden tutun siyasete kadar, kültürel çatışmalara kadar onlarca ve hatta çok daha detayına girersek yüzlerce sorun var.

Biz bu yaşadığımız dünyanın acı sorunlarıyla ilgili bir şeyler söylemek, en azından kafa yormak zorundayız. Yani birinci mesele bu.

İkinci mesele; yaşadığımız bölgenin, toplumun, kültürün, havzanın sorunları var. Buna sadece İslam dünyası da demiyorum ben. Balkanlardan, Kafkaslardan Ortadoğu’ya kadar, Afrika’yı ve Uzakdoğu İslam coğrafyasını da içine alan bu kültürel havzamızın yine aynı şekilde ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal sorunları var.

Biraz daha özele inersek, yani daha kendimize doğru gelirsek, Türkiye’de yaşıyoruz ve sizin de kısaca özetlediğiniz gibi Türkiye’nin de en az 100 yılını çok iyi bildiğimiz, son 50 yılını ise bilfiil yaşadığımız sorunları var. Bunları tabii bir gecede ve bir oturumda tek tek sıralamak, incelemek, çözmek eski tabirle hallü-fasl etmek mümkün değil. Ama bizler, -bu gece yan yana gelen arkadaşları kastediyorum- İslami bir gelenekten geldik. Ve yine gençlik yıllarımızdan itibaren Türkiye’nin entelektüel, siyasi, kültürel hayatında önemli roller üstlendik, tarihin canlı tanıdığı olduk, hatta birçok kez bu tarihi bizler yazdık.

Arkadaşlarımızı da katarak söylüyorum, maalesef geldiğimiz noktada hayal ettiğimiz, eski tabirle tahayyülümüz olan meselelerde ciddi mesafeler kat edemediğimiz gibi birçok noktada da başarısızlığa uğradık. İşte sizin en son AK Parti iktidarı ile somutlaştırdığınız yaklaşık 20 yıllık dönemde bu ekonomik, siyasi, kültürel, dini, etnik, mezhebi, ideolojik meselelerde ne yazık ki istenilen oranda başarı ortaya koyamadık. Şimdi tabii günlük polemiklerden ve mevki, ikbal, statü, şöhret kavgalarından sıyrılarak yeniden düşünme zamanı. Bizi bugün yan yana getiren şey bu.

Devamı >>>