Yeni eğitim; hibrit eğitim

Eğitimci yazar Turgay Polat, pandemi süreci ile gündemimize giren hibrit eğitim ile ilgili görüşlerini dile getiriyor.

Yeni eğitim; hibrit eğitim

Dün düşünürken aslında uzun yıllardır oldukça verimsiz olan “okul” sürecinin pandemi döneminde ortaya çıkan yeni durum ve uzaktan eğitimle bütün paydaşları tarafından bilerek ya da bilmeyerek sorgulandığını düşündüm. Öğrenciler okula dönmek istiyor ama sınıf dışında da ders alabileceğini düşünüyor. Veliler çocukların fiziki binalarda olmasını ama ödevlerinin ders tekrarlarının okul dışında da yapılabileceğini düşünüyor. Öğretmenler öğrencilere sadece sınıfta ders anlatmak değil dijital imkanları da kullanarak öğretim sürecini sürdürebileceğini görüyor. Eğitim yöneticileri bu kadar fiziki yatırımın anlamlı olmadığını bunun yerine zamandan ve mekândan bağımsız eğitim süreçleri kurgulanabileceğini düşünüyor. Kısaca pandemi en çok neyi değiştirecek derseniz bence eğitimi değiştiriyor ve değiştirmeye de devam edecek. Bu açıdan bizlerin de eğitimi yeniden kurgulamamız ve daha verimli daha aktif bir hale getirmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz Mart ayında, neredeyse tüm dünya yani 185 ülkede okullar tamamen kapatıldı ve 1,6 milyar çocuk okullardan uzak kaldı. Biz de “yeni normal” ile tanışmış olduk. Tabi şu da bir gerçek ki; eğitim ve okul sistemimizin salgından önce de normal olduğunu söylememiz iyimserlik olur. Artık eski okulun ve ezberlediğimiz eğitim döngüsünün çalışmadığını kabul etmek gerekiyor. Ayrıca bu sisteminin ciddi eşitsizlik yarattığı da bir gerçek. Eğitimin ve okul eğitiminin hayattan kopuk ve çağımızın problemlerine etkili bir yanıtının olmaması da işin bir diğer yanı. Ben sizlere bu konuda üstat John Taylor Gatto’yu okumanızı tavsiye ederim. Eğitimde yeni normali konuşurken eski eğitim modelimizin de pek normal olmadığını hatırlayalım ve salgın vesilesiyle çocuklar, eğitimciler ve aileler için anlamlı bir okul eğitimini nasıl kurgulayacağımızı konuşalım. Zira okulun çocukların özellikle sosyal-duygusal gelişimi açısından ne kadar önemli bir kurum olduğunu bu dönemde daha yakından görmüş olduk. O halde salgından çıkardığımız dersler ışığında okulu ve okul eğitimini yeniden nasıl tarif etmeliyiz? Çünkü eski okulun mantığının yürümediği artık aşikâr. Örneğin Stanford üniversitesi online eğitime geçeceğini duyurunca öğrenciler “biz Stanford ders için gelmedik. Biz Stanford’un network ve bize yaratacağı ilişki ağı için geldik” diyerek ayağa kalktılar. Bu kapsamda okulda bildiğiniz okul değil artık.

Peki eğitimi dönüştürmek adına neler yapılabilir; salgının belki bize öğrettiği en önemli şey teknolojinin aslında ne kadar kullanılabilir ve işlevsel olduğunu daha iyi anlamamız oldu. Hem işlerimizi hem de eğitimimizi uzaktan öğrenme araçlarıyla ne kadar kolaylaştırabileceğimizi ve dijital dönüşüm dediğimiz şeyin düşündüğümüz kadar zor ve uçuk bir hedef olmadığını her gün daha iyi deneyimleme fırsatı bulduk. Eğitime teknoloji entegrasyonu veya eğitimde dijital dönüşümün düşündüğümüz kadar zor olmadığını gördüysek ve yararlı olduğunu düşünüyorsak öğrenme kültürümüzü dönüştürmekte neden kullanmayalım? O çok kıymetli okul zamanını çocuğun doğal ihtiyaçları olan, oyuna, sosyalleşmeye, harekete, spora ve sanat gibi etkileşimi yüksek öğrenme deneyimlerine ayırırken geri kalan öğrenme yaşantılarını uzaktan, video ile veya başka araçlarla verebilir miyiz? Okulu sadece bir öğretim kurumu olarak gören yaklaşımı terk etmeliyiz. Okul çocuklar ve yetişkinler için bir yaşam alanı. Çocuklar okulda arkadaşlık kuruyor, oyun ve hareket ihtiyacını gideriyor, sosyalleşiyor, başkaları ile ilişki kurmayı ve daha birçok yaşam becerisini öğreniyor. Gelin fırsat bu fırsat bu dönüşümü cesurca başlatalım. YÖK’ün tüm üniversitelere verdiği %40 + hibrit eğitim imkanını diğer eğitim kademelerine de açalım. Hibrit eğitim ve hibrit okul daha çok sevilecek eğitim daha verimli olacaktır.