Amerikan sineması bir diyalektik üzerine oturmuştur. Bir yandan kovboylar, diğer yanda yerliler ya da nam-ı diğer Kızılderililer vardır. Aksiyon filmlerinde de hep iyiler kötülere karşı savaşırlar. 2011 yılında vizyona giren “Kovboylar ve Uzaylılar” filmi, yeni bir diyalektik üzerine kurulmuştur. Öteden beri Kızılderililere karşı savaşan kovboylardan usanmış olan Amerikan ve dünya seyircisine yeni bir tarz ve içerik sunulmuştur.
Kendisi de aktör olan Amerikalı sanatçı, yönetmen, yapımcı ve senaryo yazarı Jonathan Kolia Favreau, başrolünde oynayan İngiliz aktör Daniel Craig’ı kırsal bir alanda terkedilmiş bir kovboy olarak seyirciyle baş başa bırakır. Kovboy yaralıdır ve kolunda kendisinin de ne olduğunu bilmediği kalın ve demir bir bileklikle uyanır. Kendisine neler olduğunu anlamaya çalışan kovboy, en yakındaki bir kasabaya gelir ve burada istemeden bazı olaylara karışır. Bir çatışmanın ardından kendisini hapiste bulur. Elleri kelepçeli olduğu halde başka bir kasabaya gönderilmek üzere iken, kasaba halkı beklenmedik bir saldırıyla karşı karşıya kalır. Tüm kasaba şaşkınlık içindedir. Gökten gelen gizemli uzay araçları ve garip yaratıklar, bir yandan kasabayı cehenneme çevirirken, diğer yandan da yukardan aşağıya attıkları iplerle kasabadan insanları yakalayıp kaçırırlar. Bu andan itibaren kovboylar ile kasabalıların adına “zebaniler” dedikleri varlıklarla nefes kesici bir kovalamaca başlar.
Saldırı sırasında aktör bileğindeki cihazın çalıştığının farkına varır ve elini uzay araçlarından birine yönlendirdiğinde silah olarak çalışmaya başlar ve araçlardan birini düşürmeyi başarır. Bu araçtan çıkan tuhaf yaratık, arkasında izler bırakarak kaçar. Arizona bölgesinin vahşi kırsalında kasabalı kovboylar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, dostluk ve düşmanlıkları bir tarafa bırakarak, izleri takip etmeye ve bu şekilde zebanileri takip etmeye koyulurlar.
Kovboylar yolda iki grupla karşılaşırlar. Biri Meksikalı bir çetedir. Çetenin elemanlarından biri, başroldeki kovboy Jake’i tanır. Meğerse Jake daha önce bu çetenin başıymış, ancak uzaylıların kendisini kaçırmasından sonraki zamanı hatırlamamaktadır. İlerleyen süreçte Jake, başından geçenleri tek tek hatırlayacaktır. Ne var ki, çeteye şimdi başka biri reislik yapmaktadır. Çete eski patronları olan Jake’i dinlemez ve hatta onunla kavga yapar. Yolda karşılaştıkları ikinci grup Kızılderililerdir. Onlarsız bir kovboy filmi düşünülemez! Yine aralarında bir konuşma ve kavga olur ama sonunda anlaşma yolunu bulurlar. Çünkü uzaylılar, Kızılderililerden de birçok kişiyi kaçırmışlar. Kızılderili şef, kovboy Jake’in başından geçenleri hatırlaması için ona bir ilaç verir ve Jake’in başından geçenler akan bir film gibi gözlerinin önünden geçer.
Bu grupları bu filmde bir araya getiren şey altındır. Bölgede altın çıkarılmaktadır. Altının olduğu yerde hırsızlık ve yağma da vardır. Meğerse uzaylılar da buranın altın rezervlerini keşfetmiş ve bir kanyonda uzay araçlarıyla altın taraması yapmaktadırlar. Ama kasabalı kovboylar ile Kızılderililer bunları bir tarafa bırakıp, şimdi kaçırılan insanlarının peşindedirler. Neticede uzaylıların bulunduğu mahalli keşfederler. Ama yanlarına nasıl yaklaşacaklarını ve savaşacaklarını tam olarak kestiremezler. Bu konuda tartışmalar yapılırken Jake atına atlar ve gider. Kasabalı kovboyların başı ve oğlu kaçırılan şahıs, onun kaçtığını sanır. Ama bir süre sonra Jake, ikna ettiği Meksikalı çete üyeleriyle geri döner ve savaş başlar.
Uzay gemisine hem içerden hem de dışardan yapılan saldırılar sonunda uzaylılara karşı verilen çetin savaş kazanılır ve kaçırılan kişiler kurtarılır.
Bu filmin vermek istediği bir mesaj var mıdır? İşte, can alıcı soru budur. Her şeyden önce sinema türleri ve tekniği açısından film, yeni bir türü yansıtmaktadır. Geleneksel Amerikan sinemasında iki ayrı tür olan kovboy filmi ve uzay filmi bu filmde meczedilmiş ve postmodern bir sinema ortaya çıkarılmıştır. Bilindiği üzere postmodern sanat ve sinema, melez yapılar üretir ve geleneksel olanı harmanlayarak buradan yeni bir tür elde eder. Yönetmenin yaratıcılığı burada kendini göstermektedir. Bu çığırdan gittiğimiz zaman, geleceğin sinemasının melez yapıtlardan oluşacağı kestirilebilir. Artık sinemada komedi, dram, bilim-kurgu, aksiyon vs. türler iç içe olacaktır.