Tarih: 07.02.2021 13:10

Yeni anayasa ve Boğaziçi Üniversitesi’nde olanlar

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’de hükümet bir dönemdir hukuk, demokrasi, ekonomi alanında reform çalışmaları ve hazırlık içinde olduğunu ifade ediyor. Biz Kürtler herkesten daha fazla Türkiye’de reformlara ihtiyaç duyan bir millet ve topluluk olmamıza rağmen, Kürdistan örgütleri, aydınları, sivil kuruluşlar olarak alternatif reform düşüncelerimizi geniş bir düzlemde ve kapsamlı bir şekilde ifade etmiyoruz. Bunun için gerekçemiz de, “Nasıl olsa iktidarın yapacağı reformlar Kürtler için olmaz ve Kürtlerin çıkarına olmaz”dır.

Bunun yanında yakın zamanda Cumhurbaşkanı “Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Yeni bir anayasayı tartışma zamanıdır. Bu konuda her kes bu çalışmalara katılmalıdır” açıklamasını yaptı. Kürtlerin büyük oranda da bu konuyu pas geçeceklerini düşünüyorum. Bunun için de, “Nasıl olsa yapılacak anayasa yeni bir anayasa olmayacak ve Kürtler için olmayacak” genel kavramlaştırılmasına sığınılacak. Ya da “Mevcut iktidar ve siyasi partiler zihniyetleri gereği yeni bir anayasa yapmayacaklar, yapamayacaklar” denilecek.

Başka bir bakışla da Kürtlerin sorunu bağımsız devlet kurmaktır. Bunun için, “Anayasa bir iç sorundur. Bu konuda Türkleri baş başa bırakalım. Biz bağımsızlık mücadelemize devam edelim” demek de anayasa tartışmasını yapmamanın gerekçelerinden biri olacaktır. Bu söylenenlerin hepsi genel doğrulardır. Ama başka doğrular da var. Bu “başka doğrulara” bu dönemde daha fazla ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum.

Bu yazımda genel olarak bu doğrulardan bahsedeceğim.

Büyüklerin bir sözü var: “İyilik yap suya bırak” derler. Bu sözü reformlar ve yeni anayasa konusuna da uygulamak yanlış olmaz. Biz Kürtlerin, Türkiye’nin değişiminden, demokratikleşmesinden, insan hak ve özgürlüklerinin güçlenmesi ve garanti altına alınmasından, düşünce ve ifade özgürlüğünün işler hale gelmesinde çıkarı var. Bunların tam anlamıyla gerçekleşmesi için biz yapılması gerekenleri söyleyelim ve yapalım. Bu gelecek için birikimlere, istediğimiz temelde gelişmelerin olmasına kaynak, birikim, enerji olacaktır.

Türkiye’de çok açık olan bir şey var ki gerçek anlamda “yeni anayasa” en büyük reform ve hatta devrim olacaktır. Anayasalar, gerçek anlamda toplumsal sözleşmelerdir. Türkiye bağlamında eski devleti radikal şekilde değiştirme, yeni bir devlet yapılandırma sorunudur. Mevcut devlet, eski devlettir. Bu devlet, üniter, Türk milletinin, asker-sivil bürokratın tekçi ve otoriter faşist-sömürgeci devletidir. “Yeni anayasa”, yeni devlet demektir. Bu devlet de Kürtlerin, Türklerin ve diğer tüm toplulukların ortak devleti olacaktır. Bu devlet Irak da olduğu gibi federal devlet olacaktır.

Yeni anayasanın, bu devleti yapılandırması bizim çıkarlarımız için bir anayasa, yeni bir anayasa olacaktır. Bundan dolayı bu yeni anayasa konusunda görüşlerimizi kapsamlı bir şekilde sahaya sürmeliyiz.

Mevcut siyasi iktidarın ve siyasi partilerin sahip oldukları zihniyet, devlet anlayışı, Kürt milletine bakış açıları, böyle bir anayasanın yapılmasına engeldir. Bunu bilerek kapsamlı öneri ve projelerimizi sunmalıyız. Yeni anayasanın mevcutlarla gerçekleşmesinin olanaklı olmadığını ifade etmeli, nasıl ve kimlerle yeni anayasanın yapılacağını anlatmalıyız.

Federal devlet anayasası, aynı zamanda Kürdistan devletinin kuruluşunun taşlarını döşeyecek büyük bir olaydır. Irak’ta Kürdistan Bağımsızlık Referandumu federal devlet anayasasına dayalı olarak gerçekleşti. Olumlu sonuçlandı. Böylece Kürdistan devleti için bir önemli adım da atıldı. Eğer Kürtler federal devlete kayıtsız şartsız karşı çıksalardı, Kürdistan’ın güneyinde bugün Kürtler olarak bulunduğumuz noktada olamazdık.

Bundan dolayı yeni anayasayı tartışalım. Gelecek için de olsa yeni ve rasyonel birikimlerin ortaya çıkması için çabalayalım. Hiç şüphe yok ki Kürtler olarak sömürge bir ulus olmaktan çıkışın kriterleriyle bu tartışmalara katılalım.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri eskiyi tekrarlamamalı. Soğuk Savaş dönemi mücadele tarzından uzak durmalılar…

Boğaziçi Üniversitesi’nde Ocak 2021 başlarından yeni rektör atamasıyla ilgili hareketlenmeler oldu. Giderek olumsuz noktalara doğru tırmanmaya başladı. Gelişmeler eskinin tekrarlanmakta olduğunu ortaya koydu.

Ben eski bir gençlik hareketi yöneticisi olarak görüşlerimi aktarmayı bir görev kabul ediyorum. Gençlere yardımcı olacağı umudunu taşıyorum. Üniversite öğrencileri, hiç şüphe yok ki akademik, demokratik ve özlük hakları için mücadele yürütmelidirler. Ama taleplerinin siyasallaşmasına izin vermemelidirler. O zaman bu mücadele üniversite sınırlarını aşar ve kullanılmaya başlanan bir mücadele olur. Bu da geçmişte gördüğümüz deneylerin ışığında bakarsak, gençlere her açıdan zarar verir.

Hiç şüphe yok ki üniversiteliler kendi meselelerini kendileri tartışmalılar ve kendileri çözmelidirler. Dışarıdan yapılacak müdahaleler, üniversite gençliğinin haklı ve meşru mücadelesini, olması gereken sınırlarının dışına taşırır. Dışarıdan gelen kötü niyetli çıkarcı ve terör gruplarının sorunları karmaşıklaştıracağı açıktır. Onlara sorunlara müdahale etme hakkını tanımak en büyük kötülüktür.

Siyasi parti temsilcilerinin üniversite gençlerinin demokratik, akademik mücadelesi savunma kisvesi altında üniversiteye gelme hakları yoktur.
Siyasi partilerin kendi platformlarında, üniversitelilerin mücadelesini desteklemeye hakları vardır. Bunun için de hayli yol yöntem vardır. Bunu yapmıyorlarsa, o zaman başka hesapların peşinde olduklarında hiçbir şüphe olamaz. Ayrıca siyasi partiler eğer bu davranışlarını üniversiteler platformunun bünyesine taşıyorlarsa bunda iyi bir niyet olamaz. Bundan tertipten, provokasyon kokuları gelir. Türkiye üniversite gençliğinin mücadelesi bu tür kötü deneylerle doludur.

Demek ki herkes, her toplumsal grup, her siyasi parti ve örgüt, sivil toplum kuruluşları vesaire kendi platformunda, kendi sınırları içinde kendi işini yapmak, mücadelesini sürdürmek zorundadır. Kadınlar adına kadınlar mücadelesini erkeklerin sürdürmesi sakatlığına, üniversite gençlerinin akademik ve demokratik mücadelelerinde meydan verilmemelidir. Gençlerin işini işgüzar büyükler yapmaya kalkmasınlar.

Türkiye'de siyasetçiler (Kürt’üyle ve Türk’üyle) soğuk savaş dönemi zihniyetiyle hareket ediyorlar. Mücadele tarzlarını, yol ve yöntemlerini bu zihniyetle tayin ediyorlar, sürdürüyorlar.

Üniversite gençleri, siyasetçilerin bu tuzağa düşmemelidirler. Üniversiteliler soğuk savaş döneminin tarzıyla, metoduyla değil, yeni döneme uygun çağdaş, medeni, insani, sonuç alıcı mücadele yöntemlerini yaratmalılar. Ona göre hareket etmeliler. Mücadele yol ve yönteminde çeşitlilik göstermeliler.
Üniversiteliler, geçmişteki (1960, 1968, 1970, 1980 öncesi gençlik hareketlerinden) üniversiteli kardeşlerinin ve arkadaşlarının olumlu ve olumsuz, acılı olmayan ve acı deneylerinden dersler çıkarmalılar. Bunun için de inceleme ve araştırmayı elden bırakmamalılar.

Jakoben müdahalelerin olumlu, yararlı sonuçlara yol açması olanaklı değildir. Başta bu jakoben müdahalelere hedef olanların canını, sonra da herkesin canını acıtır.

Ben de 68 Kuşağının bir üyesiyim. 68 devrimci hareketleri Türkiye’de de gelişmeye başladığı zaman, Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Ben de Kürt gençlik hareketinin ve örgütlenmesinin yöneticilerinden biriydim.

Bu o dönemde, gençlerin 1960, 1971, 1980 darbelerine nasıl alet edildiklerini, gençlerin toplumun ve devrimin öncüsü olduklarına dair nasıl pompalandıklarını, kır ve şehir gerillacılığına nasıl sürüklendiklerini, sağ-sol çatışmasında nasıl kullanıldıklarını ve katledildiklerini, sosyal faşistlerin anti-faşistliklerini, emperyalist ve karanlık güçlerle iç içe olanların anti-emperyalistliklerini, demokrasi ve özgürlüklere düşman olanların nasıl demokrat ve özgürlükçü kesildiklerini, sonunda gençlerin uzun cezalara çarptırıldıklarını, idam edildiklerini hem biliyor ve hem de yaşayarak öğrendik. Bu konuda gençlik liderlerinin kendi aralarında yığınla tartışma da var.

Bundan dolayı bu dönemde Kürt ve tüm üniversite gençlerinin demokratik, milli, akademik mücadelelerini karanlık güçlere kullanır hale getirmemelidirler. Demokratik ve sivil mücadeleden uzaklaşılmamalı.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —