Oysa kimsenin içi rahat değil. İktidar cenahında seçim kampanyasının başında ürkekçe başlayan karşı tarafı beğenmeme hali giderek obsesif bir ruha döndü. Sadece belediye başkanı seçmeyeceğiz de referandum yapacakmışız gibi?.
Akparti kendi kuruluş ideallerine külliyen sırtını döndü. Bırakın demokrasinin gelişmiş ülkelerdeki sivil toplum kanallarını, siyasi partilerin faaliyetlerini dahi sorgulayan bu tercih seçim dönemi boyunca farklı yöntemlerle varlığını bize hissettirdi.
Medya manipülasyonundan, yargısal kararlara uzanan iktidar sopasının neredeyse uzanmadığı hiçbir alan kalmadı.
İktidarın pistonu aşağı yukarı, sağ sol işledi durdu. Değmediği başlık yok.
Akparti kuruluşundan bu yana savunduğu ideallerin önemli bir kısmını bu süreçte kenara koymaktan çekinmedi.
24 Haziran seçimlerinin üzerinden sadece 9 ay geçmesine ve bu geçen 9 ayda ülkenin tüm zamanlarda gördüğü en yakıcı krizlerden birine sahne olunmasına rağmen, iktidar, kaybettiği yerleri kazanmayı ve kazandığı yerleri muhafaza etmeyi kendine hedef olarak koydu.
Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını biliyorduk, ancak sandığın dahi istenilen netice elde edilmezse itibara tabi olmadığını bu seçim vesilesi ile öğrendik.
Seçimler biz kazanırsak meşru, rakipler kazanırsa gayrimeşru basitliğindeki bu akıl yürütmenin ikna edici bir yönü bulunmuyor.
Bizi ikna etmeye gayret eden medyanın tamamı ise aslında iktidarın sözcülüğünden öte bir sıfatı hak etmedi.
2002´den beri ülkeyi tek başına yürüten bir iktidarın 17 yıl sonra bir seçime girerken ortaya koyduğu argümanların neredeyse tamamının iktisadi başarısızlığı maskeleme amaçlı olduğunu aslında çok iyi biliyoruz.
7 Haziran seçimlerinde fiilen iktidarı kaybetmiş olmasına rağmen bunu hazmetmeyen iktidar, geçen sürede bu kaybı telafi edebilirdi.
Bunun yerine rakiplerini sahadan silmeye odaklanması ekonomiyi de felakete sürükledi.
İnşaat ekonomisinin bıçak sırtı dengesi siyasetin gerilen ortamında tepetaklak oldu.
Ev üretmek ucuzken işe başlayan müteahhitler, ev üretmek pahalanırken ürettiklerini satacak müşteri de bulamaz oldular.
Devletin reel sektöre dahil tüm varlıkları satılırken ve yeni yatırımlarının tamamında özel sektöre döviz bazında kiracı olurken, finans sistemini ise neredeyse tek başına parselleyip büyümekteydi.
Halktan vergi toplaması gereken devlet, halka borç verir hale gelmişti.
AKP´nin, başta İstanbul olmak üzere Türkiye´nin neredeyse tamamında sadece inşaat rantı ile kurmaya çalıştığı ekonomik sistemin bindiği dalı kesen ceberut bir baskıcı siyaset tercihi ile sönümlendiğinin farkına hala varmadığı anlaşılıyor.
?İhanet ederek? üzdüğü başta İstanbul olmak üzere tüm şehir peyzajlarından af dilemesi gereken iktidarın bunun aslında ?görevden af dilemek? manasına geldiğini anlamaktan kaçtığı da belirtilmeli.
Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi iken bir defa iktidarı eline alıp neredeyse sınırsız bir hata yapma lüksünü de yedeklemenin tuhaflığını muhalefetin anlaması bekleniyor.
MHP´nin iktidara gelmeden ülkeyi idare etme arzusu ile birleşen bu talepler aslında iktidarı eleştiren kesimler için en inanılmaz bireşimi oluşturuyor.
Türk tipi başkanlık sisteminin aslında daha neredeyse senesi bile dolmadan ABD terminolojisi ile Başkanı ?topal ördek? haline getirdiğini görüyoruz.
Alt tarafı bir yerel seçimin iktidar nezdindeki karşılığı ?güvenoylaması??
?Kazanmazsak yandınız? diyen MHP seçime dahi girmiyor çoğu yerde. Bekayı kaybedeceğimize bizi ikna edecek partinin, ülkenin genelini ikna edecek bir vizyonu bulunmuyor.
Kazanan herşeyi alıyor.
AKP bu oyunu uzun süredir oynuyor.
Seçimlerin fon görevini üstlendiği bu düzende iktisadı ayakta tutamayan iktidar halktan oyunun devamını talep ediyor.
İktisadın tekrar ayakları üzerinde durabilmesi için gereken şey tam da artık ?kazananın herşeyi almadığı? bir sisteme geçilmesi.
AKP haksız bir akıl yürütme ile ardılı olduğu sağ geleneğin 10 yıllardır bu ülkeyi zaten idare ettiğini, bu geleneğin din ve milliyet kavramlarını fazlasıyla kullandığını, AKP´yi farklı kılanın sağ siyasetin bu gelenekçi dili olmadığını unuttu.
2010 yılında ?yetmez ama evet? diyerek destek aldığı kesimin bugün muhalefetin diline neden düştüğünü sorgulamadı.
AKP ?yetmez ama evet? diyenleri haksız çıkarma pahasına yeter ?bu kadar? demekten kaçınmadı.
Taksim Gezi Parkına yapılacak binaya muhalefet edilmese ?İstanbul´a ihanet ettik? söylemine bir kanıt daha ekleneceğini dahi öngörmedi.
Hep başkaları suçlu, hep AKP haklı idi.
Yanına aldığı MHP´nin ?öteki?ne söz hakkı tanımayan ideolojisinin gölgesinde bir ileri iki geri giden söylemleri ile, Türk siyasi tarihinin hiç tanık olmadığı bir seçim dönemi yaşadık.
Yarın seçimlerin sonucu ne olursa olsun, demokrasi açısından sadece sandığa oy atılmasından ibaret bir gün olacak.
Gerçek demokrasi ertesi gün başlayacak.
Millet iradesini kısıtlamaktan söz ederek seçime giren iktidar cenahına seçimi kazanmaktan daha değerli olan kavramları anlatmak zor da olsa denemeye değer.
Kazanan herşeyi almayacak, kaybeden herşeyi kaybetmeyecek.
Başlıktaki gibi Eski Türkiye´nin Eurovision´a katıldığımız zamanlarından kalma demode ABBA şarkısını nostaljik maksatlar dışında hayatımızdan uzak tutmamız gerek.
Kazanan herşeyi almasın.
Eğer yarından sonra bu olur ise seçimi biz yani Türkiye kazanmış olacak.
Aksi durumda o meşhur söz gündeme gelecek bir kez daha :
?Her seçim bir vazgeçiştir.?
??
*Abba / Kazanan Her Şeyi Alır