Tarih: 12.06.2019 14:28

Yeni Bir Jeopolitik Mücadele Alanı: Arktik Bölgesi

Facebook Twitter Linked-in

Bütün dünya Doğu Akdeniz ve Ortadoğu´da devam eden mücadelelere odaklanmışken, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan önemli gelişmeler gözden kaçmaktadır. Bu bölgelerden biri de Arktik bölgesidir. İklim değişikliğinin yol açtığı küresel ısınma sonucu bölgedeki buzulların erimeye başlaması ve bunun neticesinde hem yeni deniz yollarının açılması hem de yeni enerji kaynaklarının bulunmasıyla Arktik bölgesi önemli güçler arasında yeni bir rekabet alanına dönüşmüştür.

Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya kıtalarının birbirine en yakın olduğu Arktik bölgesi, bu üç kıtanın en kuzey kesimleri, Arktik Okyanusu ve Atlantik ile Pasifik okyanuslarının bazı kısımları da dâhil olmak üzere yaklaşık 21 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Arktik Okyanusu´na kıyıdaş olan Rusya, ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka, Arktik Beşlisi (veya Arktik ülkeleri) olarak adlandırılmaktadır. İzlanda, İsveç ve Finlandiya ise Arktik Okyanusu´na doğrudan sınırları olmamalarına rağmen bu statüyü kazanmak için mücadele eden ülkelerdir.

Bölgenin hukuki statüsünü belirleyen uluslararası bir anlaşma hâlihazırda mevcut değildir. Buna bağlı olarak bölgedeki faaliyetler bir dizi ikili anlaşma, Arktik ülkelerinin ulusal mevzuatı ve bölgenin yasal statüsünü etkilemeyen uluslararası anlaşmalar tarafından yönetilmektedir.

Arktik bölgesindeki mücadele, bölge devletlerinin Kuzey Kutup Noktası´na kadar varan bölgeler üzerinde hak iddia etmeye başladıkları 20. yüzyılda başlamıştır. Böylece 1920´lerin ortasında bölge, sektörlere ayrılarak ABD, SSCB, Norveç, Kanada ve Danimarka arasında bölünmüş ve Kuzey Kutup Noktası, ilgili devletler arasındaki sınırı oluşturmuştur.

Ancak 1982´de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi´nin (BMDHS) kabul edilmesinden sonra durum değişmiştir. Bu sözleşmeye göre, Arktik devletleri yalnızca kendi münhasır ekonomik bölgelerinde ve kıta sahanlıklarında bulunan maden ve enerji kaynaklarını çıkarma hakkına sahiptir. Söz konusu alanların ötesinde kalan bölgeler ise açık deniz sayılmakta ve üzerinde hiçbir devlet hak iddiasında bulunamamaktadır. Çünkü uluslararası hukuk uyarınca, açık denizde tüm devletlerin serbest dolaşma, balıkçılık ve bilimsel araştırmalar yapma hakkı vardır.

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkması ve ideolojik kutuplaşmanın son bulmasıyla birlikte Arktik devletlerinin iş birliğine yönelmesi, bölgede bazı olumlu gelişmelere yol açmıştır. Ancak iş birliği girişimlerine rağmen hâlen bölgede devam eden kıta sahanlığı ile ilgili anlaşmazlıklar, bölgenin geleceğini belirsiz kılmaktadır. Bununla birlikte bölgedeki iş birliğinin önünde engel teşkil eden her türlü anlaşmazlığa rağmen bazı önemli sınır sorunları da çözüme kavuşturulmuştur. 1990´da SSCB ve ABD arasında Bering Denizi´ndeki sınır konusunda bir anlaşma imzalanmış, 2010´da ise Rusya ve Norveç, Barents Denizi´ndeki deniz sınırları üzerinde kırk yıl süren bir anlaşmazlığı çözerek, karşılıklı hak iddia ettikleri bölgeyi eşit bir şekilde paylaşmıştır. Bölgedeki iş birliği ve istikrar açısından olumlu kabul edilebilecek gelişmelerin en önemlisi, 1996´da Ottawa Deklarasyonu ile kurulan ve giderek kurumsallaşan hükümetler arası nitelikteki Arktik Konseyi´dir. Konseyde daimi üyelik statüsüne Arktik ülkeleri olarak anılan ABD, Kanada, Danimarka, Norveç ve Rusya´nın yanı sıra İsveç, Finlandiya ve İzlanda sahiptir. Başka hiçbir ülkeye daimi üyelik statüsü verilmemekle birlikte, konseyde çeşitli devlet ve devlet dışı aktörler de gözlemci üye olarak yer almaktadır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, bölgede bir yandan bu olumlu gelişmeler yaşanırken bir yandan da kıta sahanlığı konusundaki bazı anlaşmazlıklar devam etmektedir.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —