Son dönemde Türkiye´de genç kuşakların dinle olan arasındaki mesafenin giderek açıldığını, yani deizmi tartışıyoruz. Çünkü modern bilginin imkanlarıyla tanışan genç kuşaklara din adına sunduğumuz geleneksel İslam anlayışı maalesef artık onların dünyasına hitap etmiyor. Kuşkusuz gençler modernitenin yarattığı travmanın farkında olmayabilirler, eğer onlara İslam´ı modern zamanların diliyle buluşturarak sunmak yerine, geleneği bir din gibi belletmeye devam edersek korkarım genç kuşakların deizme savrulması kaçınılmaz hale gelecektir.
Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, modernitenin getirdiği imkanları reddetmeden, Kur´an´ın ve Hz. Peygamberin mesajını esas alan ama aynı zamanda modern zamanlarla barışık yeni bir dindarlık tasavvuru sunmaktır. Bunun için de galiba öncelikle, modernitenin ve Aydınlanma düşüncesinin serüvenine kısaca bakmakta yarar var.
***
Bilindiği gibi Onsekizinci yüzyılın Aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen modernlik projesi, nesnel bilim, evrensel ahlâk ile hukuk ve sanat konusunda ürettikleri düşünceleri kapsar. Habermas´a göre ideal anlamda modernleşme projesi, özgür ve yaratıcı biçimde çalışan çok sayıda bireyin yarattığı bilgi birikimini, insanlığın özgürleşmesi ve günlük hayatın zenginleşmesi yolunda kullanmaktır. Çünkü birey ve aklı her şeyin önünde tutan bu yeni anlayış, insana kendi potansiyelini gösterme amacını taşımaktadır. Böylece insanın kendi dışındaki otoritelerden bağımsız kalmasının da yolu açılmış olacaktır.
Bu proje aynı zamanda toplumsal dünyanın adım adım iktisadi ve yönetimsel anlamda rasyonelleşmesine, farklılaşmasına, kapitalist endüstriyel devletin ortaya çıkışına işaret etmektedir. Kısacası modernite, geleneksel olmayanı vurgulamakta ve yeni bir evreye geçişi ifade etmektedir. Ve daha da önemlisi modernizm, rasyonel ve pozitif bir ideoloji ile evrensellik iddiasında bir perspektif ileri sürmektedir. Tek tipleştirici ve homojenleştirici bir misyona sahip olan modernizm özellikle dini olanı dışlamakta, seküler ve dünyevi bir proje sunmaktadır.
Ancak modernitenin ideolojik temelini oluşturan Aydınlanmanın ana ilkeleri giderek siyasal/toplumsal çerçevesini yitirerek kırılganlaşmaya başlamasıyla birlikte modernitenin de krizi başlamıştır. Dahası sosyalist sistemlerin güç kaybetmesi ve 1970´lerde kapitalizmin neoliberal dönüşümüyle birlikte modernitenin sona erdiği yaygın olarak dile getirilmeye başlanmıştır.
Modernitenin bittiğini ilan eden postmodernci yaklaşıma karşı sert eleştirilerde bulunan Habermas, 1980 yılında Frankfurt´ta Adorno ödülünü alırken yaptığı ?Modernite: Tamamlanmamış Bir Proje? başlıklı konuşmada şu soruları sorar: ?Gerçekten de postmodernistlerin iddia ettiği gibi modernite geçmişte mi kalmıştır? Yoksa büyük bir tantanayla ilân edilen postmodernitenin gelişi bir düzmeceden mi ibarettir? ?Postmodern´, 19. yüzyılın ortalarından beri kültürel moderniteye tepki olarak gelişen etkili tutumları çok göze batmadan miras edinen bir slogan mıdır??
Yeni dünyayı okurken modernizmi ve Aydınlanmayı putlaştırmayalım, modernist-rasyonalist aşırılığı eleştirelim ama bunu yaparken de modern bilginin aydınlığını ve özgürleşmeyi reddeden anlayışın avukatlığını da yapmayalım. Mesela, özü itibariyle bireyi ihya etmeyi amaçlayan Aydınlanma düşüncesinin önemine inanmak, aklın mutlak egemenliğine itiraza engel olmamalıdır.
Nitekim Prof. Nur Vergin´in ?Siyasetin Sosyolojisi, Kavramlar, Tanımlar, Yaklaşımlar? adlı eserinde modernist-rasyonalist aşırılığı eleştirirken diyor ki: ?Bu sakıncalar Weber´in işaret ettiği gibi, yaşam dünyamızın büyüsünün bozulmasına ve böylelikle de efsununu yitirmiş bir ortamın hüküm sürmesine yol açmıştır. Dahası, bu durum, Aydınlanma´nın yüceltmek istediği, ihya etmeyi amaçladığı bireyin de örselenmesine neden olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Aydınlanma´nın aklı insan üzerinde mutlak hegemonik bir güç haline getirmede gösterdiği gayret pek de akıl kârı olmamış...?
Hangi perspektiften bakarsak bakalım, sonuç itibariyle modernite yaşanılan bir olgudur. Ve önümüzde bu çağın getirdiği sorunlar ve talepler bulunmaktadır. Önemli olan çağın gerçekliğini reddetmeden, bu sorunlara kendi dünyamızdan üreteceğimiz formüllerle çözümler üretmektir.