Tarih: 07.10.2019 17:53

YEMEN’DEKİ İÇ SAVAŞ VE HUSİLER

Facebook Twitter Linked-in

Cemalettin Tasken analiz etti...

Kadim kitaplarda “Yemenü’l meymun”, “Arabiyetü’sa’ide”, “L’Arabie heureuse” ve “Arabia felix” gibi ifadelerle anlatılan Yemen, Arapça’da da köken itibariyle sağ, uğurlu ve mutluluk anlamlarına gelmektedir. Yemen için bu sıfatların kullanılmasının temel nedeni, eski çağlardan günümüze dek Arap Yarımadası’nın en huzurlu ve en müreffeh toprakları olmasıdır. Tarihteki isminin aksine Yemen bugün yaşadığı iç savaşla insanlığın en büyük sınavını verdiği coğrafyalardan birisidir. 

Yemen’de iç savaş özellikle 2015 yılından bu yana şiddetini arttırarak devam ediyor. Savaşı genişleten en önemli unsur, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin ülkedeki iç çatışmalara doğrudan müdahale etmiş olması. Yemen üzerindeki mücadelenin temelinde ise iki rakip ülke var. Suudi Arabistan ve İran. Bu iki ülkenin, bölgedeki yerel uzantıları sayesinde, stratejik önemi büyük olan Yemen üzerinde kontrol sağlamaya çalıştıklarını söylemek mümkün. 

Yemen neden önemli? 

Yemen’e tarihi ve coğrafi açıdan dikkat çekildiğinde, ülkenin her anlamda eşik ülke olduğu görülür. Eskinin “Mutlu Arabistan”ı, özellikle 2015 yılından bu yana çeşitli siyasi çekişmelere sahne olan Yemen; iki nedenden ötürü dünya gündeminde yer almakta. Birincisi: Arabistan Yarımadası’nın güneyinde bulunan ülkenin Asya ile Afrika arasındaki bağlantıyı sağlayan “köprü ülke” niteliğinde olması. Zira Yemen, Cibuti ve Somali ile birlikte dünyanın en önemli ve kritik suyolu güzergâhlarından birisi sayılan Süveyş Kanalı’nın en kilit noktasında bulunmaktadır. Öyle ki, Kızıldeniz’in Arap Denizi ve devamında Hint Okyanusu’na açılan kısmında doğal bir hisar gibi duran Yemen, bu kritik jeopolitiğiyle uluslararası sistemin sürdürülebilirliği açısından çok mühim bir alanı kaplar. Bu doğrultuda özellikle 2010 yılından sonra bölgede meydana gelen korsancılık faaliyetlerinin uluslararası deniz nakliyeciliği ve ulaşımını önemli ölçüde sekteye uğratması, diğer ülkeler ile birlikte Yemen’in ne kadar önemli bir noktada olduğunun göstergesidir. 

Yemen’i önemli kılan bir diğer dikkat çekici nokta ise ülkedeki farklı mezhepsel grupların, özellikle 1990 yılından itibaren ülkeyi ideolojik ve sosyolojik dönüşüm alanı haline getirmeye çalışmalarıdır. Yemen, 1990 yılında gerçekleşen Kuzey-Güney birleşmesinin ardından birçok siyasi ve sosyal alanda belirli bir devlet sistemiyle   hareket etmeye çalışsa da bu durum ülkedeki pek çok sorunun bugüne kadar devam etmesinin önüne geçememiştir. Stratejik coğrafi yapısı, petrolünün giderek tükenmesi, su sorunu, hızlı nüfus artışı ve fakirliğin yanı sıra   El-Kaide’nin ülkede gittikçe güçlenmesi karşısında artan etnik-ayrılıkçı Husi hareketleri, merkezi yönetimi zor durumda bırakmıştır.   Son yıllarda özellikle deniz korsanlığı nedeniyle uluslararası alanda sorunların yaşandığı bir bölge olmasıyla birlikte 2014 yılının Ağustos ayından itibaren yaşanan toplumsal ve ideolojik hareketlenmeler ve iç çatışmalar, Yemen’in bir kez daha terör olaylarıyla gündeme gelmesine neden olmuştur. Şunu özellikle eklemek gerekir ki Yemen’deki iç savaşın kökleri Arap Baharının bu ülkeyi etkilemesine ve Yemen’de Ali Abdullah Salih rejimine karşı ayaklanmaların başlamasına kadar uzanmaktadır. Yemen’de Arap Baharının etkileri diğer Arap ülkelerinden farklı değildir. Salih, Yemeni 22 sene demir yumrukla yönettikten sonra ülkedeki şiddet hareketlerine dönüşen gösteriler sonucu 2012 yılı başında istifa etmek zorunda kalmıştır. Cumhurbaşkanı Sarayı’na yapılan silahlı bir saldırıda yaralanan Salih, istifa etmiş ve tedavi için Suudi Arabistan’a gitmek zorunda kalmıştır. 

Yemen’de yaşanan son gelişmeler ve iktidar değişiminin kodlarını anlama adına Yemin’in iç dinamiklerine ve bu dinamikleri etkileyen dış faktörlere dikkatlice bakmak gerekir. 

23 milyondan fazla, çok genç ve eğitimsiz bir nüfusa sahip olan Yemen’de, kişi başı yıllık ortalama gelir 2300   dolar miktarında ve okuma yazma oranı yüzde 50 civarındadır. The Economist Demokrasi Sıralamasında 140. olan Yemen’in Freedom House Özgürlük Notu ise “Özgür Değil” statüsündedir.    Halkının yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşayan   tarihin “mutlu ülkesi” Yemen, çatışma ve iç isyanların merkezi haline gelerek Irak ve Suriye ile aynı kaderi paylaşma yolunda ilerliyor. Diğer Arap topraklarından sosyo-kültürel olarak oldukça farklı olan Yemen’de yaygın olan mezhepler de bir hayli ilginç özellikler taşımakta ve toplumun şekillenmesinde büyük rol oynamaktadır. Ülkenin yüzde 60’ından fazlasını teşkil eden Sünnilerin yanı sıra, Sünniliğe en yakın Şii mezhebi olarak kabul edilen Zeydilik mezhebine mensup Yemenliler yaşamaktadır. Mezhep, ismini Hz. Hüseyin’in torunlarından Zeyd bin Ali’den almaktadır. Yemen nüfusunun yaklaşık yüzde 30-35’ini oluşturan Zeydiler kuzeyde bulunurken, Sünniler ise daha çok ülkenin güneyinde yaşamaktadır. 

Mu’tezile prensiplerini benimseyen Zeydiliği Sünnilikten ayıran en önemli hususların başında, Hz. Ali soyundan gelen imamet inancına sahip olmaları. Şiilik geleneğinin aksine Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i de halife olarak kabul eden Zeydilik inancında, On İki İmam Şiiliği’ndeki gaib (kayıp) imam kavramı da bulunmaz. İran, Irak ve Lübnan’dakinin aksine On İki İmam Şiiliği’ne değil, Yemen’e has bir Şiilik olan “Beş İmam Şiiliği”ne inanırlar.  Bu nedenle mezhebin kendine özgü bir sentez   yapısı vardır. Bu senteze göre Zeydiliğin; Carudiyye, Süleymaniyye, Caririyye, Butriyye ve Salihiyye olmak üzere beş kolu bulunmaktadır. Zeydiler, Şii olarak kabul edildiklerinde, nüfus olarak Şii nüfusun yüzde 20’sine tekabül etmektedir.  

Siyasi yanı itikadî yanından daha ağır basan Zeydiliğin imamet/devlet başkanlığı konusundaki görüşleri elitist görünmektedir. Nitekim Zeydiler, imam ya da devlet başkanı seçiminin halka bırakılmayacak kadar önemli bir konu olduğunu söylemektedirler. Zeydilere göre imam/devlet başkanı vasiyet yoluyla başa gelmelidir. Zeydîler, imamın, âlim, şecaat sahibi, zahit ve cömert olmasını şart koşarlar. Bunun yanında mutlaka ortaya çıkmasının ve insanları biate çağırmasının, bizzat savaşları idare etmesinin de gereği üzerinde dururlar. İmamiyye’nin gaip imam prensibini kabul etmemekle birlikte takiyyeyi de reddederler.  İmamet çeşitli kesintilerle birlikte 1962’ye kadar bin yıldan uzun süre Zeydi imamlarının kontrolündeydi. İmametin sona ermesinden sonra da ülkede taşlar yerine oturmadı. Biri sosyalist diğeri Batı Paktı’nda Güney ve Kuzey Yemen olarak iki devlete ayrılan ülkede sık sık çarpışmalar yaşanmış, ideolojik olarak farklılık arz eden gruplar arasında gerilim gittikçe tırmanmıştır. Ancak Yemen, 1990 yılında Ali Abdullah Salih’in liderliğinde tek devlet olmayı başarsa da Salih’in sert tutumu çatışmaları günümüze kadar taşımıştır. 

1990’lı yıllardan 2000’li yıllara gelindiğinde ise   Arap Yarımadası (Yemen) El Kaidesi (AYEK) ve Husiler, bölgede etkin olmaya başlamışlardır. Genel kanaate göre Yemen’de istikrarsızlığı artıran bu iki grup da aslında başkaları adına vekâlet savaşı yürütmektedirler. Yaşanan son gelişmelerin ardından Yemen, bu iki farklı ideolojiden beslenen grubun çatışma alanına dönüşmüştür. Her iki grubunda etkinlik mücadelesi verdiği eskinin Mutlu Arabistanı’nda, El-Kaide’nin Suudi Arabistan, Husiler’in ise İran tarafından desteklendiğine dair güçlü bir kanaat mevcuttur. 

Yemen veya Arap Yarımadası El Kaidesi (Tanzimü’l-Kaide fi Ceziretü’l-Arab) diğer adıyla  Ensârü’ş-Şeria  (Şeriatın Yardımcıları), El Kaide’nin Yemen ve Suudi Arabistan kolu olarak bilinmektedir. Suudi Arabistan’da çok fazla varlık gösteremeyen bu grup istikrarsızlığın hâkim olduğu Yemen’de ise hayli etkin bir durumdadır. Binlerce mensubu olduğu düşünülen örgüt; 2000 yılında Aden yakınlarındaki Amerika’ın savaş gemisinin bombalayarak 17 Amerikalı deniz askerinin ölmesine sebep olurken, 2004’te Suudi Arabistan’ın doğusunda Hober’de 22 kişiyi katletmiştir.   Ayrıca, ülkedeki karışıklıklardan istifade eden Ensârü’ş-Şeria 2011’de Güney Yemen’de Ebyen bölgesini ele geçirerek bölgede kısa süreliğine de olsa emirliğini ilan etmiştir. 

Bölgedeki diğer etkin grup olan Husiler’in pozisyonu ise daha farklıdır. Husiler Yemen’de savaşmakta olan gruplardan Ensârullah veya Eş-Şebâbü’l-Mü’min gibi isimlerle bilinmelerinin yanı sıra, El Kaide’ye göre çok daha güçlü bir konumdalar. Ayrıca ülke nüfusunun üçte birlik kısmını oluşturan Zeydi Husiler, El Kaide’ye göre daha iyi organize olmuş, sık sık gösteri düzenleyen   yerel aktörlerdir.  En önemli Zeydi Husi örgütü, Şebâbü’l-Mü’min (İnançlı Gençler)dir.   Örgüt, Hüseyin Bedreddin el-Husi tarafından 1992’de Kuzey Yemen’de Sade’de, adından da anlaşılacağı üzere, bir gençlik örgütü olarak gençleri Zeydi inançları çerçevesinde yetiştirmek üzere kurulmuştur. Kısa sürede popülerlik kazanan grup 20 bin civarında öğrenciye ulaşmıştır. Husiler 2003’te Irak’ın ABD tarafından işgalinin ardından Amerikan karşıtı gösteriler düzenlemeye başlamış, 2004 yılında hükümet kuvvetleriyle çarpışarak ilk isyanı organize etmişlerdir. Özellikle 2011’den itibaren Yemen’in bazı bölgelerini, son olarak da başkent San’a’yı ele geçiren örgütün tabanı oldukça genişken, 100 bin civarında da savaşçısı olduğu tahmin edilmektedir.   Ayrıca, Yemen tarihi ve kültüründe önemli yeri olan ve 1962’de kaldırılan imametin yeniden kurulması hedefi bu grubun eylemlerine dini bir görev duygusu da yüklemektedir.     

Tahran-Riyad Rekabeti 

Bugün Irak ve Suriye’de yaşanan ideolojik bölünmelerin bir benzerinin Yemen’de de yaşandığını söylemek mümkün. Nasıl ki yakın zamanda IŞİD, Irak ve Suriye’de   devletlerin zayıflamasından faydalanıp güçlendiyse, El Kaide de Yemen’deki karışıklıkları fırsata çevirip dönem dönem sivrilmektedir. 2014 yılının   Ağustos ve Eylül ayından itibaren ülkedeki ağırlıklarını gittikçe hissettiren Husiler, yaşanan karışıklıkları başlatan bir aktör olarak, söz konusu çatışma ortamında iktidarın geri adım atmasıyla beraber yönetimi devralmışlardır.  

Ülkedeki yönetim değişikliğinin, bölgedeki çatışmaları iyice derinleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Zira İran destekli Husiler’in yönetimi ele geçirmesi, El Kaide’nin ülkedeki Sünni nüfus arasında daha güçlü destek bulmasına yol açmaktadır. Tüm bu gelişmeler, İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin Yemen üzerinde kendini göstermesini beraberinde getirmektedir. Rekabette İran’ın bir adım önde olduğunu söylemek gerekir.  

Geçmiş Yemen Yönetimleri, her ne kadar El Kaide ve Şii Husi örgütleri konusunda, Suudi Arabistan ve İran’ı uyarsalar da Tahran ve Riyad’ın, Yemen üzerindeki politikaları kendilerine ideolojik yakınlığı olan bu gruplar üzerinden devam edecektir. Ayrıca, İran’ın Husileri iktidara taşıyarak Yemen’de elde ettiği başarı, dönem dönem Şii İsyanların olduğu Bahreyn’de de hareketlenmelere yol açmıştır. Gelinen noktada Husiler, Yemen’in iç meselesi olmaktan öteye geçerek İran-Batı geriliminde Tahran’ın uluslararası manevra kabiliyetini arttıran bir alana dönüşmüştür. Husiler, hâlihazırda 14 Eylül’de Suudi Arabistan’ın Milli Petrol şirketi Aramco’ya yapılan saldırının sorumluluğunu üstlenmiş vaziyetteler. Saldırının yapılış şekli ve teknik detaylardaki profesyonellik dikkate alındığında İran’dan teknik ve istihbari destek aldıkları bir gerçek. Nihayetinde, savaşın ve sivil ölümlerin artarak devam ettiği Yemen, gelecekte de İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin destekledikleri ideolojik grupların meydana getirdiği şiddet sarmalının içinde kalmaya devam edecek. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —