Yedi İklim Dergisi birçok sayısında olduğu üzere bu sayısında da, belli bir dosya konusuna bağlı kalmadan; öykü, hikaye, araştırma ve deneme yazıları ile kendine yer bulan yazarlarla, şiirleriyle sayfaları süsleyen şairler ile adeta "çizgi-hikmet" formunda yayımlanmış bulunan Mustafa Cemil Efe’nin “Hüsn-i Hat çalışmasına yer vermekte...
Ayrıca, sayfa atlayarak söylersek, hemen her sayıda kendi çizgisi ile dergiye katkı sunan büyük usta Hasan Aycın’ın, insan, ölüm(mezar) ve gökyüzü temalı çizimi kendine 15. Sayfada müstakil bir yer bulmuş…
Bu sayıda, her sayıda olduğu üzere editörün kaleminden çıkan yazı ile başlamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Mustafa Cemil Efe’nin hüsn-i hat yazı/çizisiyle devam etmekte ve dergi, her sayıda olduğu üzere, birçok yazı ve şiir çalışmasıyla yolunu sürdürmektedir.
Editör, insanın yaratılışında, dünden bugüne bir değişikliğin olmadığının altını çizer, yaşanan hayata vurgu yapar ve ‘gerçekte yaşananın bir ironi’ olduğunu vurguladıktan sonra ise “Bilindikçe yalnızlaşmak. Çünkü işin doğası gereği bir ilişki ne kadar yaygınlaşırsa o kadar sığlaşır. Eskilerin gerçek derinliği yakalayabilmek için uzlet halini seçmeleri ve önermeleri boşuna olmasa gerek” dedikten sonra şu ifadeyi ekler; “Bir de şu var; Şöhret ve teşhir anı kökten kelimelerdir.” Notunu düşüyor.
Hüsn-i hat’ta Mustafa Cemil Efe, hani bizim, ilk gördüğümüzde zihnimizde canlanan ve çeşitli vesilelerle okuduğumuz Yasin suresini anlattığını düşündüğümüz “SİN” harfini çizip onun hakkında bir, iki satır bilgi aktarmış…
Mehmet Özger şiir olgusu üzerinden yanlış bilince vurgu yapmış.Konuya giriş sadedinde Marksizm-yanlış bilinç ilişkisine dikkat çekmiş. Onun Marksistler tarafından kavram olarak tanımlandığını belirtip “Marksistler, bugün ideolojiyi bir yanlış bilinç olarak görmezler.” Bunun da “kral öldü, yaşasın yeni kral” cümlesi kabilinden değerlendirildiğinde, yanlış bilincin bir ideoloji gibi algılandığını belirtir. (s.9)
Şiir konusuna gelince ise, Özger, “Şairlerin yanlış bilinci ise uyanıklık, şark kurnazlığı değilse eğer şiirin ve şairin otantik anlamına aykırıdır. Çünkü şiir, şuurdan/bilinçten hali olamaz.” (10) tespitiyle, şiirin daha açıkçası şuurun bir ideoloji olmadığın altını çiziyor.
Öyle ki, eğer ideoloji, bize giydirilmiş bir deli gömleği ise, o haktan, hakikatten ve hikmetten yoksun, baıl temeli ve kupkuru bir şeydir.
Yakup Şafak ise, yazısına şiir ve hikmeti konu edinmiş. (11-12)
Osman Bayraktar yazısının konusunu bir açıdan dini edebiyat” olarak tanımlanacak türeden ilginç bir konuya ayırmış...
Bayraktar, “İsrailiyat” formu içerisinde İsrailoğulları’na atıf yapan ve büyük müfessir Elmalı Hamdi Yazır’dan, konu ile ilgili bir masal çözümlemesine girişmiş.
Başlığı “Elmalı Hamdi Yazır’dan Bir Masal Çözümlemesi” olan yazıda, Yazır’ın, Maide Suresi 20-26. Ayetlerini yorumlamasından neş’et eden durumu dile getirmeye çalışmış…
Yazır’dan şu cümle aktarılmış; “Beni İsrail’in türlü türlü hikâyeleri, masalları vardır. Ezcümle bu cebabire hükümetini başı gökte mağrur ve mütekebbir bir şahıs misaliyle temsil tmek demek olan Ac yahut Uc İbni Unuk masalı bu meyanda nakledilir.” (13)
Burada belirtmek gerekir ki, İsrailiyat içerisinde değerlendirilen hemen her şeyin illa da yanlış, batıl e hurafe içermediği de tarihen sabittir. Zira, birçok doğru oluşturula gelen yanlışlar içerisinde, apaçık bir şekilde gün yüzüne çıkmayı beklemektedir, diye düşünebiliriz.
Yazır’da anlaşıldığı kadarıyla konuya yaklaşırken, İsrailiyat denilip atılan form içerisinde, olası hakikatleri de görmek istemiş olabilir. Zira Bayraktar’ın aktarımıyla Elmalılı Hamdi Yazır, konu ile ilgili olarak kendi eseri olan “Hak Dini Kur’an Dili” adlı eserinde şu ifadelere yer vermektedir; “Müfessirinin bu gibi makamlarda böyle hikâyeleri nakilden maksatları Kur’anı’ı bunlarla tefsir ve izah fikrini vermek değil, kitabı mübinin beyanatıı muhakemesi ile rivayatı salifenin mahiyetlerini ölçek için bir mikyas ve misal vermektir.” (14)
Bu sayıda, yukarıda altını çizmeye çalıştığımız yazıların dışında birçok edebi türü içeren yazı, makale, öykü, deneme yazıları ile birlikte, araştırma türü yazılara da yer verilmiş bulunmaktadır. Bunlara örmek olarak, İsmail Demirel’in Mehmet Akif’le ilgili “Işığın Etrafında Kelebekler: Mehmet Âkif Ersoy’un Yakın Çevresi –1” adlı araştırma yazı ile yine Âkif’le ilgili Arapçadan tercüme edilen ve r. Abdülvehâb Azzam’a ait olup ikinci bölümü yayımlanan “İslâm Şair Mehmet Âkif –II” adlı, Azzam’ın onunla ilgili şahitliğini vurguladığı yazısı da bu sayıda kendine yer bulmuş…
Ayrıca, İsmail Kıllıoğlu, Nurettin Durman, Ai Doğru, Sulhi Ceylan, Ali Haydar Haksal, Hatice Çay, Hikmet Dündar, Adem Polat, Muhsin İlyas Subaşı, Ethem Erdoğan, Fatih Demirel, Osman Koca, ve Selvigül Şahin gibi kalemleri, bu sayını sayfalarında yazı ve şiir çalışmalarıyla yer aldıklarını görmekteyiz…
Yine bunlar dışında, emek harcanarak oluşturulan yazılar, şiirler, kitap tanım yazıları da bu sayıda kendine yer bulmuş…
Dergide telif şiir ile birlikte, tercüme şiirlerde yer almaktadır.
Bunlardan birisi, kendisi de Lübnanlı olan Hail Cibran’ın arkadaşı olan ve ömrünün uzun bir dönemini ölümüne dek Amerika’da sürdüren şair İlyiyâ Ebu Mâdi’nin de şiirleri Gamze Özden tarafından Türkçeye çevrilmiş bulunmaktadır.
Yeri gelmişken onun da “Akşam adlı şiirinden bir bölüm sunalım; “Sabahtan doğan gündüz öldü / sorma sakın “ nasıl öldü? Diye! / hayatı düşünmek artırır sancılarını / bırak hüzün ve kederi” (49)
Diğeri ise İranlı şair Abbas Safari’ye ait olup Nesrin Zabeti Miandoab tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilen” Serçeler adlı şiir.
Şiir şöyle;
“Serçeler
Dün senin izini / Ağaçtan ağaca / Caddeden caddeye / Süren serçeler / Tanrı bilir ne gördülerse / Artık sesleri çıkmıyor” (50)
İslami duyarlık içerisinde yıllardır yoluna devam eden ve İslami edebiyatın yüz akı olan Yedi İklim Dergisi’ne, bundan böyle de çeşitli, nitelikli ve hayırlı bir yayın dönemi sürdürmesini O’ndan niyaz ederiz…
Haydi, hayırlı okumalara olsun...