Yaşı Yetmiş İşi Bitmemiş Olanlara

Mahmut Topta, Yazdı;

Yaşı Yetmiş İşi Bitmemiş Olanlara

Bir şiir okudum; uzun süre üzerinde durdum ve şairini bulmaya karar verdim.
İnternetten yaşadığı şehri öğrendim.
Ama şiirinden o şairin o şehirden olmadığını
anladım.

Hani portakalı satan adam “Erzurum, Erzurum” diye bağırsa kimse inanmaz.
Çünkü portakal Erzurum’da bitmez.

Bu şairin şiirinde geçen yepyeni mazmunlar var. Boz bulanık sel suyu gibi akıyor.
Bu coşku, bu deli akış, bu yeni buluşlar, o şehirde bitmez.
Biraz uyanık olduğunu zannettiğim bir imama “Bu şairi bul” dedim.
İki ay geçti, cevap gelmedi.

Ben telefon edince “Aradım, buldum ama ‘Değmez’ dedim ve sana telefon etmedim” dedi.
Bir başka esnaftan arkadaşa telefon ettim buldu, telefonunu gönderdi ve konuştuktan sonraki aylarda görüştük, arkadaş olduk ve dostane ilişkilerimizi devam ettiriyoruz.
İlkokul, ortaöğretim ve yüksek okul döneminde tanıştığım arkadaşlarla temasımız bir şekilde devam ediyor.

WhatsApp’tan takip etme yerine görüşme ve konuşmayla dostluğu devam ettirmeyi tercih ettiğimden, WhatsApp’ı iyi kullanamadığımı biliyorum ama konferans için gittiğim her şehirdeki dostlarımı haberdar edip bir arada birkaç saat geçirerek yaptıkları hayırlı hizmetleri öğrenip, başka yerlerde onları örnek vererek, “Sizler de yapabilirsiniz” diyorum.

İmam-hatip, İslam Enstitüsü, Haseki Yüksek Eğitim Merkezi’nden arkadaşlarımın çoğunluğunun yaşları yetmişi geçtiğinden, hemen her hafta bir arkadaşımızın vefat haberini okuyor ve arkadaşlarımın hemen bir cüz paylaşarak hatim yaptıklarını da okuyorum.

Bu yetmiş yıllık olgunluğu, alınlarındaki kırışıklara kaydeden, yürüyüşünde, oturuşunda, kullandığı kelimelerde dengeli hareket eden bu arkadaşlarıma bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
Cami önünde namaz vaktini beklerken, cemaatten hiçbirinin cahilliğini ortaya çıkaracak söz ve davranışlardan kaçınarak, o gün bir Müslüman’ın yapması gereken bir maddeyi orada tatlı bir sohbet havasında verivermelerini,

Yaz günlerinde ikindi namazından sonra bir gün gençlerin derneklerinde bir çay içmelerini, ikinci gün yaşlıların dernek veya kahvehanelerinde bir çay bahane etmelerini,

Şehirde bulunan dernekler arasında sağcı-solcu ayırımı yapmadan, o güne kadar dernek hakkında edindikleri kötü bilgileri de kapı dışında bırakmalarını,

Şehirde hangi bilim dalında olursa olsun, öne çıkmış insanları ziyaret ederken önyargıları yine kapı dışında bırakmalarını,

Çünkü hangi bilim dalı olursa olsun, “Bütün İlimler İslamidir” (Benim konferans kitabımın adıdır) diyerek insana ve bildiği bilgilere saygı gösterilmesi gerektiğini,
Fizik, kimya, biyoloji, dağ bilimleri, deniz bilimleri, orman bilimleri, maden bilimleri, gökyüzü bilimleri... ne okuyor, ne okutuyor?

Rabbimizin yarattığı tabiat kanunlarını okuyup okutuyorlar.
Ama “Doğa yaptı” diyorsa!

Sen de yolunu kaybetmiş çocuğa yol gösterdiğin gibi, ona da doğayı yaratan Rabbini öğretivereceksin.
Hemen kabul etmesini bekleme.
12 Mart 1971 muhtırasında hapse atılan bir komünisti, hapishanede ziyaret etmiştim, yeni yeni selamını almaya başladım.

Kelimeler, cümleler en dayanıklı çekirdekler gibidirler.
Bazen anında çiçeğe dönüşür, bazen çorak gönülde kırk yıl sonra çürümeden durur ve çiçeklenir.
Kendinize muhalif gördüğünüz insanları ziyaret ettikten sonra başka yerlerde onun hakkında hoş olmayan cümleleriniz doğru bile olsa anlatmayınız.

Onların yanlışa sarılmış doğru cümlelerini başka yerlerde anlatın ve onun adını vererek anlatın. Faydasını göreceksiniz.

Daha önce “Şekerci hoca” diye yazdığım öğretmen, 1940’lı yıllarda ilkokul çocuklarına şeker vererek Allah’ın yokluğunu anlatan birini buldum, arkadaş oldum ve 85 yaşında ilk Cuma namazını beraber kıldıktan ve bir de umre yaptıktan sonra vefat etti. Allah yardımcımız olsun.