Tarih: 24.01.2020 11:51

Yasayla kalbe sevgi yerleştirilemez

Facebook Twitter Linked-in

Toplumsal düzenin sağlanmasında yasaların önemli bir yeri olduğunu biliyorum ve bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Ama hayatın her alanını sadece yasalarla düzenleyerek, haksızlıkları ve sevgisizlikleri yok edeceğiz diye düşünürseniz kendinizi aldatırsınız. Bu bakımdan toplumsal düzeni sağlayan kurumlar içinde inanç değerlerinin ve toplumun yüzyıllardan bu yana gelen bir takım örf ve adetlerinin önemli yeri vardır. Eğer inanç değerlerini yıllar boyu bir kenara itmiş, hatta toplumdaki geri kalmışlığın ve sevgisizliğin sebebi olarak dini değerleri göstermiş, onun yerine Batı değerlerini yerleştirmeye çalışmışsanız bugün gelinen noktada insanların birbirlerine karşı tavırlarında sevgisizliği hâkim kılmışsanız, bir başka ifadeyle hayatı sadece maddi değerlerden ibaret kılmış, insanları en değerli şeyin madde olduğu noktasına getirmişseniz, bunun da ötesinde toplumda gerek insanlar arası gerek insan-hayvanlar arası ilişkileri sevgiden uzaklaştırmışsanız bilin ki bu iş sadece hukuki düzenlemelerle düzene kavuşturulamaz. Kısacası, hayvan haklarını korumakta tek ölçü çıkartılacak yasalar olmuş ise bilesiniz ki yasalar yeterli olmaz.

Unutulmasın ki, yasalar kalplere sevgi yerleştirme vasıtası değildir, olamaz. Bunun için toplumda nerede bir aksaklık varsa, öncelikli olarak insanların kalbine insan ve hayvan sevgisini, bir başka ifadeyle canlıya karşı sevgi duygusunun yerleştirilmesi gerekiyor. Tüm bunları söylerken Meclis’te önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi beklenen hayvan hakları yasasına karşı bir tavır sergiliyor değilim. Ancak, çocukluk yıllarımda memleketimde kedi, köpek, tavuk, at, eşek, inek ve manda gibi hayvanlarla iç içe geçen günlerimi düşünüyorum da hayvan düşmanlığı gibi bir duyguya yer yoktu. Çocuklar ya da büyükler çevrelerindeki hayvanlara sahip çıkarlardı. Hayvanlar insanların hayatlarının vazgeçilmez bir parçasıydı. Oralardan çıkıp büyük şehirlere geldikten sonra hayatımızdan uzaklaşmaya başladılar. Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte öncelikli olarak büyük şehirlerin yaşam tarzı ister istemez ağır ağır hayvanları hayatımızdan uzaklaştırdı. Apartmanlarda artık kedi, köpek beslemek bile zorlaştı. Hatta hayvanların cezalandırılması gibi olmaya başladı.

Şehirleşmenin getirdiği bir başka husus ise hayvanlara karşı sevginin yerini korku almaya başladı. Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte çevreden gelen hayvanlarla temas kurmanın hastalıklara yol açacağı telkinleri de bunda etkili oldu. Kısacası, çocuklar şehirlerde hayvanlara karşı sevgi değil, korku duymaya başladılar. Böyle olunca hayvanları korumak adına çıkartılacak yasalar insanların kalbindeki bu korkunun yerine sevgiyi nasıl koyacak?

Derdim sadece havan hakları üzerinde durmak değil. Çocuk hakları, kadın hakları gibi toplumu parçalara ayırarak yapılacak düzenlemelerde yüreklerimizdeki öfkeyi sevgiye dönüştürecek değildir. Bu bakımdan toplumda işlenen kadın cinayetlerini ya da havanlara karşı gösterilen tepkileri yasalarla yok edemezsiniz, edemiyoruz. O zaman öncelikli olarak inanç değerlerimize sahip çıkarak canlıları Allah’ın yarattıkları olarak görüp onlara bu sebepten sevgiyle yaklaşmayı öğrenmemiz, bir diğer ifadeyle yüreklerimizle sevgi tomurcukları oluşturacak adımlar atmamız gerekiyor. Bunun da yasa çıkarmak kadar kolay olmadığını biliyorum. Bu sebeple de zor ile uğraşmak yerine sorunlara yasayla çözüm bulmak gibi bir yola giriyoruz. Tekrar belirteyim ki toplumsal düzeni sağlamak için yasal düzenlemeler çok önemlidir ama önce kendimize gelmemiz, hayatımızdan söküp attığımız manevi değerlerin yerine koyduğumuz maddi bir takım ölçülerle gerekli sonucu alamayacağımızı görmek durumundayız. Kısacası toplum düzenini sağlayacak manevi değerleri ihmal ederek istenen sonucu almak mümkün olmayacaktır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —