Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Mayıs 2019 tarihinde, Yargı sisteminde devrim olarak nitelenen “Yargı Reformu Strateji Belgesini” kamuoyuna açıklamıştı. Bu belgedeki hedeflerin uygulamaya geçebilmesi, onlarca kanunda değişiklik yapılmasını, bunun için de kamuoyunda yeterince tartışılmasını olgunlaşmasını gerektiriyordu. Kamuoyunda tartışmalar devam ederken meclis tatile girdi, değişiklik önerileri yeni yasama dönemine ertelendi. Hükümet, Meclisin açılmasından bir hafta önce, 39 maddeden oluşan birinci yargı paketini hazırlayıp kamuoyuna, siyasi partilere ve meclise sundu. Meclis komisyonlarında kabul edilen maddeler genel kurula sunuldu. Meclis komisyonlarında görüşüldükten sonra genel kurula geldi, 16 Ekim 2019 tarihinde maddelerin tümü oylamaya sunuldu ve kabul edilerek kabul edildi. 7188 sayılı kanun, 24.10.2019 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yargı Reformu Strateji Belgesinde (YRSB) belirlenen hedeflerin bir kısmının kanunlaşması, diğer amaçların da yakın bir gelecekte ete kemiğe bürüneceğini, belirlenen hedeflerin uygulamaya konulacağını gösteriyor. 24.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 1.Yargı paketinin ve bundan sonra meclis gündemine gelecek yargı paketlerinin ne anlama geldiğini, bu paketlerin hareket noktasını, bakış açısını, Türkiye’de yargının sorunlarını çözüp çözemeyeceği üzerinde durmamız, artılarını ve eksilerini tartışmamız gerekiyor.
Yargı Reformu Strateji Belgesi ne zaman hazırlandı?
Yargı Paketi Strateji Belgesinin hazırlıkları, AB ortaklık müzakerelerinden bugüne uzun bir geçmişe dayanıyor. Türkiye’nin AB ortaklık müzakerelerinin başlamasıyla, fasıllar açılmaya, bu fasıllarda belirlenen alanlarda, mevzuatımız taranıyor, uyum paketleriyle AB kriterlerine uyumlu hale getiriliyordu. Ak Parti’nin iktidara gelmesi, AB ülkelerini rahatsız etti, gerginlikler artmaya başladı. Fasılların açılması ertelendi, uzum süre açılmadı. Yargı ile ilgili fasıl açılmadığı halde, hükümet yargı alanında önemli değişiklikler yaptı. 2004 yılında, ceza mevzuatını, temel kanunları (ceza kanununu, ceza muhakemesi kanununu, ceza infaz kanununu, vs.) baştan sona yeniledi. Terörle mücadele kanununda kapsamlı değişiklikler yaptı. AB kriterlerine uyumlu hale getirdi. 15 Temmuz darbe teşebbüsü, AB ortaklık müzakereleri açısından kırılma noktası oldu. Darbenin başarılı olacağını uman AB büyük hayal kırıklığı yaşadı. Türkiye’den kaçan darbecileri himaye etmeleriyle ipler iyice koptu. AB’nin önde gelen ülkeleri, Türkiye’nin AB üyesi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını ifade etmeye başladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin AB ortaklık müzakerelerinin askıya alınması kararına, “AB kriterleri olmazsa Ankara kriterleriyle yolumuza devam ederiz” diye cevap vermişti. Açıklanan YRSB’ni “Ankara kriterleri” olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
Yargı Reformu Strateji Belgesi
24.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 1.Yargı Paketi, 30 Mayıs 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanan YRSB’ne dayandığından, kanunlaşan reform paketinden önce, bu ana belgede belirlenen amaçları, bu amaçların gerçekleşmeye yönelik araçlara göz atmamız gerekiyor. YRSB iki kısımdan meydana geliyor.
Belgenin birinci kısmı, Giriş (1-6), Hak ve özgürlüklere ilişkin temel perspektif (7-18), Avrupa Birliği perspektifi (19-24), Adalet sisteminin işleyişine ilişkin perspektif (25-35), İkinci yargı reformu (2015 tarihli) belgesinin değerlendirilmesi (36-66), Belgenin hazırlık süreci (67-70), Kapsam (71-73), İzleme ve Değerlendirme (74-75), bölümlerinden oluşuyor.
Belgenin ikinci kısmı, 9 amaçtan ve bu amacı gerçekleştirmeye yönelik 63 hedef ve 256 eylemden oluşuyor. Bu bölümün başında, güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi için, insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimi kolaylaştırılası, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması, gibi ilkelerin ve değerlerin esas alındığı belirtiliyor.
1.Amaç: Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, (İfade özgürlüğünün genişletilmesi, AYM’nin ihlal kararlarına yeniden yargılama yolu açılması, Hakimlere ve savcılara insan hakları eğitimi verilmesi) 2.Amaç: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, (1.1 Atama ve terfilerde liyakate önem, 2.2. Hakimlere coğrafi teminat, 2.3 Yargı etiğini güçlendirme, 2.4 Mevzuatın hazırlanmasında ilgilileri sürece dahil etme) 3.Amaç: İnsan kaynaklarının nicelik ve niteliğini artırma, (3.1 Hukuk eğitiminin niteliğini artırma, eğitim süresi ve başarı sıralamasında düzenleme, 3.2 Hukuk mesleklerine giriş sınavı, 3.3 Hakim ve Savcı yardımcılığı, 3.4 Mesleğe giriş ve meslek içi eğitimin geliştirilmesi)
4.Amaç: Performans ve verimliliği artırma, (4.1 HSK’da takip ve ölçüm merkezi kurma, 4.2 Yargılamada hedef süre, 4.3 (Çevre, İmar, Enerji gibi) Yeni ihtisas mahkemeleri, 4.4 İstinaf mahkeme sayısını artırma, 4.5 Bilirkişiliğin etkinlik ve verimliliğini artırma, 4.6 Elektronik tebligatı yaygınlaştırma, 4.7 Adliye olmayan yerlerde, havaalanlarında SEGBİS kurma) 5.Amaç: Savunma hakkının etkin kullanımı, (5.1 Avukatlığa girişte, hukuk mesleğine giriş sınavı, 5.2 Bazı davalarda zorunlu avukatlık, Bilgi belge temininde kolaylık, 5.3 Belli bir süre avukatlık yapanlara hususi damgalı pasaport (yeşil pasaport) verilmesi) 6.Amaç: Adalete erişimi kolaylaştırma ve adalet hizmetlerinden memnuniyeti artırma, (6.1 Dava, istinaf, temyiz sürelerini yeknesak hale getirme, 6.2 Adli yardımı güçlendirme, engelli, kadın, yaşlı, yabancı, adalete erişimi güçlendirme, 6.11 Tanıklığı zorlaştıran uygulamaları kaldırma, adliyelerde tanık odaları)
7.Amaç: Ceza adaletinin etkinliğini artırma, (7.1 Kovuşturma öncesi çözüm araçlarını güçlendirme, savcının takdir alanını genişletme, bazı suçları anlaşmayla sonuçlandırma, kovuşturma mecburiyeti ilkesini esnetme, 7.2 Suç ve yaptırım dengesini gözden geçirme, HAGB’nı gözden geçirme, şiddet içermeyen bazı suçlarda, kadın ve yaşlılar için evde infaz uygulaması, bazı fiilleri suç olmaktan çıkarma, 7.3 Mahkemelerin görev alanlarını yeniden düzenleme, Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevine giren bazı suçlarda basit yargılama usulü, 7.4 Denetimli serbestlikte elektronik kelepçe, hükümlü ve tutuklulara, yakınlarıyla görüntülü görüşme, 7.6 Koşullu salıvermede iyileştirme, 7.7 Adli sicil arşiv kayıtlarını kendiliğinden silme, 7.8 Bilişim suçları (siber suçlar) soruşturma ve kovuşturmanın etkinliğini artırma, makul sürede yargılama) 8.Amaç: Hukuk Yargılaması ve İdari Yargılamada sadeleştirme, etkinliği artırma, (8.1 Hukuk yargılamasında basitleştirme, 8.4 Nöbetçi Noter uygulaması) 9.Amaç: Alternatif çözüm yöntemlerini yaygınlaştırma, (Arabuluculuk sistemini yaygınlaştırma), YRSB’nin ana başlıkları olarak dikkat çekiyor.
YRSB’nin giriş kısmında, bu belgenin, AB değerlerini esas aldığı, bu çerçevede hazırlanan 2015 yılında açıklanan yargı reformu paketinin devamı niteliğinde olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin böylesine önemli bir reform belgesinde “AB değerlerine” vurgu yapması, AB ile köprülerin atılmadığını, AB’ne üyelik umutlarının devam ettiğini gösteriyor. AB’nin ortaklarının açıklamaları dikkate alındığında, böyle bir ihtimal olmasa dahi, Ak Parti’nin 2002 yılından itibaren gerçekleştirdiği reformlara sahip çıkması büyük önem taşıyor.
Yargı sistemini 15 Temmuz darbe teşebbüsü mü bozdu?
15 Temmuz darbe teşebbüsü, onlarca yıldır devletin kılcal damarlarına sızan bir örgütün (FETÖ’nün), kamu kurumlarını ele geçirdiğini ortaya çıkardı. Generallerin yarısından fazlasının bu örgütle irtibatı tespit edildi. Bu örgütün, Emniyet teşkilatında örgütlendiği ortaya çıktı. Yargı mensuplarının yarıya yakını, FETÖ ile iltisakı irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edildi. Bunların yerine, 25-30 yaşlarında yeni mezun gençler alındı. Tecrübe eksikliği (doğal olarak) şikayetlere neden oldu. Muhalefet cephesi, bu şikayetler üzerinden yargıyı hedef tahtasına oturttu. Yargıya olan güvenin kaybolduğunu, dibe vurduğunu, yargının emir ve talimatla hareket eder hale geldiğini dile getirmeye başladı. Genç hakim ve savcıların tecrübesizlikten kaynaklanan bireysel hatalarını bir kenara not ederek, şunu sormamız gerekiyor. Yargı iyi işleyen bir kurumdu da, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra (FETÖ’cüler ihraç edildikten sonra) mı, işlemez hale geldi? Daha açık bir şekilde ifade edelim. Yargı, FETÖ’cü hakim ve savcıların görev yaptığı dönemde yargı çok iyiydi de, onlar tasfiye edildikten sonra mı çok kötü oldu? Bu sorunun cevabını hepimiz iyi biliyoruz. Türkiye’de yargı, 2010 yılına kadar askeri vesayetin, 2010-2014 tarihleri arasında da FETÖ vesayetinin elindeydi. Yargı, küresel güçlerin, en önemli aparatlarından biriydi. 24 milyon kişinin mağduriyetine sebep olan 28 Şubat darbesi “askeri vesayetin”, 2007 yılından itibaren yargıdaki kumpaslar da “FETÖ vesayetinin” eseriydi. Hiç kimse, okyanuslar ötesinden veya başka devletlerden gelen emir ve talimatlarla karar veren bir yargının daha iyi olduğunu söyleyemez. Yargı 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra “vesayetten” kurtuldu. Yargıda hatalı kararlar 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce çok daha fazlaydı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yargı bürokrasisinde hakimiyetini kaybeden küresel güçlerin rahatsızlıkları anlaşılabilir ise de, Türkiye içinden yargıya yönelik eleştirilerin senkronize bir şekilde ve yüksek dozda ifade edilmesi garip bir duruma işaret ediyor. Yargının vesayet altında olduğu dönemler, yargının en kötü dönemleridir. Devlet ve millet için, bundan daha kötüsü olamaz. Vesayet dönemlerinde yargının nasıl işlediğini, siyasi partileri nasıl kapattığını, kanunları nasıl iptal ettiğini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını iki mısra şiir yüzünden ömür boyu siyasi yasaklı hale getirdiğini, 28 Şubat zulmünü protesto edenleri cezaevlerine tıktığını, katsayı rezaletine, başörtü yasağına göz yumduğunu hepimiz biliyoruz. Bu arada vatandaşların davalarının sürüncemede bırakıldığını, birçoğunun zamanaşımına uğradığını, önemli kişiler kurtarılırken, ayak bağı olacak kişilerin cezaevlerine tıkıldığını biliyoruz. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yeni bir sayfa açıldı, beyinlerini ve vicdanlarını küresel güçlere, küresel güçlerin taşeronu olan örgütlere kiraya veren hakim ve savcıların yerine istihdam edilen genç hakim ve savcıları değerlendirebilmek için en az on yıl beklememiz gerekiyor.
Yargının hatası yok mu?
Türkiye’de yargının 2010 yılına kadar askeri vesayetin, 2010-2014 tarihleri arasında FETÖ vesayetinde olması, 2014 tarihinden 15 Temmuz 2016 tarihine kadar, birçok mahkemede etkinliğinin devam etmesi, örgüt mensubu hakim ve savcıların yargıdan 15 Temmuz’dan sonra tasfiye edilmesi, Yargının “15 Temmuz’dan sonra temizlendiği ve bu tarihten sonra verdiği kararların hukuka uygun hale geldiği” anlamına gelmiyor. Türkiye’de Yargının, 1950 yılından 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar vesayet altında olması, bu kurumda derin yaralar açmıştır. Meslekten atılma korkusu, hakim ve savcıların özgüvenini yok etmiş, görev yaptıkları dönemde, (çoğu gönüllü bir kısmı da gönülsüz olarak), vesayetin beklentilerine uygun kararlar vermeyi tercih etmiştir. Halen hakim ve savcıların üçte ikisi, vesayet döneminde görev yapanlardan oluşuyor. Bilinçaltına yerleşen korkular, hakim ve savcıları etkilemeye devam ediyor. İktidarla çatışmak istemiyor, iktidarın değişme ihtimaline binaen, yargıladıkları kişilerin husumetine maruz kalmamak için sorumluluk almaktan kaçıyor. Büyük çoğunluğu “yargı geleneğini” devam ettiriyor. Şikayet ettiğimiz, tutuklama, ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik uygulamalar, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yıllarca uzaması, vs, bu gelenekten kaynaklanıyor. AB uyum yasalarıyla yargı sisteminde önemli iyileştirmeler yapılmış olsa da, yargının evrensel standartlara ulaşabilmesi köklü reformla gerektiriyor.
Bu arada, küresel güçlerin ve taşeronlarının Türkiye’ye yönelik çok yönlü saldırılarını, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını da göz ardı etmemek gerekiyor. FETÖ ve PKK mensuplarının, destekçilerinin, algı operasyonları ve tezviratları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Esasen, terör örgütünü övme, devletin hükmi şahsiyetini, devletin erklerini, kamu kurumlarını aşağılama, cebir ve şiddete davet, demokratik ülkelerin hepsinde ifade özgürlüğü olarak kabul görmüyor. Türkiye’nin, ülke içinde ve sınır ötesinde terörle mücadelesi devam ederken, hükümetin, Terör örgütü mensuplarının ve destekçilerinin hareket alanını genişleten böyle bir yargı reformu paketini hazırlayıp, meclise getirmesi, ilginç bir durumdur. AB uyum yasaları kapsamında yapılan değişikliklerden sonra hakim ve savcıların, bu hedefleri daha da ileri götürmesi beklenirdi. Ancak yargı, değişiklik yapılmayan alanlarda eski alışkanlıklarını devam ettirdi. Bu da, sorun olan her alanda değişiklik yapılması gereğini ortaya çıkardı. YRSB, yargıdaki sorunların teşhisine, bu sorunları giderecek araçlara yönelik bir belgedir. Birinci yargı reformu paketiyle, bu sorunların bir kısmı düzeltilmiş olacak.
Yürürlüğe giren birinci yargı paketinde neler var?
TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe giren birinci yargı paketi, YRSB’nde çerçevesi çizilen amaçların bir kısmını içeriyor. Bu belgede belirlenen amaçların, bu paketi takip eden 4 veya 5 reform paketiyle uygulamaya konulması hedefleniyor. 7188 sayılı kanunla, 15 yasada değişiklik yapan birinci yargı reformu paketiyle önemli değişiklikler yapıldı. Şimdi bu değişikliklerin neler getirdiğini özetlemeye çalışalım.
Avukatlara yeşil pasaport: (5682 sayılı Pasaport Kanununun, 14.maddesinde yapılan değişiklikle) meslekte 15 yılını dolduran avukatlar, eş ve çocukları hususi damgalı pasaport (yeşil pasaport) alabilecek. OHAL mağdurlarına pasaport: (5682 sayılı Kanuna eklenen ek madde ile) “OHAL kapsamında KHK ile pasaportları iptal edilenler ve pasaport verilmeyecek olanlardan, adli soruşturma veya kovuşturma bulunmayanlara, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilenlere, mahkumiyet kararı bulunanlardan cezası tümüyle infaz edilenlere veya ertelenenlere, kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre pasaport verilebilecek. i(5682 sayılı Pasaport Kanunu, Ek 7.Madde)
Hukuk mesleklerine giriş sınavı: (1136 sayılı Avukatlık Kanunu 16.maddede yapılan değişiklikle) 01/08/2019 tarihinden sonra Yüksek Öğretim kurumlarına kayıt yaptıran hukuk fakültesi mezunları, hakim, savcı, avukat veya noter olabilmek için merkezi bir sınava girip, bu sınavdan, yüz üzerinden 70 puan alması gerekiyor. Sınav (yılda en az 1 defa) yapılacak, sınavın nasıl yapılacağı hususu HSK, YÖK, TBB, TNB (Türkiye Noterler Birliği)’nin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenecek. Mülakat uygulaması: (2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu 9/A maddesinde yapılan değişiklikle) Sürekli tartışma konusu yapılan mülakat uygulaması, objektif kriterlere bağlanıyor. “Adalet Bakan yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürleri ile HSK Genel Sekreteri ve Türkiye Adalet Akademisi Danışma Kurulundan seçilen bir kişi olmak üzere toplam yedi üyeden oluşur.”
Eleştiriler suç olmayacak: (3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu 7.madde 2.fıkrasına eklenen), “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” cümlesi eklenerek, ifade özgürlüğünün alanı genişletiliyor.
Aile Mahkemeleri: (4787 sayılı Aile Mahkemeleri Kanunu, 5.maddede yapılan değişiklikle), Aile mahkemeleri, Adalet Bakanlığı’nın, evli, otuz yaşını doldurmuş ve aile sorunları alanında lisansüstü eğitim yapmış olan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılardan yararlanabilecek.
Ön ödemeye üç taksit: (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 75.maddesine eklenen hüküm ile) Ön ödeme cezalarına üç taksit imkanı getiriliyor. CMK kayıtlarına iki kat ceza: (TCK 136.maddesinde yapılan değişiklikle) CMK kapsamında kayda alınan beyan ve görüntüleri ele geçiren, başkasına veren yayan) 2 yıldan 4 yıla kadar hapis olan bu suçun cezası iki kat artırılıyor.
Tutuklamaya sınırlama: (CMK 102.maddesinde yapılan değişiklikle), “Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde bir yılı geçemeyecek. TCK, 2.Kitap, 4.Kısım, 4., 5., 6., ve 7.Bölüm, TMK kapsamına giren ve toplu işlenen suçlar bakımından en çok 1,5 yıl (+ 6 ay uzatma) olacak. Bu süre 15 yaşını doldurmayan çocuklar için yarı oranında, 18 yaşını doldurmayan çocuklar için dörtte üç oranında uygulanacak.
Savcılara takdir hakkı: (CMK 171.maddede 2.fıkrasında yapılan değişiklikle) Savcılar, üst sınırı 3 yılı geçmeyen suçlarda (bazı suç tipleri hariç), failin Cumhuriyet Savcısı tarafından belirlenen zararı 10 gün içinde ödemesi şartıyla 5 yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebilecek. İddianamenin iadesi: (CMK 174.maddesine eklenen hükümlerle) İddianamenin iadesinin kapsamı genişletiliyor.
Mağdura devlet desteği: (CMK 234.maddeye eklenen 4.fıkra ile), “Soruşturma veya kovuşturma evresinde, dava nakli veya adlî tıp işlemleri nedeniyle yerleşim yeri dışında bir yere gitme zorunluluğu doğması halinde mağdurun yapmış olduğu konaklama, iaşe ve ulaşım giderleri, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacak. Mağdur ve tanıklara koruma: (CMK 236.maddesine eklenen, 4, 5, 6, 7.fıkralar ile, 01.09.2020 tarihinden itibaren), bekleme odaları, sanıkla yüz yüze gelmesinde sakınca bulunan mağdur ve çocukların ifadeleri özel ortamda uzmanlar aracılığıyla alınacak.
Seri muhakeme: (CMK 250.maddesine eklenen hükümle, 01.01.2020 tarihinden itibaren), “Seri Muhakeme Usulü” getiriliyor. Bu maddede sayılan suçlarla ilgili kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemediği takdirde, Şüphelinin savcının teklifini kabul etmesi halinde, “seri yargılama” yapılması öngörülüyor. Basit yargılama: (CMK 251.maddesine eklenen hükümle), “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verebilecek. CMK 252.maddeye göre, sanık itiraz ederse, mahkeme duruşma açıp, yargılama yapacak. Uzlaştırma: (CMK 253.maddesine eklenen hükümle), 5. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi), 7. Güveni kötüye kullanma (madde 155), 9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165), suçları da uzlaştırma kapsamına alınıyor.
İstinaf mahkemesi kararlarına Temyiz yolu: (CMK 286.maddede yapılan değişiklikle), 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçen Bölge Adliye Mahkemelerinin bazı suçlar için vermiş olduğu kararlar kesin nitelikte olduğundan, taraflar, Yargıtay’a başvuramıyordu. Bu değişiklikle, İstinaf Mahkemesi kararıyla kesinleşmiş (30 bin civarında) kararlardan, “1.Hakaret (madde 125, üçüncü fıkra), 2.Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (madde 213), 3.Suç işlemeye tahrik (madde 214), 4.Suçu ve suçluyu övme (madde 215), 5.Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (madde 216), 6.Kanunlara uymamaya tahrik (madde 217), 7.Cumhurbaşkanına hakaret (madde 299), 8.Devletin egemenlik alametlerini aşağılama (madde 300), 9.Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama (madde 301), 10.Silâhlı örgüt (madde 314), 11.Halkı askerlikten soğutma (madde 318), suçları, b)-Terörle Mücadele Kanunu 6.maddesi ikinci ve dördüncü fıkrası ile 7.maddesi ikinci fıkrasında yer alan suçlar, c)-Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrası, 31 inci maddesi ve 32.maddesinde yer alan suçlar” için Yargıtay’a başvurulabilecek.
İnternete erişim: CMK 8.maddede yapılan değişiklikle, erişimin engellenmesi kararları, web sitesinin tamamına değil, “ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) verilecek.
Bu değişiklikler ne anlama geliyor?
YRSB’ndeki amaçların bir kısmının Kanun teklifi haline getirilerek meclise sevk edilmesi ve kısa süre içinde yasalaşması, hükümetin, bu belgedeki hedefleri uygulamaya koymadaki kararlılığını gösteriyor. Kanunlaşan yargı paketini, başka paketler takip edecek. Birinci yargı paketine konulan düzenlemelere bakıldığında, bundan sonra hazırlanacak yargı reformu paketlerinde, genel kabul gören düzenlemelere öncelik verileceğini söyleyebiliriz.
Muhalefet cephesi, Yargı reformunun göz boyamaya yönelik olduğunu, önemli bir değişiklik getirmediğini söylüyor. Mevcut sistemden şikayet ettikleri halde, (Genel Kurulda kabul edilmese bile) tek bir kanun tekliflerinin olmaması, statükoyu korumaya çalışmaları, samimi olmadıklarını gösteriyor. Başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkmalarına rağmen, referandumda kabul edilmesinden sonra genel ve yerel seçim sonuçlarına bakarak bu konuyu bir daha gündeme getirmemeleri, ilkesel bir duruşlarının olmadığını, pragmatizmi esas aldıklarını gösteriyor. Türkiye’de muhalefet cephesinin eleştirileri, (diğer ülkelerdeki gibi) yapıcı ve yön gösterici bir nitelik taşımıyor. Hükümetin icraatlarına kuşkuyla yaklaşan bir kesim, kağıt üzerinde yapılan değişikliklerin önem taşımadığını, bu düzenlemeler uygulamaya dönüşüp dönüşmeyeceğini beklemek gerektiğini, sonuçlarını görmeden değerlendirme yapmanın erken olduğunu söylüyor. Bir kesim de yargı reformu paketini, derin bir yaranın üzerine yapıştırılan “yara bandı” olarak niteliyor. Adalet Bakanlığı ise, toplumun bütün kesimlerine ulaşarak, topladıkları görüşleri süzgeçten geçirerek hazırladıkları YRSB’ni, bugüne kadar yapılan en kapsamlı yargı reformu olarak niteliyor.
Gerek YRSB’nde ve gerekse 1.yargı reformu paketinde, çok önemli değişiklikler olduğunun altını çizerek, YRSB’ndeki amaçların tamamı ete kemiğe büründüğünde, yargı sisteminde çok önemli sonuçları olacak. Türkiye genelinde yirmi milyonu aşan dava sayısı üçte birlere kadar düşecek. Ortalama 3-5 yıl süren dava süresi, 1-3 yıla düşecek. Bazı davalar (seri muhakeme ile) birkaç ay içinde sonuçlanacak. Yargılama hızlanacak. Yüz binlerce soruşturma dosyası, soruşturma aşamasında, uzlaşma yoluyla, mağdurun zararının giderilmesi ve adli para cezasını ödemesi şartıyla, kamu davasına dönüşmeden kapatılacak. Soruşturma aşamasında uzun tutuklama süreleri kısalacak. Tutuklama sürelerine sınırlama getirildiği için soruşturma ve kovuşturma süreleri kısalacak. Davaların büyük çoğunluğu, mahkemeler tarafından açıklanan hedef süreler içinde tamamlanacak. Hukuk uyuşmazlıklarında da, arabulucu sisteminin güçlendirilmesiyle, davaya dönüşmeden sonuçlanacak.
YRSB’nin yargılama süreçlerine olumlu katkılarına rağmen, önemli eksiklikleri de barındırıyor. En önemli eksikliği, adli istatistikleri (vasıtaları) ön plana alırken, adaleti (amacı) geri plana itmesi. Yargılamanın kısa sürede sonuçlanması, verilecek kararların adil olacağı anlamına gelmiyor. Reform paketi, soruşturma ve kovuşturma süreçlerindeki adli hatalara karşı, olağan itiraz ve temyiz süreçlerini yeterli görüyor. Bu mercilerin hatalarına karşı, etkili bir denetim mekanizması getirmiyor. Mahkemeler arasındaki yorum farkını (eşitsizliği) giderecek bir mekanizmaya da gerek duymuyor. Uyuşmazlıkların yarısının arabuluculuk aşamasında çözümlenmesinin, yargıya güvensizliğin sonucu olduğunu göremiyor. Arabuluculuk sistemini yaygınlaştırmak (dava şartı haline getirmek) yerine, alternatif çözümlere (tahkime) yönelseydi daha isabetli olurdu. Türkiye’de yargıya yönelik eleştirilerin büyük çoğunluğu, FETÖ yargılamalarında, güven veren, objektif kriterlerin tutturulamamış olmasından kaynaklanıyor. YRSB’nde, bu hataları gidermeye yönelik tek bir madde dahi bulunmuyor. FETÖ’nün terör örgütü olarak bilinmediği dönemde bu yapıyla ilişkisi olanlar, (bu yapının değerlerini benimsemeyenler) örgüt mensubu olarak nitelendiriliyor. Bu örgütle mücadelenin alanı genişletildikçe, mağdur sayısı artıyor. İçişleri bakanı Soylu, FETÖ’den 500.000 kişi hakkında soruşturma yapıldığını açıklamıştı. Sadece bu sayı bile, keyfiliğin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Yarım milyon üyesi olan (ve bu sayının her geçen gün artmakta olduğu) bir “terör örgütünden” söz ediyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki asker sayısından fazla bir terör örgütü! Bu sayıyı (aile fertlerini esas alarak) beşle çarptığımızda 2,5 milyon, yakın akrabalarını da eklediğimizde en az 10 milyon kişiden söz ediyoruz. Bu kadar büyük bir kitleyi terör örgütü olarak niteleyen bir yargı sistemini görmezden gelen bir yargı reformu paketinin çare olması beklenemez.
Ceza yargılaması, bir çuval pirincin içindeki beyaz taşları ayıklama faaliyetidir. Sadece yürürlükteki kurullar uygulansaydı dahi, böylesine devasa bir mağdur kitlesi oluşmazdı. ABD’ye taşeronluk yapan bu alçak ve hain örgütle elbette mücadele edilmeli ve en etkili ve en acımasız bir şekilde mücadele edilmelidir. Ancak faturayı bu örgütün okullarında okuyanlara, yurtlarında kalanlara, bu kurumlarda çalışanlara kesmek, tam da bu örgütün istediği bir sonuçtur. 15 Temmuz darbe teşebbüsünü takiben, toplumun her kesiminden yargıya yönelik şikayetler artmaya başladı. Yargıya yönelik eleştirilerin yaygınlaşması üzerine hükümet, tepkileri azaltmak amacıyla “yargı reformu paketi” hazırlamak zorunda kaldı. Hükümetin, YRSB’nde, soruşturma dosyası sayısını, dava sayısını, yargılama sürelerini esas alması, (hükümeti devirmeye çalışan) FETÖ ve PKK yandaşlarının sosyal medyadaki bu örgütlere yönelik destek açıklamalarını, hakaretlerini ifade özgürlüğü kapsamına alması, hükümetin (sosyal medyanın etkisinde kalmadıysa) gerçek sorunu göremediğini gösteriyor. Yargı reformu “adalet idesine” ulaşmak için yapılır. Bunun için, “güçlü bir adalet tasavvuruna” sahip olmak gerekiyor. YRSB’nin ve 1.Reform paketinin yargının bazı kronik sorunlarını çözmede faydalı olacağını kabul etmekle birlikte; yakın bir gelecekte, kavanozun içindeki bala (adalete) ulaşmamız hayli zor görünüyor. (AB’nin desteği olmadan hazırlanan) YRSB, yargı bürokratlarının başyapıtı olarak anılacak, bundan daha iyisini yapamazlardı. STK’larımız sessiz! Hükümet de “benden bu kadar” diyor.