Veliaht Prens bin Selman, dün iki ayrı haberle muhafazakar medyanın gündemindeydi.
Birinde, Kabe´nin çatısına çıkarken görülüyordu. Diğerinde, AB´nin kara listesine dahil olurken...
Kabe´nin geleneksel temizlik etkinliğine, programında olmamasına rağmen sürpriz bir baskınla katılmıştı. Haberlerde, kalabalık bir koruma çemberiyle gelerek Müslümanların ibadetini engellediği belirtiliyordu. Bir de, devam eden inşaat çalışmalarını denetlemek için Beytullah´ın çatısına çıkma ´küstahlığı´na dikkat çekiliyor...
Başka yüksek noktalar dururken neden Allah´ın Evi´nin tepesini seçtiği yadırgatılıyor, kestiği pozların tepki topladığı vurgulanıyordu.
Bir örneği daha var mı, hatırlamıyorum.
Ama Riyad rejiminin, o gün AB´nin kara listesine alınmasıyla ilgisi olabilir.
Suud Krallığı, terörün finansmanı ve kara parayla mücadelede yetersiz kalan ülkeler arasına eklendi. Ve bin Selman, Kabe´nin damında gezdiği görüntülerle kendinden söz ettirdi.
İkisinin aynı güne denk gelmesi, rastlantı eseri olmasa gerek.
Alayıvalayla dizginleri ele geçirmiş, dünyada yankı ve beklenti uyandırmış, ?aranan reformcu bulundu´ algısına oynayarak adını parlatmıştı.
Fakat, Batı dünyasına şirin görünmek için yürüttüğü imaj çalışması, Kaşıkçı cinayetiyle ölümcül bir darbe aldı.
´Ilımlı İslam´ açılımı, hak ve özgürlükte reform vaatleri ve radikal-terörist akımlarla mücadele projesi de bir fiskeyle çöktü şimdi.
AB, terörle mücadelede Yemen, Uganda ve Kuzey Kore gibi ülkelerle aynı hizaya yazdı adını.
Gösterişli reform ve değişim çıkışlarının asılsız bir pazarlama taktiği olduğu anlaşıldı, göstermelik cazibesi yıkıldı, görkemli makyajı döküldü, foyası ortaya çıktı.
Batı´yı kaybedince yüzünü tekrar İslam dünyasına döndü, orayı kurtarmaya yöneliyor.
Ama ters PR faaliyeti için de artık çok geç. Kudret ve ihtişam delisi olarak mimlendi.
Çiğ ve despotça dayatmalarla bu tarafta güvenilirliğini yitirmiş, gözden düşmüş, antipatikleşmişti zaten. Suni göz boyama numaralarıyla toparlaması zor görünüyor.
Yükselen yıldızı çabuk sönmeye yüz tuttu. Cilası, pırıltısı gitmeye görsün, büyüsü bozulmasın zorbanın, gerçek yüzü alttan sırıtıyor, liderlik karizması sevimsizleşiyor birden.
Sempatisiyle birlikte inandırıcılığını da bitirdi, ağzıyla kuş tutsa yitirdiği itibarı geri kazanamaz bir daha.
Terörle mücadelede AB´den aldığı başarısızlık notu, iki dünyada da hüsrana uğradığının, geleceğini kör bir iktidar hırsıyla nasıl yaktığının ilanıdır.
Muhtemelen ?İki Harem-i Şerif´in Hizmetkarı´ ünvanına sığınmak istedi. Ümmetin gözüne girmek, övgüsüne mazhar olmak için yaptığı sürprize bakın. Onu bile yüzüne, gözüne bulaştırdı.
Türkiye ve Katar´la kötü bozuşmasa, yine de tutmazdı bu deneme diyemem gerçi.
Aynı muhafazakar medya, belki o zaman Veliaht Prens yerine AB´ye klişe tepkiler koyabilirdi. Kara listeye alınmasını İslam düşmanlığına, çifte standarda ve ikiyüzlülüğe bağlayabilirdi...
Kutsal toprakların, Mekke ile Medine´nin ?muhafız´ı bir rejimi ve onun adanmış veliahtını hedef alan Haçlı zihniyetinden dem vurabilirlerdi...
İslam´ı terörle yan yana gösteren bir karalama hilesi, küffar oyunu var diye dayanışma çağrıları döşenebilirlerdi damdaki o fotoğrafın altına.
Ne ki bin Selman, o şansını hızlı başlarken tüketti.
Kabe´nin hizmetkarı, ümmetin hamisi pozları, duymak istediği sevgi tezahüratlarıyla karşılanmıyor. Saygısızlığına verilip yuh çekiliyor.
Oysa, denetlediği Kabe´yi genişletme çalışmaları arasında Türkiye´den Gürsoy İnşaat´ın taşıma ve restorasyonunu üstlendiği, Mimar Sinan tasarımı, ecdat yadigarı, 4 asırlık tarihi Osmanlı revakları da var.
Hatta 2015´te, Cumhurbaşkanı´nın bir ziyareti sırasında bana da o revakların üstüne çıkmak, kubbesine tuğla ve harç koyarken hatıra fotoğrafı çektirmek kısmet olmuştu.
Nereden nereye; hoş görünemiyor göze, ne yapsa batıyor şimdi bin Selman.