Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Yanlışlar üzerine kurgulanan Ahi Evran portresi

Prof.Dr. Hayri Kaplan, Tahrif ve Tashih adlı kitabında, Prof.Dr. Mikail Bayram’ın çalışmalarındaki bazı bilgileri tashih ederken, yapılan yanlışlara da ciddi tenkitler yöneltiyor.

Yanlışlar üzerine kurgulanan Ahi Evran portresi

Tarihimizin öne çıkan pek çok şahsiyeti hakkında bilgilerimiz çok sathi ve sınırlı. Bunlardan birisi de 13. Yüzyılda yaşamış Ahi Evran. Onun hakkındaki bilgilerimizin de pek çoğu yayınlanan Tahrif ve Tashih kitabıyla tenkite ve değerlendirmeye tabi tutulmuş.

Tarih araştırmalarında usûl kadar, kaynakların yerli yerince ve kritik edilerek kullanılması büyük önem arz etmektedir. Hiçbir tarih metni tenkitten âri değildir ve ulaşılan her yeni bilgi beraberinde yazan açısından tashihi gerektirir. Bugüne kadar pek çok tarihçinin mevcut bilgileri üzerine inşa ettiği Ahi Evran ve dönemi hakkında pek çok esere imza atan Prof. Dr. Mikail Bayram, çok sınırlı sayıda ilmi tenkite maruz kaldı. Ancak Prof. Dr. Hayri Kaplan tarafından yayımlanan Tahrif ve Tashih -13. Yüzyıl Anadolu Türk-İslam Düşüncesi Üzerine İncelemeler- (Ankara Kalem Neşriyat, 2021, 669 s.) adlı eser bu konu hakkında yazılmış, kapsamlı ve mufassal bir eser özelliği taşıyor.

YANLI BİLGİLERLE YAPILAN TAHRİFLER

Tahrif ve Tashih, Hayri Kaplan, Ankara Kalem Neşriyat Aralık 2021, 672 sayfa.

Tahrif ve Tashih, Hayri Kaplan, Ankara Kalem Neşriyat Aralık 2021, 672 sayfa.

 

Yazar, ömrünün yarım asırlık kısmını Anadolu Selçukluları dönemi ve özelde Ahi Evran’a sarfeden Mikail Bayram’ın takdire muhatap olduğunu belirtirken öte yandan bilgisini, çaba ve gayretini tahrif ve iftiralara dönüştürmesi dolayısıyla tenkit ve tashihe muhtaç olduğunu ifade ediyor. Çalışmasının gerekçesini de yazar şu cümlelerle ifade ediyor: “Bu çalışmada Anadolu Selçukluları son döneminin daha aydınlatılması, o dönemde yaşadığı iddia edilen Ahi Evran ve eserleri hakkında yeni bilgilerin keşfedilmesi adına yapılan yanlışların ve tahriflerin tashih edilmesi, yanlı ve yanıltmaya yönelik bilgilendirmelerin, atılan iftiraların cevabı mahiyetinde Bayram’ın büyük çoğunluğu yazma eserlere dayanan kırk yıllık çalışmasının ürünlerini, çoğu kez yazma eserlere tekrar müracaat ederek irdelemeye çalıştık. Bayram’ın ulaştığı sonuçlarla aynı malzemeden bizim ulaştığımız sonuçlar arasında hayret verici farklılıklar olduğunu görünce, konuya ilgi duyanlarla bunları paylaşmak istedik.” (s.5)

HATALAR SİLSİLESİ

Hayri Kaplan’ın yaklaşık yarım asırdır devam eden yanlışlar silsilesi diye dikkat çektiği yanlışlar Mikail Bayram’ın Ahi Evren Şeyh Nasiru’d-din Mahmud’un Hayatı Çevresi ve Eserleri başlıklı 1975 yılında hazırladığı doktora tezine dayanıyor. Merhum Neşet Çağatay’ın danışmanlığında hazırlanan tez yeni bilgiler, belgelerle bilim camiasına duyurulmuştur. Başta Neşet Çağatay’ın ardından Halil İnalcık’ın, Ahmet Kala’nın, Asger Ahmed’in vd. maruf pek çok tarihçi Mikail Bayram’ın tezini, eserlerini esas alarak Ahi Evran’ı değerlendirmiş.

Yazar kitapta üç temelde Mikail Bayram’ı ve eserlerini tenkit ediyor. İlki eserlerinde yaptığı atıfları, çeviri şeklinde sunulan alıntıları ve tamamını tercüme ettiği eserlerdeki çeviri yanlışlarını, tahrifleri, eksik veya kasıtlı nakilleri, eser, şahıs ve olaylara ilişkin hataları konu ediniyor. İkincisi Ahi Evran’a kesin olarak ait olduğu iddia edilen yazma eserleri inceleyip, bu eserlere dair çıkarımlar konu edinirken, son bölümde ise Ahi Evran’a ait olarak gösterilen 20’ye yakın eser tek tek incelemeye tabi tutulmuş.

AHU EVRAN VE NASRETTİN HOCA

Kitabın ilk bölümünde Mikail Bayram tarafından Ahi Evran’ın nasıl Nasreddin Hocaya dönüştüğü ve bunun hiçbir şekilde mümkün olamayacağı belgelerle ispat edilmiş. Devlet arşivlerinde yer alan ve Mikail Bayram’ın Hace Nasirü’d-din-i Tusi’nin İntihalciliği ve Ahi Evren Hace Nasirü’d-din ile İlgisi isimli eserde atıf yapılan Ocak 1853 tarihli belgede geçen kelimeler yazar tarafından tek tek masaya yatırılarak okunmuş, katibin sehvinden kaynaklı olarak Kırşehri yazılacak kelimenin Akşehir olarak yazıldığı ortaya konulmuş. Belge, Akşehir olarak okunduğu için Bayram eserinde “Nitekim Osmanlı zamanında tutulan kayıtlarda da Akşehir’deki Nasreddin Hoca türbesinde medfun bulunan zatın Ahi Evren Hace (Hoca) Nasirü’d-din olduğu kayıtlıdır.” demektedir. Kaplan da bu iddiayı çürüterek “… aynı varağın bir ön yüzünde diğer arka yüzünde bulunan bu iki yazının aynı tarihte, aynı konuyla, içinde yer alan aynı yer ve aynı şahıs adlarıyla ilgili olup, birinin diğerinin ikinci adımı olduğunu ve daha önemlisi birinin Kırşehri, diğerinin Akşehir Meclis-i Vâlâsı’ndan sadır olan iki ayrı mazbat olmadığını, ikisinin de aynı mazbatadan istifade ile hazırlanan iki yazı olduğunu, ikincisinde geçen “Akşehir’de medfun olan Ahi Evran” ifadesindeki “Akşehir” kelimesinin kâtibin sehvinden kaynaklandığını, doğrusunun “Kırşehri” olması gerektiğini anlamakta zorlanmıyoruz.” (s.27) Belgede adı geçen Kurna Tepesi olan Çanakçı karyesi ve Şeyhlerin de Akşehir’le ilgisinin olmadığını tam tersi Kırşehri’nde yer alan Ahi Evran Zaviyesi ve çevresi kastedildiğini devlet arşivlerinde yer alan farklı belgelerle de destekleyen Kaplan, Bayram’ın bu iddiasının temelsiz olduğunu iddia etmiştir.

KILIÇTAN GEÇİRİLDİLER Mİ

Ahi Evran’ın vefatı meselesi de yine Mikail Bayram’ın temelsiz iddialarına maruz kalmış. Ahi Evran’ın Kırşehir’de başını çektiği isyan sonucu Kırşehir Emiri Nuruddin Caca tarafından öldürüldüğünü ifade eden Bayram, burada da iddiasını bir tek kaynağa dayandırmış. Ancak metnin öncesini ve sonrasını değerlendiren Kaplan buradan şu sonuca varıyor: “Birincisi isyanı bastıran Nuruddin Caca Kırşehir emiridir fakat bu olan Kırşehir’de değil Aksaray’daki Sâlime Kalesinin bulunduğu yerde gerçekleşmiştir.

İkincisi: Aksarayî’nin de kullandığı “o” zamiri, Bayram’ın iddia ettiği gibi Ahi Evran’a değil, Esed Emîr Âhur’a işaret etmektedir.” (Burada adı geçen Emîr Âhur ise II. İzzüddin Keykavus’un adamlarından biridir.)

Burada işlenen hususu cinayet olarak niteleyen Kaplan, bunun devamı olan cinayet örneğini de yine Bayram’ın Ahi Evran ve yanındakilerin öldürülmesi gibi aslen vuku bulmayan olayı Mevlana’nın dizelerine atıfla sunduğunu ve konuyla irtibatladığını belirtiyor.

TASHİHE MUHTAÇ BİR EFSANE

Yanlışlar ve tahrifler silsilesi bununla sınırlı değil. Kaplan’ın ortaya koyduğu deliller ve tenkitler neticesinde Ahi Evran’a ait kesinleşmiş hiçbir eser ve mektup nüshası bulunmamaktadır. Mikail Bayram’ın 20’in üzerinde dediği eserleri tek tek incelemeye tabi tutması neticesinde Kaplan, kesinlik belirterek Ahi Evran’a mal edilen eserlerin bilinçli ve bilinçsiz pek çok hatanın da ortaya çıkmasına sebep olduğunu belirtiyor.

Bir ilim adamı titizliği ve dikkatiyle hazırlanan eserin, elbette Ahi Evran hakkında bugüne kadar kurgulanan hayat hikâyesini tepetaklak ettiği söylenebilir. Ancak hakikatin er ya da geç ortaya çıkacağı fehvasıyla bu konuda ortaya çıkan tashih edici ve yol açıcı bilgilere tabi olmaktan başka çıkar yol olmadığı aşikârdır. Yazarın temennisi ile yazımızı nihayet erdirelim: “Tashihi gereken bu hususlara karşın, kütüphanelerimizde mevcut birincil kaynaklar daha fazla gün yüzüne çıkarılıp bilimsel ve verimli şekilde araştırıldığında günümüzde meçhul kalan bir çok noktanın aydınlatılacağına yönelik inancımızı koruduğumuzu da belirtmeliyiz.” (s.653)



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER