Açlığın, savaşların, doğal afetlerin, kazaların, hastalıkların insanı öldürdüğünü gördük de yalnızlığın böyle bir etkisinin olduğunu hiç işitmemiştik. İnsanın yalnızlıktan ölebileceğine hiç ihtimal vermediğimizden hayata dört duvar arasında devam eden insanların çığlıklarını duyamadık, duymak istemedik. Oysa patolojik bir yalnızlığın etkisi öldürücü bir bomba kadar yıkıcıdır. O yüzden yalnızlaşan fertler kendilerini sokaklara terk eder ve üzerlerine karanlık bir gece gibi çöken yalnızlıktan kurtulmaya çalışırlar.
Geçtiğimiz günlerde kardeşim, ABD’de obez hastaların tedavi edildiği Ağır Yaşamlar adlı programdan bir kesit göndermiş ve “yalnızlığın bu kadar ağır etkisinin olabileceğini hiç düşünmemiştim” diye not düşmüş. Programı tekrar tekrar izledim ve obezite sorunuyla başa çıkmaya çalışan genç bir kadının her fırsatta yalnızlıktan şikâyet ettiğini fark ettim. 300 kg. ağırlığındaki kadının anne-baba ve bir de kardeşi vardı ancak ilişkileri son derece mesafeliydi ve kadın yalnızlığın verdiği acıyı bastırmak için sürekli yiyordu. Kadın ne zaman kendini yalnız hissetse yemeğe koşuyor ve tükettiği yiyecekleri, kendisine güç ve sevgi verecek yakınlarının yerine koyduğunu ifade ediyordu. Kadın, “Yemek benim her şeyim” diyordu. Bu ifadeden ne anlıyorsunuz peki? Eğer yaşadığınız patolojik bir yalnızlıksa acıyı bütün hücrelerinizde hisseder ve yaşamla bağınızı zayıflatırsınız. Artık sevgi ile bağlandığınız aileniz, yakınlarınız, arkadaşlarınız, komşunuz, iş arkadaşlarınız, dostlarınız ulaşamayacağınız mesafelerde yer almaktadırlar. Yalnızlığınızda zayıf düşer ve ruhsal sorunlara açık hale gelirsiniz. Bu durum bedeninizi ve ruhunuzu etki altına alır. Sevdiklerinizin yerine koyabileceğiniz bir şeyler aramaya koyulursunuz. Yemek kolay ulaşabileceğiniz bir noktadadır, ruhunuzla alamadığınız tatları damağınızda almaya ve yemekle bir bağ kurmaya başlarsınız. Bu durum sizi çıkmaz bir boşluğa doğru sürüklemeye başlar.
İnsan sadece yiyip içen, nefes alıp veren edilgen varlık değildir. O seven, sevildiğini hisseden, ilgiye ihtiyaç duyan, inanan, değer üreten ve yaşamını sosyal bir ortamda sürdürebilen bir varlıktır. Yalnızlık onun doğasına uygun değil o nedenle insan kendi türüyle yakınlık kurabileceği ortamlara koşar. Zira yalnızlık insanı mutsuzluğa, umutsuzluğa, çaresizliğe itiyor ve yalnızlık öldürüyor. Yalnızlık aktif olan insanı pasifize ediyor ve onu insani ilişkilerinden elde edeceği pozitif enerjiden mahrum bırakıyor. İnsan hatalarıyla yüzleşmek ve ruhen olgunlaşmak için zaman zaman yalnızlığa ihtiyaç duyabilir. Ancak bunun dışındaki yalnızlık tercih edilen bir şey değildir, olmamalıdır.
“Tefrikalar Müslümanların istikametlerini kaybettiklerini gösterir.”
Abdulaziz Bekkine