Modern insan yalnızlık korkusu ile hafakanlar yaşıyor. Yalnız kalma korkusu onu yapmak istemeyeceği birçok şeyi yapmaya sürüklüyor. Yalnızlığı korku ile besleyerek kendi meşruiyet zeminini kaybediyor. Böylece yalnızlığı ve korkuları onu müdahaleye açık hale getiriyor. Direngen ve duyarlılığını yalnızlığı yüzünden kaybediyor. Böylece toplumsal ve siyasal mühendisliklere proje konusu oluyor…
Bu, ‘korkunun ecele faydası yoktur’ ilkesini anlamamakla eşdeğerdir…
Yalnızlık; bir insanın kendini gerçekleştirirken dayanması gereken yegâne zemin… Varlığını keşfetme sürecinde onun kazandırdığı derin görü üzerine bina edeceği sağlam karakter kişiyi diğerlerinden farklılaştırdığı gibi farkını da ortaya koyar.
Yalnızlık burada ontolojik ve epistemolojik bir durumdur. Rabbi olan yalnız değil ama rabbinin varlığını hissetmesi ise tamamen yalnızlığı ile alakalıdır. Bu aynı zamanda rabbi ile kişinin farklılığını izhar eden bir anlama biçimidir. Böylece ontolojik ayrım gerçekleşmiş olur. Hulul ve duhul kavramları ıskartaya çıkarılır. İnsan için bir anlam arayışını temellendirirken insanın varlığının biricikliğini kavrama noktasında yalnızlığın önemi böylece aşikâr kılınır…
Yalnızlığı en derununda fark etmediğin sürece kişilik gelişimini olgunlaştıramazsın... Yalnızlık, pişirir, olgunlaştırır ve bütün farklılıklar üzerine bir farkındalık oluşturur. Çünkü insan yalnız yaratılır ve yalnız ölür, tıpkı yalnız sevdiği gibi... Hesabı da yalnız görülür... O yüzden kutlu bir yalnızlığı damıtarak yaşamak elzemdir...
Aşk ile yalnızlık iki cepheden insanı insan kılan ve teması zorunlu kılan iki özelliktir. Aynı zeminin iki cephesi, iki yüzü ve iki yönüdür. Aynı düzlemin insanı sarmalayan ve insanın sahiciliğini temellendiren özellikleridir aşk ve yalnızlık… Aşk, yalnızlığın dışa dönük ve beklentisizlik üzerine kurulu kişiliğini temasa zorlayan tarafıdır. Yalnızlık, aşkın dışa dönük boyutunu içe yönelten ve kendini arındıran bir rolü üstlenir. Kişiyi kişi yapan ve aşka zemin ve zaman ayıran yalnızlıktır. Aşk, yalnızlıkla pekişir ve tutuşur. Yalnızlık ise aşkın kavurucu sıcağında varoluşunu anlamlandırarak benliğini inşa eder.
Ah bir anlatabilsem aşk ile yalnızlık arasındaki o derin bağı... Ah minel aşk derken aynı zamanda ah minel yalnızlık dediğimizi... Varlığımızın her zerresinin yalnızlıkla nasıl büyüdüğünü ve kimliğimizi pekiştirirken nasıl bir katkı sunduğunu?
İnsan bütünlük içinde de bir kavrayış ve kimlik geliştirir. Ancak bu geliştirdiği kavrayış ve kimliği yalnızlıkla damıtarak varlığının bir parçası haline getirdiği zaman sahici olanla buluşmuş sayılır. Bütün parça ilişkisinde yalnızlığın ve aşkın durduğu zemini kavramak hayata dair bir anlamı da ihtiva eder. Bu anlam bizi doğruya ve hakikate taşır.
Tıpkı okyanustaki damlanın taşıdığı yalnızlık gibidir bizim yalnızlığımız… Okyanusa baktığımız zaman damlayı hissetmeyiz. Onun varlığını göz ardı edebiliriz. Çoğu zaman okyanusa dalan kişi damlayı hatırlamaz bile, ama bilinmeli ki o damla olmadığı zaman okyanusta olamaz!
Damla olmak yalnızlık, okyanus olmak ise aşktır… Yalnızlık kendisini çoğaltarak aşka ulaşır, yani okyanusa dönüşür. Aşk yalnızlığa bürünerek biricikleşir… Büyük bir dönüşüm yaşanmakta aşk ile yalnızlık arasında…
Modern dünyanın indirgemeci mantığı içinde tikeli, cüzü veya parçayı görmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Meta anlatıları sayesinde küçük olan kaybolmuştur. Toplum içinde ise bireyin varlığı gözlenemez haldedir. Post modern dönem ise parçalanmayı mutlaklaştırarak parça ve bütün arasındaki ilişkiyi kopartmıştır. Hâlbuki aşk ve yalnızlık üzere bir algıyı inşa ettiğimiz zaman hem parça ve hem de bütün ile doğru ve hakikat ile uyumlu bir ilişki gerçekleştirmiş sayılırız.
Yalnızlık sadece yalnızlık olarak değerlendirilemez! Yalnızlık beraberinde dikkat, ayrıntı, farkındalık, tereddüt, farklılığı kavrama gibi insan karakterinin gelişimindeki önemli kavramsal bir çatıya işaret eder…
Yalnızlığımı seviyorum… Yalnızlığım üzerinden başkaları ile münasebet kurmak hoşuma gidiyor. Böylece ne yaparsam kendi yalnızlığım ile birlikte yaptığım için bir beklentiye sahip olmama gerek kalmıyor.
Yalnızlığımda kendi varlığımı keşfediyorum, yaşadığım duyguları tanımlarken bir iç görü kazanıyorum. Böylece duygularım konusunda bir eminlik elde ediyorum. Sevginin farklı çeşitlerini ancak yalnızlığım sayesinde kavrayabiliyorum. Etrafımda olup biten ile ilgimi ve ilişkimi sağlıklı bir zemine kavuşturmak için kendi yalnızlığıma olan ihtiyacım dayanılmaz hal alıyor. Böylece sağlıklı ve kalıcı bir duyarlılıkla ilişkilerimi temellendiriyorum…
Korkularımı en derinden yalnızlığım sayesinde keşfederek onların giderilmesi noktasında bir mesafe alabiliyorum. Tedirginliklerimin kaynağını yine yalnızlıklarımda fark ediyorum. Şüphe ve güvenimin dayanaklarını yalnızlıklarımda paylaşıyorum. Böylece neye güveneceğimi ve neyden şüpheleneceğimi kavrıyorum.
Yalnızlık, hayatın biteviye karmaşasında temel dayanağım… Bir farkındalıkla yalnızlığımı pekiştirerek özgürlüğümü ve sorumluluğumu kuşanıyorum… Böylece bir etki altında kalmadan etkileşime girerek kendi varlığımı ve benliğimi muhafaza ederken hayata dair katkılarımı da kendi dinamiklerimden hareketle sağlıyorum. Tabiiyetim ve bağlılığım değere binaen gerçekleşirken bir aldanışa sürüklenmeden kendi yalnızlığımı paylaşarak kendi varlığımı idame ediyorum…
Yalnızlığımla kendi sınırlarımı keşfederken başka sınırların varlığına muttali olup duygudaşlık oluşturabiliyor ve daha sağlıklı bir ilişkiyi hayata geçirme imkânı kazanıyorum. Kendi yalnızlığımla kendi bütünlüğümü kavrayarak büyük bütüne koşulsuz katılımı içtenlikle benimseyerek toplumsallığı da bu yalnızlık içinde kavrayabiliyorum.
Yalnızlığım bana, sorumlu, müdrik, kararlı, diğerkâm ve feragat sahibi olmayı öğretiyor. Aşk üzere bir yaşamın ne demek olduğunu hatırlatırken hayatın derinlemesine kavranılmasını sağlayan yalnızlık, ruhumun gelişim dinamiklerini harekete geçirerek varlığımın amacını ve anlamını da izhar ediyor…
Kaynak: hertaraf.com