İlahiyatçı yazar Faruk Beşer Analiz Etti...
Yalan hakkın ve hakikatin zıddıdır dedik. Allah’ın bir ismi Hak’tır. O halde yalan Hak’la zıtlaşmayı göze almaktır. Bu sebeple yalanın her türlüsü kötüdür ve haramdır. Ama tutarlı olabilmek için bu konuda anlamamız gereken iki önemli meselemiz daha var.
Birisi; kötülerden birini yapmak zorunda kaldığımızda daha az kötüyü tercih edip diğerinden kurtulmamız fıkhî bir kural ise, çünkü hedefimiz kötülüğün ortadan kaldırılmasıdır, hepsini kaldıramadığımız yerde kaldırabildiğimizi kaldırırız. Buna göre daha kötü olan bir şeyden kurtulabilmek için kötü olan yalanı söyleyebilir miyiz? Mesela, fıkıhçıların verdiği örnekle, birisi dik nefes yanımıza gelip, ‘beni sakla, öldürecekler’ dese ve biz de onu saklasak, ardından ellerinde silah olan kişiler koşar adım gelip heyecanla, filanı gördün mü diye sorsalar, gördüm şurada saklandı diyecek miyiz yoksa görmedim diye yalan mı söyleyeceğiz? Ya da burada daha kötü olan hangisidir? Yalan her halükârda her şeyden kötü müdür? Evet, yalanı takbih eden naslara bakarak böyle düşünenler burada bile yalan söylenmez, ancak tarizli/sezdirmeli bir ifade kullanılabilir derler. Mesela, onun saklandığı andan sonraki zamanı kastederek, bunca zamandır buradayım, kimseyi görmedim diyebilir, böylece hem yalandan kurtulur hem adamın hayatını kurtarır derler.
Böyle söyleyenlerin gerekçeleri şunlardır: İslam yalanı mutlak anlamda yasaklamıştır. Resulüllah (sa) ‘yalandan kurtulmanın yolu tarizli/sandırmalı ifadelerdir’ buyurmuş, yalana cevaz vermemiştir.
Ama fıkıhçıların çoğu yukarıda verilen miselde maslahat mefsedet hesabı yaparak, bir adamın haksız yere öldürülmesi, onu kurtarmak için yalan söylemekten çok daha büyük bir mefsedettir/günahtır, o halde burada yalan söyleyip adamın hayatını kurtarmak gerekir derler. Böyle söyleyenler de şu delilleri ileri sürerler: İki kötü ile karşı karşıya kalındığında hafifini seçip diğerinden kurtulmak, nasların bütün olarak ruhundan çıkarılan genel bir fıkıh kuralıdır. Bu kural ‘ehven-i şerreyn ihtiyar olunur’ diye ifade edilmiştir. Ayrıca Resulüllah Efendimiz (sa) buyurmuştur ki: ‘Şu üç yer dışındaki her yalan Ademoğlunun aleyhine yazılır: Hanımını memnun etmek için (ya da hanım kocasını memnun etmek için), araları bozuk iki kişinin arasını düzeltmek için ve savaşta düşmanı yanıltmak için’. Allah (cc) da canı söz konusu olduğunda kişinin kendini kurtarmak için takıyye yapmasına izin verir: ‘Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Bunu kim yaparsa Allah’la bir ilişiği kalmaz. Ama onlardan bir nevi takıyye ile korunursanız o başka’ (Âl-i İmran/3, 28) buyurur.
Hz. İbrahim de bu sebeple üç yerde yalana başvurmuştur. Nitekim Resulüllah şöyle buyurur: ‘İbrahim şu üç yer dışında hiç yalan söylemedi: Kavmi onu ilahlarına saygıya çağırdıklarında, gitmemek için ben hastayım dedi. Putlarımız kim kırdı diye sorulduklarında, şu büyükleri, ona sorun dedi. Zalim bir kralın huzuruna çıkartıldığında hanımı Sâre için, bu benim kardeşimdir dedi’. İşte bu görüşün sahipleri ona nispet edilen haberi de kendi görüşlerine mesnet edinirler. Demek ki, buralarda söylenen yalanın maslahatı mefsedetinden çok olduğu için caiz olmuştur derler. İkinci meselemiz de budur.
Delillerin böyle anlaşılması da mümkündür ama yalan hiçbir halde caiz değildir diyenler bu delilleri şöyle yorumlarlar:
Bu sözlere yalan denmesi mecazdır, bunlar gerçek anlamda yalan değildir. Takıyye ayetinde açıkça yalan söyleyebilirsiniz denmemiştir. Yalan söylemek üç yerde caizdir diyen hadisi şerifin anlattığı mutlak yalan değil, tarizli/sandırıcı yalandır. Eşler birbirini memnun etmek için, o anda yapamayacak olsalar bile gerçekleştirilmesi mümkün vaatlerde bulunabilirler. Savaşta da böyle yanıltıcı hareketler yapılabilir. Hasımlar arasını bulmak için de onlardan birine mesela, senin hasmın sana çok dua ediyor diyerek onu sevdirmesi yalan olmaz. Çünkü insanlar namazlarında bütün müminlere dua ederler.
İbrahim (sa)’in sözlerinin her birini de böyle anlamak mümkündür. Ben hastayım derken gerçekten yaşamakta olduğu bir hastalığı bahane etmiş olabilir. Putları kırmasını, işte bu büyüğü, madem onları ilah biliyorsunuz ona sorun diye anlayabiliriz. Hanımı için benim kardeşimdir demesiyle de dinde kardeş olduklarını kastettiğini zaten hadisi şerif söylüyor.
O halde bu üç yerde gerçek anlamıyla yalanın caiz olduğunu söyleyen Nevevî gibi büyük alimler olsa da yalanın büyük bir günah olduğuna işaret için bu tevilleri yapanlara da hak vermemek mümkün değildir.