Yahudilerin yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaklarını ve ilk çıkardıkları fesadı Allah’ın güçlü kuvvetli kulları ile cezalandırdığını, demek ki, ikinci fesatlarını da yine ancak böyle olanların engelleyebileceğini, önceki yazılarımızda İsra Suresi’ne dayanarak anlattık.
Kuranıkerim’le ilgili şu gerçek hep göz önünde bulundurulmalıdır: Müminlerin hayatında ne ne kadar önemli ise bu kitapta ona o kadar yer verilmiştir. Kuranıkerim’in temel konularından biri Yahudilerdir. Demek ki, onlar kıyamete kadar müminlerin önemli bir meselesi olmaya devam edeceklerdir. Onların müminlerin en şedit düşmanları olduğunu, bu konuda müşriklerin bile onlardan sonra geldiğini Allah haber verir (Mâide 82).
Hiçbir ırk üstün ya da lanetlik olarak yaratılmamıştır. ‘Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır’. Milletler ancak yaptıkları sebebiyle laneti hak ederler. Lanet, Allah’ın kötülük yapanları rahmetinin kapsama alanından çıkarması ve kendi halleriyle baş başa bırakmasıdır.
Allah’ın bu dünya hayatında geçerli kanunları vardır ve bu kanunlar yani sünnetullah bir nevi zorunluluk/determinizm anlamı taşır. Aynı şartlar hep aynı sonuçları doğurur. Ancak müminler kendilerine düşeni yaptıkları takdirde Allah’tan ilave yardım alabilirler, zalimler de inkârları ve zulümleri sebebiyle peşin azaba uğratılabilirler. Böyle olması bu kanunu mutlak determinizm olmaktan bir bakıma çıkarır ve Allah’ın, insanların iradesini hesaba katarak kendi murad ettiği zaman sonuca müdahil olabileceğini gösterir. Bu da aslında yine bu kanunun, yani sünnetullahın devamıdır ama biz sebebin sadece maddi/zahir yönünü görebildiğimiz için bu müdahalenin farkına varamayabiliriz.
Güçlü olmak ayakta kalabilmenin, kötülerin kötülüklerine engel olmanın ön şartıdır. Çünkü kötülük de zulüm de güçle yapılır. O halde bencil, narsist ve sadistlerin elindeki kontrolsüz gücün ilacı mümin, merhametli, müşfik ve kontrollü güçtür.
Bu birincilere karşı Allah kendine inananları uyarır: ‘Onlara karşı elinizden gelen her gücü hazırlayın. Böylece hem Allah’ın düşmanlarını hem kendi düşmanlarınızı hem de sizin bilmediğiniz ama Allah’ın bildiği başka düşmanları korkutup caydırmış olursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, hiçbir haksızlığa uğramazsınız (Enfal 60).
Güç/kuvvet, insana iyilikleri yapabilmesi, kötülüklere engel olabilmesi için verilen bir yetidir ve bu her şart ve zamana göre değişir. Bazen savaş imkânları, bazen bilgi ve bilim bazen de yine bunlara bağlı olarak medya en büyük güç haline gelir. Böylece gün gelir yumuşak güç (soft power), sert gücü (hard power) yenebilir.
Nasları anlama usulü açısından Allah’ın emri vücub/gereklilik ifade ettiğine göre, müminler için şartların gerektirdiği şekilde güçlü olmak farzdır. Hatta müminlerin güçlü olmaları sadece kendileri için değil bütün insanlık, bütün canlılar, çevre ve bütünüyle hayat için gereklidir. Ayrıca ayetten anlaşılan o ki güç, vurup kırmak ve öldürmek için değil, öncelikle böyle yapanları caydırmak için bulundurulmalıdır.
Bunları ve benzerlerini Yahudilerin Kuranıkerim’de anlatılan özellikleri vesilesiyle söz konusu ettik ve edeceğiz. Ama önce bir noktaya değinmemiz gerekiyor:
Yahudiler üstün ırk olarak mı yaratılmışlardır? Onlar kendilerini böyle görüyorlar. Tarihte başka milletler de kendilerini tek üstün ırk olarak görmüşler ve başkalarına karşı en büyük zulümler bu düşünceden kaynaklanmıştır. Bilindiği gibi bu düşünce şeytanla başlar. O Âdem’e saygı duymamasının sebebini kendi kökeninin onunkinden üstün olduğu zannına bağlar. Kuranıkerim’deki bir ayetin tek başına düşünüldüğünde böyle bir anlamaya müsait olacağı zannedilir. O ayetikerimede şöyle buyrulur: ‘Vakıa, biz İsrailoğulları’na kitabı, hükmü ve nübüvveti verdik, onları temiz ve hoş gıdalarla rızıklandırdık, onları diğer milletlere üstün kıldık (Casiye 16). Oysa bunun bütün zamanlar için değil, onlara tarihin bir kesitinde verilen bir nimet olduğu sırf bu ayetten dahi anlaşılabilir. Kaldı ki, Allah başka farklı milletleri de farklı zamanlarda diğerlerine üstün kıldığını söylüyor. ‘Biz İsmail’i, el-Yesa’ı, Yunus’u, Lût’u, bunların her birini diğer milletlere üstün kıldık (En’âm 86). ‘Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrahim hanedanını, Âl-i İmran’ı diğer milletlere üstün kıldı’ (Âl-i İmran 33). Sonra da Müslümanların diğer milletlere göre hayırlı bir millet haline getirildiğini söyler (Âl-i İmran 110). Demek ki, üstünlük Allah’ın belli zamanlarda belli sebeplerle verdiği nimetlerledir ve o nimetlere nankörlük edilmesi bu üstünlüğün alınmasının da sebebidir.
Devam edeceğiz.