Emekli diplomat ve Ocak Medya yazarı Deniz Kılıçer Analiz Etti...
İngiliz İç İstihbarat (MI5) eski Direktör Yardımcısı ajan Peter Wright’ın yazdığı anı kitabı Casus Avcısı, (Spycatcher, Stoddart Yayınevi, 1987) Başbakan Margareth Thacher döneminde yayımlandığında, bu kuruluşun bazen Dış İstihbarat (MI6) ile de düzenledikleri operasyonları açıkca anlattığı için kitap toplatılarak yasaklanmış, Peter Wright aleyhine bulunduğu Avustralya’da dava açılmış ve davayı Peter Wright kazanmıştı. İngiliz Uluslar Topluluğuna (Commonwealth of Nations) bağlı Avustralya’da da geçerli İngiliz hukuk sistemi, üstelik mahkeme ve diğer bilumum masrafları da İngiliz Hükümetine ödetmişti.1987 yılında Londra’da tezgah altı (under the counter ) satılan bu kitapdan arkadaşım Dr. Elizabeth Hill’in yardımıyla ben de satın alıp bir çırpıda okumuştum.
Kitapda özellikle ülkemizle ilgili anılar çok çarpıcı idi. Bir dönem Dış İstihbarat’da da çalışan Wright, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiği Kançılarya binasını yakındaki bir ağaç üstüne yerleştirdiği bir sistemle takibe almıştı. Anıların tümünü okuduktan sonra iç mutfağının en ince ayrıntısına kadar açıklandığı İngiliz Hükümetinin ve istihbaratının neden Wright’a tepki gösterdiği anlaşılıyor.
Bu kitaptan sonra iyi bir istihbarat sisteminin, o ülkenin tüm kuruluşları ile konularına göre eşgüdümlü olarak dışardan ve içerden elde edilen bilgilerin doğru bir değerlendirmesi ile ülke yararına kullanılması büyük önem taşıdığını anladım. Bu bilgiler ışığında Mustafa Kemal Atatürk’ün de ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında ve çok daha önce Trablusgarb’da iken istihbari bilgileri edinerek, bazı kararlarını buna göre aldığını öğrendim. Özellikle küreselleşen dünyamızda, iletişim ve sosyal medyanın özgürce kullanılması, bilgi kaynaklarına özgürce ulaşılması bu bakımdan çok önemli.
Buradan yola çıkarak Rusya’nın önemli kuruluşlarının başında gelen Devlet Güvenlik Komitesinde (KGB) yetişen en önemli devlet adamı eski istihbaratçı bugünkü devlet başkanı Vladimir Putin’dir. Boris Yeltsin gibi yenilikçi bir devlet başkanının yakınında olan KGB Başkanı Putin önce operasyonlara katılan bir istihbaratçı iken doğru zamanda doğru devlet adamlarıyla kurduğu yakınlıkların yararlarını çok sonraları görmüştür. Putin konusunda uzmanlarca yazılan çok sayıda eser mevcuttur. Ancak eski bir diplomat olarak yaptığım araştırmalardan gördüğüm kadarıyla istihbaratçı olmasının yanısıra Putin güçlü de bir diplomat. Ancak muhalefete yaptığı yoğun baskı, sosyal medyayı yavaşlatması, hatta bazı durumlarda tamamen susturması onu diktatörler listesinin başına oturtacak nitelikleridir.
Demokratik Rusya’nın ilk Başkanı Boris Yeltsin’in 31 Aralık 1999’da ani bir kararla, beklenmedik bir şekilde dünyayı şaşırtarak bu görevinden ayrılması ve yerine KGB Başkanlığına kadar yükselen Putin’i demokratik bir ortamda yerine seçmesi, bugün Putin’in icraatlarını yine de anayasal çerçeveye oturtmaya çalışmasının nedenleri başında sayılabilir.
Özellikle dış politika atılımlarında Putin; ABD dahil diğer ülkelere göre neden üç adım ileridedir hiç düşündünüz mü? Bu konuyu burada yine tekrarlamak isterim. Üç adım önde olmanın nedenlerini kısaca özetlemek mümkün:
1. Kendi ülkesine yönelik kısa ve uzun vadeli stratejileri Putin çok yakından takip etmektedir. Bu nedenle çok taraflı ve ikili görüşmelerinde karşısındakinden daha avantajlıdır.
Bunu sağlamak için başta Rus Dışişleri Bakanlığı olmak üzere yönetimsel ve kurumsal gelenekleri sürdürmektedir. Kurumsal yapıları ve işleyişlerini kafasına göre değiştirmiyor.
2 . Kendisini “Üçüncü Roma” olarak gören Rus Ortodoks Kilisesini yanına alarak din alanında da kuvvet kazanmış bunu yaparken cami ve diğer ibadet yerlerini kiliseye çevirmemiş, din ve ibadet özgürlüklerine saygı göstermiştir.
3.Diğer ülkelere mesaj vermek konusunda donanımlı yakın çevresi ile oldukça ustalaşmış sayılır. Örneğin 2020 başında ülkemizi ziyareti öncesinde, Şam’ı ziyaret ederek Esad’a destek vermiş Dünya aleme Esad’ın yanında durduğunu göstermiştir. Bu ziyaret sırasında Hz. Ömer Camiini ziyaret ederek bu camide cuma namazı kılmak istediğini cümle aleme ilan eden Suriye politikasının mimarı ve uygulayıcısı eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na atfen ülkemize de bir mesaj göndermiştir denebilir.
4. Putin günümüzün gözde mesleklerinden kişisel karakter analisti (profiler) olarak da görülebilir. Ülke liderleri ile üst düzey yöneticilerinin güç ve zaaflarını zamanı gelince kullanmak için çok iyi takip ediyor.
Ocak 2020 başında yaptığı bir konuşma ile Rusya’da olduğu kadar dünyada da şaşkınlık yaratan Putin, anayasal değişikliklerle Parlamentonun gücünü arttırmak ve başkanlık rejiminin yetkilerini azaltmak istediğini belirtmiştir. Böylece daha uzun süre gücü elde tutmak istediğini ilan ederek etrafındaki güç savaşı içine girmek isteyen yakın çevresinin heveslerini kursaklarında bırakmıştır denebilir. Putin, Çin Halk Cumhuriyeti lideri Xi Jinping gibi kendisini “hayat boyu lider” ilan etmemiştir; ancak daha 20 yıla yakın bir süre daha iş başında olacağının sinyallerini vermiştir. Bu konuşmasından hemen sonra yakın işbirliği yaptığı hatta başkanlık ve başbakanlık makamlarını al gülüm ver gülüm edasıyla birlikte götüren Medvedev ve hükümetinin istifası başlangıçta Rusya’da demokrasiye dönüş olarak da yorumlanmıştır.
Ancak Putin’i tanıyanlar ona uzun bir süre daha yönetim hakkı verecek anayasal değişikliklerin uzun bir zaman dilimi içinde hazırlandığını ifade ederek yeni başbakanın Putin’in yerine geçmeyeceğini, yürütme gücünün yine Kremlin, yani Putin’in elinde olacağını belirtmişlerdir.
Putin, uçları açık anayasal değişikliklerle, kendisine rahatça oynayabileceği bir saha yaratmıştır.Yine anayasal değişikliklerle kendi görev süresini ya başbakan ya da başkan olarak 2036 ya kadar uzatmıştır. Tabii bu tür rejimlerde bu kadar uzun ömürlü kurgular kurmanın tarih açısından sürdürülebilir olmadığı görülmüştür. Rusya’nın benzeri sistemlerden farkı, var olan bütün devlet kurumlarını ayrı ayrı (kendine bağlı olsa da) çalıştırmasıdır. Bu tabii ki kurumların demokratik bir işleyiş içinde olduğu anlamına gelmez. Anayasal değişikliklerin bir diğer önemli olumsuz maddeleri ise azınlıklarla ilgilidir. Türkiye’deki Kafkas halkları bu değişiklikleri endişe ile karşılamış ve 94 Kafkas derneği ortak bir açıklama ile bu durumu kınamıştır. Kendisi ile görüştüğüm Kafkas Dernekleri Federasyonu Danışmanı Ömer Atalar anayasal değişikliklerle Ruscanın asli dil olduğu ve diasporada yaşayan Ruslardan sadece Rus asıllı olanlara vatandaşlık haklarının tanınacağını belirtmiştir. Böylece Kafkas ve Trans Kafkas halkları Rusya Federasyonu içindeki ülkelerine vize ile gidecekler Rusca resmi dil olduğu için Kafkas dilleri zamanla yok olacaktır. Putin’in bu değişikliği Rus milliyetçilerini sevindirmek amaçlı olduğunu da Sayın Atalar ifade etmiştir. Eski bir Kafkas Dairesi Şube Müdürü (1992-94) ve Kafkaslara görevle gitmiş bir diplomat olarak anayasal değişikliklerin buradaki kültürel zenginliği ve kimlikleri zamanla eriteceğini düşünmekteyim. Bu konu ayrı bir kapsamlı yazı temasıdır. Kafkas Dernekleri Federasyonunun açıklamasına şu linkden ulaşılabilir:
Putin bu tarihi süreçte belki başbakan olarak gücünü sürdürebilecek, o zaman başkan temsili yetkilere sahip olacak veya tam tersi başkan olarak devam edip yetkileri kısıtlı bir başbakan atayabilecektir. Burada baştan beri oyun kurucu hep Putin’in kendisidir. 2036’ya kadar olan sürede gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz.