Vize Serbestisi=Demokratikleşme / MHP=Bahçeli

Veysi Dündar

Vize Serbestisi=Demokratikleşme / MHP=Bahçeli

Eğer hükümet katından birisi ?vize serbestisi? diyorsa siz onu mutlaka ?demokratikleşme? diye okuyun. Zira; vize serbestisi eşittir demokratikleşme demektir.

Tabii Cemil Meriç´in deyimiyle kavramları metafizik bir ?sergüzeşt? (aslında biraz daha vülger ama ben üstadın izni ile yumuşattım) olmaktan çıkarmak gerekirse demokratikleşmenin de karşılığını açmaz isek işimizi eksik, izahımızı yarım yapmış oluruz.

Vize serbestisi demek; Türk insanının her bir yurtdışı çıkışı için deli saçması evraklarla konsolosluk kapılarında üstelik her seferinde 60 Euro+işlem parası olarak 300-400´ü bayılmak demek. Cumhur İttifakının vekilleri vizelerini asistanlarına aldırıyordur.

Asiller ise parasıyla rezil olmaya devam edecek bu gidişle.

Demokratikleşme aslında Türkiye´nin saatini 6 Haziran 2015 23.59´a geri alması demektir. Hemen itirazı duyar gibiyim.
Veysi bey tarihte geri gidilir mi hiç?
Eğer tarihi geriye saran bir süreç yaşanıp geçti ise, mecburen takvimde geri de olsa zihnen ileride duran bir noktayı seçmek zorundayız.

7 Haziran aslında fiilen AKP/Erdoğan iktidarının tökezlediği tarih idi. MHP´nin değil de bizatihi Devlet Bahçeli´nin kişisel tercihi doğrultusunda neredeyse düşen iktidar yerden alındı, iktidar karşısında oy vermiş halkın kahir ekseriyet iradesi hiçe sayılarak sistem beklenmeyen bir müdahale ile gittiği yönün tam tersine mecbur edildi.

2015 yazı için hızlı tren / roller coaster ne dersek diyebiliriz. 2002´den itibaren özellikle ?çözüm süreci? adı verilen dönemle de eşzamanlı olarak görülmemiş bir zapturapt siyaseti hayata geçirildi.

1 yıl 1 ay sonra meşum bir darbe ile farklı bir yöne evrilen bu zapturapt siyaseti Ahmet Kaya´nın ?kum gibi? şarkısının dizeleri ile mütenasip bir şekilde şehirleri modern Türkiye tarihinde çok az mukayeseyi haiz müşkül durumlarla karşı karşıya bıraktı.

İşin zaptiyeye tahvil edilmiş bölümü biterken bu defa siyasi düzlemde görülmemiş bir tenkisat ile gerek seçilmiş vekiller, gerekse seçilmiş yerel idareler derdest oldu.

İşte yukarıda Cemil Meriç´ten mülhem ?demokratikleşmeden ne anlamalıyız? sorusunun tam da yanıtı bu. Yani demokratikleşme 7 Haziran 2015 23.59´dan bugüne kadar biteviye devam eden politikaların sorgulanması aslında.

72 fasılın bitmeyen 6 fasılının ise hiç bitmeyen 1 fasılı tam da bunu ifade ve ilan ediyor. Size göre terörle mücadele olan birilerine göre siyasetin damarını kesmek. Bitmek bilmez bir terör tanımı ile sadece kendi doğrusunu kendi istediği an ve zamanda dikte etmeye endeksli %50+1 çoğunluk siyaseti Türkiye´de biz ne dersek o olacak inat politikası ile AB´ye çok da bir anlam ifade etmiyor.

Avrupa Birliği için sürecin başka bir tanımı yok. Kimseye haritayı kesip biçme konusunda, Avrupa´da hiçbir otoritenin hoşgörü göstermeyeceği, Katalonya örneğinde görüldü. Bununla beraber aynı örnek özerklik noktasına kadar ulaşmış bir demokratikleşme modelinin kırmızı çizgisinin hiç de siyasilerin hapse atılıp, seçilmiş başkanların kayyumlarla münavebesine taalluk etmediğini de ilan ediyor.

Kırmızı çizgiyi kafasına göre çizip sadece kendi siyaset alanının etrafını boyayan ve dışarı çıkan herkesi hain vs ilan eden akıl ile empati kurulması beklenmiyor.

Tam da burada yazının başında zikrettiğimiz MHP=Devlet Bahçeli faktörü devreye giriyor. De Jure Parti, De Facto ?İktidar Partisi Şubesi? olarak siyasetini idame eden MHP´nin belli ki lider kadrosunun tercihinden gayrı bir siyaset çizgisi kalmamış durumda.

İşin garabeti ise mesela EYT´de de görüldüğü üzere bu çizgi de mezkur bağımlı ?Ana-Parti´nin? diktesi ile sürekli yer değiştiriyor. Önce siyasi tercih olan bir irade çok kısa süre içinde karşı konulan bir muhalefet maddesine dönüşüyor.

AKP´nin iktidara kendini mecbur eden siyaset yapma şekli ekonomik sahada oluşan açmazlarla artık kullandığı kapıların hemen tamamının boşluğa açıldığını kanıtladı. AKP´nin AB ile varacağı uzlaşma kapısı ise bu boş kapılara nazaran çok daha anlamlı bir yolu işaret ediyor. MHP değil ama liderinin AKP´ye endekslediği strateji kitabı ise AKP´yi de bu kapıyı kullanma konusunda motive etmiyor.

MHP bildiğimiz MHP olsa Avrupa´nın mahkemesine gösterdiği efece çıkışı asıl olarak Uygur Türkleri ile ilgili habere de gösterirdi. Zamanında Sn. Erdoğan da AİHM yargısına başvurdu diye buna dolaylı mesaj gönderiyor demiyeceğimize göre belli ki Çin ile ihale ilişkisini bozmamak MHP için geleneksel Türkçü stratejiyi muhafazadan bile evla ve makbul.

MHP´yi bu saatten sonra yeni bir isimle anmak daha anlamlı olacak :
M(D)HP : Milliyetçi-Devletçi* Hareket Partisi?

Bu çözümsüzlüğe evrilen satranç oyununda Türkiye´nin avantajlı konuma geçmesi ancak stratejinin yeniden kurgulanması ve tahtadaki oyuncuların güçlerini aşan bir şekilde hareket etmelerine izin veren ve kural kitabına aykırı hamlelerden vazgeçilmesi ile mümkün olacaktır.

Satrancın da Avrupa Birliği´nin de kuralları bellidir ve kuralları her defa yeniden yazmak mümkün değildir.

Not: Rıza Türmen´in konuya dair yazısını da derkenar olarak ilgilisine gereği için not ediyorum.