Virüsün küresel ölçekte yeni bir başlangıç olacağını bizimle beraber herkes söylüyor.
Kimilerine göre şu an yaşayan her yaştaki insan özgür ve bağımsız karar veren son insan kuşağı... Bundan sonraki kuşak, bir büyük göz tarafından denetim altında tutulan, beyni dijital güçler tarafından yönetilen, kendi başına karar verme yeteneği elinden alınmış bir kuşak olacak… Eğer zihnimizi başkasının denetimi altında bırakmak istemiyorsak halen yaşayan çocuklarımıza o baskıya girmemeleri istikametinde eğitim uygulamak zorundayız; o eğitimin müşiri ise din olmalıdır, diyorlar…
Bizim değişimden kastımız bu boyutlara ulaşmıyor. Bütün verileri toptan ele aldığımızda böyle bir ihtimalin vukuunu da fantasma olarak görmüyoruz, bu da mümkündür. Ancak biz aktüel olarak elde bulunan verilere dayanarak virüs sonrasının yeni bir hayata gebe olduğu tahminini ileri sürüyoruz. Şöyle ki:
Korona ile mücadelede dünyanın her tarafında ilk önerilen tedbir “Evde kal!” çağrısı… Bu çağrıya kaideten büyük ölçüde uyuluyor. İnsanlar şimdiden birbirleriyle ilişkilerini son kertede kısıtladılar. Spor etkinliklerinden pazar alışverişlerine kadar insanların birbiriyle teması kısıtlandı. El sıkışma, sarılma gibi sempati gösterilerine izin verilmiyor. Birbirlerine üç dört adımdan daha yakın mesafede görüşemiyorlar. Çalışma şartları artık neredeyse kural olarak evlerden yürütülme biçimini aldı. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde toplumsal ve bireysel yaşamdaki dramatik değişikliği göz ardı etmek mümkün görünmüyor.
Siyasi alanda, devletler kendi yurttaşlarını koruma bağlamında birbirlerine sınırlarını kapatıyor. Her ülke kendi başının çaresine bakma durumunda kalıyor. ABD birçok AB ülkesine sınırlarını geçici de olsa kapadı. AB ülkeleri de birbirlerine sınırlarını kapattı, böylece Schengen’in sağladığı dolaşım özgürlüğü ortadan kalktı. Sadece bu görüntü bile artık geleneksel dünya düzeninin eskisi gibi olmayacağının göstergesi sayılmalı…
Virüsün beklendiğinden (veya aslında beklenmediğinden) daha hızlı biçimde küresel ölçekte yayılması ülke ekonomilerini sarstı. Batı toplumlarının ekonomisinin üretime değil, fakat tedarike ve paradan para kazanmaya dayalı olduğu açığa çıktı.
Bu durumun sonuçları ister istemez uluslararası ticareti ve turizmi olumsuz yönde etkiliyor. Durum küresel ölçekte resesyon beklentisine yol açıyor. Borsalar sarsılmış, dünya ölçeğinde kriz beklentisi başlamıştır.
Bütün bu oluşumlar, aslında olumlu gelişmelerin yolunu açmaya da medar olmalı diye düşünüyorum. İnsanoğlu geçmişinde belki hiç bu kadar dayanışmaya ihtiyaç hissetmemiştir. Ancak Batının birey ve çıkar öncelikli ilişki anlayışı dayanışmadan ziyade, başını kurtarmayı telkin ediyor. Nitekim Türkiye’deki göçmenlere sınırlarını kapamaları bu kafa yapısının dramatik bir göstergesi halinde öne çıktı. Halen de Batı kültürüyle beslenmiş ülkeler arasındaki ilişki, dayanışmadan çok kendi başının çaresine bakma istikametinde gelişiyor.
Korona ile mücadele bağlamında İtalya, Fransa, İspanya gibi Avrupa ülkelerinin sergilediği yetersizliğe karşı Çin, Japonya, Singapur gibi Doğu ülkelerinin üretim temeline dayalı ekonomilerinin gösterdiği başarı dikkate değer bir olgu…
Çin onların birbirlerine esirgediği yardım elini onlara uzatmaktan geri durmadı, durmuyor. Bu da vukuu beklenen değişikliğin göstergelerinden biri sayılmalı…
Tam da bu aşamada insanoğlunun ihtiyaç duyduğu dayanışma ruhuna İslam’ın sevgiye ve sürekli vermeye dönük ahlak anlayışı destek çıkıyor… Ama Batı kültürünün kendi putlarına bağlılıktaki kör inancı bu gerçeği görmesine mani oluyor. Ancak önünde sonunda imanla değilse bile ihtiyaç saikıyla bu gerçeği kabul etmeleri fazla zaman almayacak… Günümüz penceresinden görünen gerçeklik böyle bir şey…