Virüs, zorunlu tatil veya krizi fırsata çevirmek

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, dünyayı saran koronavirüs nedeniyle okulların tatil edilmesiyle devreye alınan uzaktan eğitime ilişkin değerlendirmede bulunuyor.

Virüs, zorunlu tatil veya krizi fırsata çevirmek

Koronavirüs nedeniyle dünya alarma geçmiş durumda. Küresel bir krizle karşı karşıyayız. Vaka sayısı ve ölümler artarken krize ilişkin alınan tedbirler de büyüyor. Hastalar karantinaya alınıyor, OHAL ilan ediliyor, ülkeler giriş-çıkışlara izin vermeyerek izolasyona gidiyor. Hayatın normal akışı ve örgütlenişi askıya alınmış durumda: Okullar tatil, sanat, spor faaliyetleri, kültürel etkinlikler ertelenmiş durumda. 

‘Kriz’, rutinin işlevsiz kalması, tıkanması, kendisinden beklenen fonksiyonları icra edememesi durumudur. Kriz, gündelik hayatın insicamını bozarak güvensizliğe, belirsizliğe, tedirginliğe, korkuya, kaygıya neden olur. Kriz tam da bu niteliğinden olsa gerek aynı zamanda sürdürdüğümüz rutini, bir ‘doğa kanunu’ şeklinde yürüttüğümüz iş ve işlemleri ‘ontolojik’ bir sorgulamaya tabi tutma imkânını da beraberinde getirir. Tehlike anlamı olan krizin Çince’deki bir diğer anlamının fırsat olması bundan kaynaklanıyor zaten. Zira normal koşullarda üzerinde düşünmediğimiz, düşünme gereksinimi duymadığımız ‘rutinimize’ ilişkin esaslı bir sorgulama kapısı açıyor ve hayatın başka türlü görülmesi, düşünülmesi ve yapılanması için zihinsel-eylemsel bir olumsallık yaratıyor. 

***

Bu vesileyle zorunlu olarak gündemimize giren ‘uzaktan eğitim’, ‘online eğitim’, ‘evde eğitim’ uygulamalarından hareketle sürdürdüğümüz ‘okul merkezli’ ana akım zorunlu-kitlesel eğitim sistemimize bakmakta fayda var. Bilindiği üzere zorunlu-kitlesel okul merkezli eğitim Fransız İhtilali’nin ardından sahne alan ve özü itibariyle sanayiye dayalı toplumsal yapının, modern devlet yapılanmasının, matbaa gibi teknolojik gelişmelerin ve Aydınlanma düşüncesinin etkileşiminden güç, imkan ve meşruiyet bulan bir uygulama. Belirli yaş aralığındaki bir nüfusun (öğrenci), belirli zaman diliminde, belirli mekanlarda (okul), belirli bir konuyu (müfredat), belirli kişilerden (öğretmen), belirli şekillerde (yöntem-teknik), zorunlu olarak aldıkları devlet tekelindeki bir eğitim-öğretim faaliyetinden bahsediyoruz. Eğitim tekeli, Weber’in meşru güç kullanma tekeli olarak tanımladığı devletin en önemli ayırıcı vasıflarından birisi. Sınav sistemindeki değişiklikler, ulusal (LGS-YKS) veya uluslararası (PISA) sınavlar üzerinden ara ara sonuçlarını tartıştığımız alternatifsiz bir sistemi, olağanüstü koşulların gündemimize getirdiği ‘evde eğitim’, ‘online eğitim’, ‘uzaktan eğitim’ gibi tedbirler üzerinden ele almak, günümüz dünyasının gerçekliği ve imkânları üzerinden yukarıda anılan örnekler gibi modellerle alternatifli hale getirmek dolayısıyla eğitim-öğretim alanını uygulama modeli olarak çeşitlendirmek-çoğulculaştırmak normal koşullarda da düşünülebilir ve uygulanabilir. Alternatif eğitim düşüncesinin önemli isimlerinden Ivan Illich’in modern dünyada eğitim ve okul arasında zihinlere kazınan sahte özdeşlik eleştirisini dikkate alarak eğitimin okulla mukayyet olmadığı gibi okul eğitiminin pek çok seçenek içerisinde en başarılısı da olmadığını bilelim. Dünyanın değişik ülkelerinde sınırlı sayıda alternatif eğitim uygulaması olmakla birlikte ana akım eğitim, devlet tekelinde zorunlu kitlesel eğitimdir. Bu sistemin sonuçlarının, OECD’nin yaptırdığı uluslararası sınavlarda birinci olan ülkeler de dahil, iç açıcı olmadığı ilgili olanların malumu. Dolayısıyla ‘korona’ gibi herhangi bir tehdit olmadığında dahi etraflıca tartışmamız, varoluşsal sorgulamalara konu etmemiz gereken bir sistemi koşulların olağanüstülüğü üzerinden daha rahat ele alma imkânına, meşruiyetine sahibiz bugün. Bu imkân ve meşruiyetten hareketle MEB’in önümüzdeki günlerde uygulayacağını belirttiği ‘uzaktan eğitim’ veya ‘evde eğitim’ gibi modellere kısaca bakmakta ve kriz sonrası dönemde uygulanabilirliklerine değinmekte fayda var.

‘Evde eğitim’, ‘uzaktan eğitim’, ‘online eğitim’ gibi kavramlar biraz gelişi güzel kullanılıyor olmakla birlikte esas itibariyle ‘okul merkezli eğitim’ dışındaki bir forma, formata, modele işaret ediyorlar. MEB’in açıklamalarında ve komuoyunun genel algılayışında mutlak surette sürdürülmesi gereken ve içinde bulunduğumuz kriz koşulları nedeniyle geçici olarak askıya alınan ‘okul merkezli eğitim’in yerine geçici olarak ikame edilen bu modeller dikkat edilirse ana sistemimizi ‘destekleyici’ bir model olarak zaten uygulamadalar.

***

‘Evde eğitim’ özü itibariyle zorunlu olarak kullanılamayan okul mekânı yerine evin ikame edilmesini vurguluyor. Tabi okul yerine mekân olarak ev ikame edilince öğretmen, sınıf, derslik vs. pek çok husus dışarda kalıyor. O yüzden ‘evde eğitim’ dediğimizde kitle iletişim araçları üzerinden belirlenen konunun aktarılmasını kastediyoruz. Ancak dünyada özelllikle ABD’de uygulanan ve ‘homeschol’ (ev okulu) olarak adlandırılan uygulama ile bizim ‘evde eğitim’ dediğimiz husus paradigmatik anlamda çok farklı şeyler. Bir de ‘evde eğitim’ başlığı altında fiziksel, zihinsel vs. nedenler dolayısıyla okula giedemeyen öğrencilere dönük olarak ‘özel eğitim’ kapsamında verdiğimiz bir uygulama var ki hem sınırlılığı hem içeriği hem de gerekçesi itibariyle bambaşka bir uygulama. Bizim ‘zorunlu’ olarak yürüttüğümüz ‘evde eğitim’ uygulamasının alternatif bir modele dönüşme imkânı için ‘homeschool’ uygulamasına biraz daha bakmakta fayda var. Özelllikle ailelerin dini hassasiyetlerinin belirleyici olduğu bu uygulama çocukların fiziksel güvenliği, ahlaki eğitimleri, sosyalleştikleri çevre ve akademik başarıları gibi gerekçeler üzerinden tercih ediliyor. Buna göre çocuklar okula gitmiyor, evde eğitim alıyorlar. Genelde bu yöntemi seçen ailelerde ebeveynlerden biri (anne oluyor genellikle) çalışmıyor, evde çocukların dersleri ile meşgul oluyor. Ülkemizdeki açık lise veya açık öğretim fakültesi uygulamalarına benzeyen bu sistem (bizdekiler genelde okula gitmek istemeyen, gidemeyen, devam problemi olan veya akademik başarısı düşük olan vs. öğrencilerin örgün eğitimin gereksinimlerini karşılayamadıkları için ‘yaygın eğitim’e alınarak sistem içinde tutulmalarıdır ve ‘homeschool’un varlık gerekçesinden tamamen farklıdır) öğrencilerin belirli sınavlara girerek sınıf geçtiği veya diploma alabildiği bir yapıdır. Öğrencilerin öğrenme hız ve stillerinin farklılığı gibi özel durumlarını dikkate alma, standart bir müfredata bağlı kalmama gibi avantajları olan sistemin sosyalleşme problemi (içe dönük, utangaç vs.) gibi dezavantajları ileri sürülmekte ancak bu dezavantajlara ilişkin daha çok, ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. 

***

Diğer bir uygulama ‘unschool’ (okulsuzluk) uygulamasıdır. Sadece fiziksel mekân olarak okula değil devlet tekelindeki zorunlu eğitime karşı çıkan bu uygulama neyin, nasıl, kimden, nasıl, nerede, ne zaman öğrenilmesini belirleyen dolayısıyla sofistike bir mühendislik uygulaması olarak öğrenciyle ve ailesiyle hiyerarşik bir ilişkiye giren uygulamayı reddediyor. Illiç’in ‘okulsuz toplum’ çözümlemesini çağrıştıran uygulama çocukların kendi ilgi ve istidatlarına göre doğal yaşamları içinde keşfederek öğrenmesini hedefliyor. Eğitimin en büyük mitlerden biri olarak kabul edildiği günümüzde yasal zorunluluk nedeniyle bırakın uygulanmasını konuşulması/tartışılması bile zor olan bu yaklaşım şüphe yok ki teorik çözümlemesiyle bile eğitim ufkumuzu zenginleştiren, derinleştiren önemli bir kaynak hüviyetindedir. 

***

‘Flexi-school’(esnek okul) olarak kavramsallaştırılabilen uygulama ise adından da anlaşılacağı üzere okula devamın esnek olduğu, tüm hafta boyunca olmaktan ziyade bir-iki günle sınırlı olduğu bir uygulama olup dil, kültür, sanat, spor gibi derslerin alternatif şekilde okul dışı spor kulübünden veya spor merkezinden, gençlik merkezlerinden, atölyelerden, kütüphanelerden kısaca yaşamın bir parçası olarak zaten var olan yapıların okulla daha doğrusu eğitim-öğretim faaliyetleriyle iç içe geçtiği bir yaklaşım. Bu uuygulamanın varlığı ve işleyişi doğrudan sosyal hayatın kalitesi ve organizasyonuyla ilintilidir. Gençlik merkezleri, spor kompleksleri, sanat atölyeleri vs. gibi yerel yönetimlerin, MEB, Gençlik ve Spor, Kültür ve Turizm, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlıkları, Diyanet İşleri, YÖK, Üniversiteler, STK’lar gibi pek çok bileşenin katılımı ve eşgüdümünü gerektiren bu uygulama üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken uygulamalardan birisidir.  Yine bu kriz dolayısıyla yeniden gündemimize giren ‘online eğitim’ veya ‘uzaktan eğitim’ modelleri de ülkemizde yabancısı olmadığımız yaklaşımlar. Yıllardır uygulanmakta olan ‘açık öğretim’ sistemi diğer taraftan yeni teknolojilerle içeriği ve yaygnlığı artan ‘online eğitim’, yine ‘uzaktan eğitim’ kapsamında değerlendirilebilecek olan internet tabanlı uygulamalar MEB bünyesinde kullanıldıkları gibi dil eğitimi, yüksek lisans eğitimleri gibi pek çok alanda karşımıza çıkıyor. Bu açıdan kriz dolayısıyla MEB’in ‘uzaktan eğitim’ veya ‘evde eğitim’ gibi adlar altında vereceği söylenen uygulamaları başarılı bir şekilde vermemesi için bir gerekçe söz konusu değil. Hem teknik donanım, hem içerik hem de tecrübe anlamında ülke olarak da bakanlık olarak MEB de bu işin üstesinden rahatlıkla gelebilecek donanımdadır. Eğitimin çoğulculaşması ve alternatif bir hal alması noktasında kriz dolayısıyla bahsettiğimiz bu uygulamalar yukarıda da ifade edildiği üzere ‘okul merkezli eğitimi’ desteleyici yan unsurlar olarak görülmektedir. Burada ana akım eğitim-öğretim sistemine yönelik bir eleştiri, bir sorgulama söz konusu olmadığı gibi tersine ona olan inanç ve temel paradigmatik yaklaşım aynıyla sürmektedir.

***

Bu açıdan krizin fırsata çevrilebilecek boyutundan hareketle akut tedbirler yanında normal koşullarda düzeyi, niteliği ve işlevselliği yapısal bir hoşnutsuzlukla malul zorunlu-kitlesel ‘okul merkezli eğitim’i günümüzün sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik ve felsefi anlayışını da dikkate alarak en azından sorgulamak gerekmektedir. Eğitim ve öğrenim hakkını Türkiye’de malesef farkında olunmayan ‘öğrenim özgürlüğü’ üzerinden ele alabilirsek hem eğitimi çoğulculaştırmamız, alternatif modellerle zenginleştirmemiz mümkün olacak hem de alternatif modellerle çeşitlenmiş ve zenginleşmiş bir eğitim-öğretim ortamının niteliği artmış olacak. Kriz anında aldığımız tedbirlerin önemli ve takdire şayan. Ancak krizi fırsata çevirmekten bahsetmek için çok daha yapısal ve radikal hesaplaşmalar gerekli.