Hüseyin Yılmaz, HÜDA PAR İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Münevver Aktaş, İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Mehmet Karadağ, CCF Sivil Özgürlük Koalisyonu Stephen Downs, Afiyet Sıddıki'nin kardeşi Fevziye Sıddıki ve Amerika'da faaliyet gösteren Afiyet Vakfı Yöneticilerinden Mauri Saalakhan konuşmacı olarak katıldı.
Yaşanılan olayın hukuki boyutunun hiçe sayıldığını belirten İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Mehmet Karadağ; Amerika'yı, uluslararası sözleşmeleri ve en temel hukuk kurallarını hiçe sayan bir devlet olarak tanımlayarak gerçekleştirdiği hak ihlallerinin hem mekân olarak hem de vahamet boyutu olarak gittikçe arttığına dikkat çekti.
Amerika'nın, sahip olduğu güç ve imkanlarla hak ihlalleri konusundaki kural tanımaz tutumlarının vahşet ve katliam boyutlarına vardığına vurgu yapan Karadağ, bu durumun küresel hal almış şeklinin isminin devlet terörü olduğunu belirtti.
"Bunun ismi devlet terörüdür"
Amerika’nın en temel hukuk kurallarını bile hiçe saydığını belirten İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Mehmet Karadağ "Bu yapılan devlet terörü, kimi zaman doğrudan devletlere müdahale ve işgalle olmuştur. Irak ve Afganistan işgalleri halen devam ederken Yemen'den Libya'ya ve hatta Filistin'e kadar bunun etkileri görülmektedir. Bunların yanı sıra ülkelerin içişlerine askeri darbeler üzerinden müdahale edilmekte, korsanca adam kaçırma, sorulama, infaz ve suikastlar yapılarak bu devlet terörü icra edilmektedir. Amerika bunları yaparken bazen örtbas ederek gizlemekte bazen de meşru bir faaliyetmiş gibi lanse ettirmeye çalışmaktadır." dedi.
11 Eylül sürecine değinen Karadağ "11 Eylül'den sonra Amerika, Müslümanları ve İslam'ı hedefine alarak bunu dünyaya deklare etti. Dolayısıyla Amerika, her Müslümanı potansiyel bir terörist ve her İslam ülkesini de işgal edilmeyi hak eden bir devlet konumuna getirmiş oldu." ifadelerini kullandı.
Karadağ, "Afganistan'a girildi milyonlarca insan katledildi. Nitekim bahane ve uydurma gerekçelerle Irak işgal edildi. Bu yapılırken sadece devletler bazında değil kişiler de hedefe alındı. Kaçırılanlar Bagram, Guantanamo, Ebu Gureyb cezaevlerinde vahşi işkencelerden geçirilerek infazlar ve sorgulamalar yapıldı. Amerika tüm bu terör faaliyetlerini bazen özel şirketlere havale ederek bazen taşeronlar kullanarak bazen de maşası olan örgütleri kullanarak icra etti. Bu şekilde 11 Eylül sonrası İslam dünyasını tam bir vahşet alanına çevirmiş oldu." şeklinde konuştu.
Afiye Sıddıki olayına da dikkati çeken Karadağ, "Ailesinin ve avukatının izah ettiğine göre 2003'te sırra kadem basmış, ortadan kaybolmuş ve kendisinden 2008'e kadar hiçbir haber alınamamış. 2008'de sanki yeni yakalanmış gibi Amerika askerlerine saldırıda bulunduğu suçlamasıyla yargılanmıştır. Yapılan yargılamanın bir komediden öteye geçmediğini, ceza yasalarının usul ve kurallarının hiç uygulanmadığını bilmek için herhalde bir avukat veya hukukçu olmaya da gerek olmadığını düşünüyorum." diye belirtti.
Yapılan yargılama sürecinde adaletten bahsetmenin mümkün olmadığının altını çizen Karadağ, "Bu yargılamada evrensel hukuk kurallarının en temel ilkeleri olan bireysel ceza sorumluluğu, tarafsız ve adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi savunma hakkı uygulanmamış, bu kurallar hiçe sayılmış ve Afiyet Sıddıki'ye 80 yıl ceza verilmiştir. Burada adaletten bahsetmemiz mümkün değildir." dedi.
Amerika'nın iç hukukundaki ceza ve kuralların uygulanmadığını, hukuki korumadan tamamen mahrum bir alan oluşturulduğunu belirten Karadağ, bu şekilde yapılan bir yargılamanın hiçbir geçerliliğinin olmayacağını ve yapılan bu yargılama sonuç itibariyle yok hükmünde olduğunu söyledi.
Karadağ, "Bizler uyduruk bahanelerle verilen kararı yok sayıyor ve Afiyet Sıddıki'nin suçlu olduğuna inanmıyoruz. Ancak bu noktada sadece ailesinin, avukatlarının ve sınırlı imkanlara sahip bazı insan hakları örgütlerin çabaları yetmiyor. Her vicdan sahibi insanın, faaliyet yürüten kuruluşların, partilerin buna el atması, ilgilenmesi ve en azından dünya kamuoyuna duyurması gerekir." ifadelerini kullandı.
Afiyet Sıddıki ümmetin gerçek kızı olduğunu ve masumiyetini dile getiren Karadağ, "Gözlerden ırak bir şekilde zindanda hapsedildiğini ve ailesiyle bile irtibata geçemeyecek derecede izole edildiğini biliyoruz. Böyle bir zulmü teşhir etmek her vicdanlı Müslümanın görevidir." dedi,