Veysi Dündar’ın Teorik ve Pratik Çözüm Önerileri

VEYSİ DÜNDAR'IN YAZISI;

Veysi Dündar’ın Teorik ve Pratik Çözüm Önerileri

Hafta sonunu kısmen hasta geçirdim. Pazar günü ise biraz da zorunlu bir Batı Karadeniz yolculuğu yaptım.
Önce biraz odamdan dünyanın görünüşüne dair izlenimlerimi yazayım müsaadenizle. Sonra geziden bahsederim.

Tüm odaklanmamı Suriye operasyonuna verirken birbirine benzer kopya kağıdı Türk kanallarından uzak durmaya çalıştım. Türk kanalların hamasetten ibaret yayınlarına karşı CNN International, Al Jazeera, France 24, Euronews ve BBC’den biraz da olsa nesnel bir çerçeve çıkarmaya çalıştım.

Uluslararası kanallarda hafta sonunun gündeminde bir numarada Suriye meselesi yer aldı, onun yanında Japonya’daki tayfun, Ekvador’daki huzursuzluk, Trump’un azil meselesi, İran tankerinin vurulması ve tabii ki iklim değişikliğine karşı Avrupa genelindeki protestolar. Bunlara ilave edeceğimiz iki de seçim: Polonya ve Tunus.

Tüm bu öncelikli haberlerin içinde Suriye içsavaşının ürünü olan son gelişmelerin ülkem için önemi nedeniyle yeri tabii ki başkaydı.
Suriye’nin bağımsız bir ülke olarak varlığı uzun süredir sorgulanıyor. Aslında Esad’ın ülkesinde birliği ve beraberliği sağlamada gösterdiği zaafın dönüp dolaşıp Türkiye’yi dünya gündeminde ilk sıraya koyması ne kadar tuhaf.

2015 Kasım’ında Rus uçağı düşürüldüğünde bambaşka şeyler konuşuluyordu. Türkiye Esad karşıtı cephenin önemli bir bileşeni idi. Esad yıkılacak, Emevi Camiinde namaz kılınacaktı. Oysa ki hesapların hiçbiri tutmadı. Şimdi bambaşka şeyler konuşuluyor.

Esad’ın yıkılması mümkün değil…
Türkiye harekatının meşruiyetini olmasa da fiili olarak dolaylı desteğini Esad ile bölgedeki Kürtler arasındaki hasmane ilişkiden sağlıyor. İşin daha da ilginç olan yönü ise ben bu satırları yazarken Suriye ordusunun yani Esad güçlerinin Menbiç ve Kobani’ye girerek idareyi devralacağı iddiaları gündemde.

Bir an için Esad’ın ayakkabılarını giyerek baktığımızda ülkesinde sonsuza kadar beraber yaşamak zorunda olacağı etnik ve siyasi gruplarla işbirliği içine girmesinden daha doğal ne olabilir. Bu açıdan bakılınca belki işler daha da çetrefil hale gelmeden bu kabil müdahale makul bir çözüm olabilir.

Rusya’nın Suriye ile kurduğu bağların ve Suriye savaşının belirli ölçüde sonlandırılmasının yöntemi belki de her şeyin olması gerektiği gibi olmasına izin vermektir.

Aslında Barış Pınarı Harekatına duyulan ihtiyacın arka planında Suriye’nin istikrarsızlığı en önemli gerekçe değil mi? 30 km kalınlığında olsa da sınır sınırdır. Ve bu sınırın da illa ki bir bitiş noktası olacaktır. Bugün kurulacak istikrar yazık ki kalıcı olmaktan çok uzak olacak.

Suriye bağımsız bir ülke olarak var olacaksa; ki olacak. Bu ülke içinde fosforlu kalemle çizili sınır elbette ilanihai bir çare olmayacak. Elbette öyle ya da böyle Esad veya onun bir rakibi sınırlarını Uluslararası Hukukun ona sağladığı haklara göre tesis etmek isteyecek.

Türkiye kararlı ve iç politikada ne denli ayrışmış da olsa dış politikada olgun bir devletin tarzına sahip olduğunu kanıtladı. Bundan sonra süreç nasıl ilerler bilmiyorum. Ancak ipler elimde olsa bu saatte Esad’a ‘sınırların dahilinde ne gerekiyorsa yap’ demek isterdim. Arkasına Rusya’yı almış bir Beşar Esad uluslararası kamuoyuna derdini anlatabilecek kapasiteyi haiz olmalı.

Yarın Suriye’de güneş yeni çatışmaların üzerine doğacak. Ülkemizin 780 bin km2’lik toprağının Suriye’nin bir karış kahverengi toprağına bizi muhtaç etmediğini düşünenlerdenim.

Yazının başında bahsettiğim Karadeniz gezim de aslında tam da bu bardağın dolu tarafına dairdi. Ortadoğulu bir yatırımcının mihmandarlığını yaptım. Türkçem, Arapçam ve Kürtçem sadece bu dillerin fonetiğini değil insan ilişkilerindeki karşılıklarını da anlamaya yeter.

Kuzey Iraklı yatırımcının referansı olmak benim için sıradan bir iş.
Benim ömrüm ortak bir coğrafyanın kucağında şekillendi.
Bu bölge birbirine yetecek yakınlıkta ve zenginlikte.
Dışarıdan müdahaleler, tazyikler, ve deyim yerindedir ”iblisler” olmasa ne güzel olurdu bu bölge.
Ortadoğu’nun incisi desek az gelir.

Çocukluğumdan hatırlarım. Babam Suriye-Türkiye arasında (son günlerin iki önemli ilçesi Nusaybin/Kamışlı arası) mütercimdi. Sınır ticaretine aşinaydım. Çay neredeyse hep bedavaydı. Şimdi kaç para dönün siz bakın. 

Sınırlara Barış Gelsin…
Türk’ün Kürd’ün Arab’ın ihtiyacı olan tek şey barıştır. Pınarlar Barışı ebedi kılsın.
Pınarlar kızıl değil mavi aksın.

Not : Başlıktaki resmi şiirle beraber twitterda paylaştım. Şiirin tamamını da burada paylaşıyorum:
Benden Selam Olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp Şu Dağlara Yaslanmalıdır
At Kişnemesinden Gargı Sesinden
Dağlar Seda Verip Seslenmelidir

Düşman Geldi Tabur Tabur Dizildi
Alnımıza Kara Yazı Yazıldı
Tüfek İcat Oldu Mertlik Bozuldu
Eğri Kılıç Kında Paslanmalıdır

Köroğlu Döner Mi Kendi Şanından
Çoğunu Çoğunu Er Meydanından
Kırat Köpüğünden Düşman Kanından
Çevre Dolup Şalvar Islanmalıdır