Diyarbakır’ın seçilmiş başkanı Selçuk Mızraklı’yı kelepçeli (ya da değil) hapishane yolunda gördüğümüz günün akşamında Galatasaray İspanya’nın dünya devi Real Madrid’i ağırlıyordu. Yine aynı saatler ajanslarda Erdoğan’ın Suriye için Putin ile yaptığı mutabakatı dünyaya duyuruyordu.
Galatasaray, PSG gibi Real Madrid’e de boyun eğdiğinde alınan tek farklı mağlubiyet için hemen herkesin yorumu aynı idi. Karşında dünya devi var. İşin hiç de kolay değil. Oysa daha Cuma günü Sivasspor’a karşı alınan galibiyet sorgudan münezzeh idi.
Galatasaray bir aslan olarak içeride kükremekle beraber rakip dünya devi olduğunda iş zorlaşıyor ve hemen herkes bu konuda hem fikir oluyor.
Selçuk Mızraklı’yı aldığı onca oya rağmen hapse gönderirken hemen hiçbir güçlükle karşılaşmayan iktidar, onunla beraber pek çok HDP’li başkanı da aynı kaderle yüzyüze bırakmaktaydı.
İçeride göz açtırmayan bu pratik, dışarıda önce ABD ardından Rusya ile yapılan uzun müzakerelerle uzlaşı için çaba sarfetmekte.
İç politikada ‘ben yaptım oldu’ demek kolay iken, iş dışa döndüğünde olay zorlaşmakta, mutabakat aranmakta, satır aralarından zafer payeleri çıkarılmaktadır. Tıpkı süperligde rakiplerini mat etmede zorlanmayan bir lig şampiyonu gibi, devler arenasında ayrıntılar üzerinde durulmaktadır.
Meşhur Prusyalı asker-siyasetçi Clausewitz’in deyimiyle politikanın farklı araçlarla devamı olan savaş ya da çatışma alanında 10 günlük sürenin ardından Soçi’de varılan mutabakatın maddelerini okuduğumuzda acaba herhangi bir güç bu maddelerin tersini kaleme almaya cüret edebilir miydi diye düşünmekten alamadım kendimi.
Türk sınırının korunması, toprak bütünlüğü, ayrılıkçı unsurlara izin verilmemesi gibi maddelerin aksini belki düşünen olabilir ama bir uluslararası anlaşmaya dercedebilecek bir babayiğit var mıdır?
Diğer maddelerdeki teknik detaylara takılmadan sadece ilk 3 madde üzerinden dahi değerlendirdiğinizde malumun ilamı olarak görülecek mutabakatın kırmızı çizgisinin Esad’ın ilanihai iktidarını muhafazası olduğu anlaşılıyor.
Esed karşıtı ABD ve Esad yanlısı Rusya ile yapılan onca müzakarenin neticesinde ortaya çıkan sonuç Esed karşıtı blokun canını sıkabilecek gibi görünüyor.
Türkiye ise sadece uzun değil kalın olsun dediği Suriye sınırının mizanpajında hemen her bölgede farklı bir oyun kurgusuna uyum göstermek zorunda. Deplasmanda ve devler liginde oynamanın zorlukları bunlar. Üstelik grupta Fransa, İngiltere, Almanya da var. Çin ise her an bir sonraki maçın rakibi olabilecek kadar kendini göstermekten çekinmiyor.
Buna karşın içerideki maçlar özellikle Doğu grubunda hep aynı skorla bitiyor. Daha doğrusu skorun çok ehemmiyeti yok. Kurallar maçtan sonra değişiyor, hakem sizden ve çok gerekiyorsa federasyon da maçın sonucuna müdahil oluyor. Batı grubunda en fazla maç tekrarı kifayet ediyor. Ama orada da hakem ve federasyon her zaman oyuna müdahil. Onlar maçı iptal etmiyor. Onun yerine daha çok kuralları tadil ediyor. Kaşın üstünde göz olması gibi unsurlar bu kural değişikliği için yetiyor. Üstelik orada kurallar değil kaideler geçerli oluyor.
İçeride maçları öyle ya da böyle kazanmak ve yenilmez armada olmak kolay. Üstelik kupa da çok. Baktınız olmuyor ligde kazanamadınız ama Türkiye kupasını alırsınız. Olmadı üstüne bir de kendiniz kupa ihdas edersiniz. Her maçı kazanır her kupayı alırsınız. Ama ya rakip çalışmadığınız yerden sorarsa. Üstelik hakem de yerli-milli değil ve kuralları sonradan değiştirmeyecek bir yabancı kural koyucuya tabii iseniz. Federasyon da yabancı malı yani. Tüm bu ahval şeraitte maçı almaya değil az farka da ‘tamam’ dersiniz.
“Hayat fena halde futbola benzer” der Erkan Can “Dar Alanda Kısa Paslaşmalarda”.
Hayat da politika da fena halde futbola benziyor. İçeride aslan kesilen dışarıda aslanı görünce aynaya dönüp bakıyor.
Galatasaray hem Paris’e hem Madrid’e içeride yenilince Brugge’i gözüne kestirmiş olmalı.
Ama onu geçmenin ödülü Avrupa’nın ikinci kalite liginde veriliyor.
Siyasetin Bruggeleri çok ama onlarla mücadelenin ödülü de süper kalite olmuyor.
Savaş ve çatışma hiçbir zaman siyasetin yerini alamaz.
Siyasetin araçları ise hiçbir zaman silahlar olmaz.
Öyle olsa bugün SSCB diye bir ülke niye yok diye sormazdık.
Siyaset de futbol gibi en üst ligde ve en üst ligin kuralları ile oynanmalıdır.
İçeride de dışarıda da.
İşte o zaman rakip kim olursa olsun içeride de dışarıda da adil oyun olacaktır.
Ve adil oyun değilse kazandığınız çok da saygı beklemeyin.
Maçı kazanırsınız ama çok şey kaybedersiniz.