Tarih: 04.11.2019 09:35

Veysi DÜNDAR; Muhafazakar Siyaset Saadet’i Bulacak mı? Kongreden İzlenimler…

Facebook Twitter Linked-in

Saadet Partisi Bilge Başkanı ile nikahını güncelledi. Bizim de erken başladığımız günün bereketi ile tek güne sığdırdığımız 1000 km için içimizde zerre pişmanlık yok.
İstanbul’un iki ucuna konuşlanmış havaalanları benim gibi Orhan Veli misali İstanbul’un orta yerindeki sinemaya adreslenmişler için cazip değil. Mardin’e uçakla gidilir de havaalanına gidene kadar Bolu’yu Gerede’yi geçmek varken Ankara için uçak pek de cazip değil.

Eski Türkiye’nin ucuz otobanlarında İstanbul-Ankara-İstanbul yolculuğu Saadet kongresi için kolay ve pratik bir seçenekti.

Bu girizgahın ardından canlı ve heyecanlı bir tempoda geçen kongreye dair en önemli saptama iktidarın ayrıştırıcı diline karşı birleştirici dille yapılan müthiş belirlemelerdi.

“Bu dava, bu sevda, bu vatan bizimdir. Karacaoğlan bizim, Dadaloğlu bizim, Yunus Emre bizimdir. Ahmet Yesevi, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş, Mevlana bizimdir. ‘Kürdü, Türkü ve Çerkezi Hep Adem’in oğlu kızı beraberce şehit gazi’ diyen Aşık Veysel bizimdir. Semah bizim, halay bizim, horon bizimdir… Munzur bizim, Fırat bizim, Kaz Dağları bizimdir… Madımak, Roboski, Başbağlar bizimdir… Yasin Börü, Eren Bülbül, Berkin Elvan bizimdir… Acısı bizim, sevinci bizim, kederi bizim türküsü bizimdir.” 

Pek çok yerde yankılanan bu sözleri birinci elden dinlemek içimi rahatlattı. 31 Mart seçimlerinden öncesinde yaratılan varlık-yokluk (beka) dikotomisini de ikinci seçimden sonra yaşanan şokun ardından bu defa demokrasiye taarruzla belirginleşen halk iradesine ipotek koymanın da karşısındaydı bu sözler.

“Halkın iradesine ipotek konulamaz, seçilmişler atanmışlarla değiştirilemez” sözünün Ankara’da Necmettin Erbakan ekolünün ve mirasının temsilcisi partinin kongresinden yayılmasından daha doğal ne olabilirdi?

Erbakan’a 28 Şubat’ta yapılanın bir benzerini bugünün Türkiye’sinde ve sıradan bir faaliyet gibi ifa eden bir iktidara tutulan boy aynasıydı bu.

İktidarın kendini eşitlediği “L’etat, c’est moi / Devlet Benim ve benim doğrularımdır.” katılığının mukadder kırılganlığını yüzüne vurmada hiç de çekingen değildi Bilge Başkan.

Saadet Partisinin sahip olduğu değerlere dayalı siyasetin temelinde ve ana çizgisinde halk iradesine saygı gelir. İnancın değil inananın siyaseti vardır. Çünkü siyaset her şeyden önce “Ululemre” yani ortak akla dayanır. Anayasa ile çizgisi çizilir. Yasalarla detayları konur. İslam reforma ihtiyaç duymamıştır. Çünkü İslam zaten reformist bir din olarak insan aklına hitap ederek kendini tamamlamıştır. Bir ruhban sınıf sultasına tabi olmayan bir dinin takipçileri için zaten başka bir kısıtlama söz konusu değildir.

Saadet Partisi inananların partisi de AKP değil mi CHP değil mi HDP değil mi MHP değil mi? Aslında bütün siyasi yelpaze tüm toplumun bir şablonu olarak karşımızda duruyor. Bu yelpazenin kanatları arasında görüş farklılıkları tabii ki olur. Burada bu kanatlardan bir kısmını kapamaya zorlamak toplumu da aynı şekilde sıkıştırmak manasına gelecektir.

Saadet kongresinde tanıdık ideallerin ritmik bir desen gibi sunumunu görmezden gelemeyiz:
Adil Paylaşım,
Dürüst Siyaset,
Üreten Ekonomi,
Ahlak ve Maneviyat,
Ayrıştırıcı Değil Birleştirici,
Tam Bağımsız, Güçlü ve Müreffeh Türkiye,
Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya,
Erişilebilir Sanat, Kültürel Gelişim,
Kuvveti Değil Hakkı Üstün Tutan,
Nitelikli Eğitim, Erdemli Nesil,
Güçlü Tarım, Zengin Çiftçi,
Yaşanabilir Bir Türkiye,
Şahsiyetli Dış Politika,…

Bu sıfatların her biri, üzerinde uzun uzun düşünmeyi ve konuşmayı hak ediyor.
Diğer taraftan neredeyse 50 yıldır ifade edilen bir beklenti çıtasını da içeriyor.
Bu yüzden ne denli cazibeli de olsa bu ideallere ulaşmada Saadet Partisinin de bir takım iç muhasebeleri yapması bundan sonraki süreçleri bu gözle kotarması gerekiyor.

İki temel eleştiri birbirine bağlı olarak ifadeye mecbur. Saadet kadroları da yenilenmeye ihtiyaç duyuyor.
Bunu mevcut kadroların liyakatına, başta bilge başkanın şahsiyetini gözeterek duyduğum inançla ifade ediyorum.
Aslında burada kadroların değişmesinden değil dönüşmesinden de söz etmek gerek.
Erkek egemen bir parti tipolojsinden çıkamayan Saadet için kadın elinin değmesi şart olan alanlar o kadar fazla ki.

Bu saptamayı da kenara koyduktan sonra Saadet’in önümüzdeki dönemde şekillenecek AKP’nin yarattığı hasarı telafi etme blokunda önemli bir bileşen olacağını ifade etmek isterim.
Hissiyatım o ki, AKP’nin hoyratça tükettiği ve yangın yerine çevirdiği muhafazakar sağ siyasetin küllerinden doğacak yeni anka kuşları ile beraber kadim bir zümrüdü anka olarak Saadet’i görürsek şaşırmayalım.

AKP tercihini blok siyasetinden yaparak kendinden olmayanı dışladığına ve bunu tek kişinin eleştirilmez riyasetine emanet ettiğine göre, bunu yapmayan her siyaset doğal müttefik olacaktır.
Saadeti bu ittifakın tam da merkezinde görürseniz hiç ama hiç şaşırmayın.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —