Ekrem İmamoğlu’nun Elazığ’dan dönüşte Erzurum’da tatilde çocukları ile buluşup kayak yapması çoklarına dert olmuş.
Örneğin; kendisi uzun süredir memleketten uzak Amerika’da yaşayan Cüneyt Özdemir; 6 milyon takipçili hesabında, 2 bin takipçisinin yani diğer bir ifade ile takipçilerinin binde birinin bile beğenisini kazanamayan paylaşımında durumu “İmamoğlu’nun imajı enkaz altında” diyerek tarif ediyor.
Aslında yukarıdaki sayılara bakınca kimin imajı enkaz altında gayet iyi anlaşılıyor. Yandaş medyanın Amerika şubesi için kale boş ve topu yuvarlamak yeter gibi görünüyor. Kayak yapan siyasetçiye “çakma“ isteği hele ki deprem gibi gayet acı veren bir hadise ile eşlendiğinde kağıt üzerinde oldukça işlevsel görülüyor.
İşin aslına bakıldığında ise durum çok daha farklı…
Türkiye’de sinemanın altın yıllarına yaşı yetenlerin kayak yapanların zengin, sosyetik ve haktan kopuk, depremin ise Allah’ın bir gazabı olduğuna dair bir bilinçaltı şartlanması olduğuna kuşku yok.
Depremin çaresizlik, kayak yapmanın ise burjuvalık olduğuna dair düşünce ekseninde, depremin ardından kayak yapan siyasetçiye de haliyle enkazın altında kalmak yakışıyor.
Ama Türkiye birilerinin dediği üzere eski Türkiye değil.
Kimse depremin çaresizlik olmadığını, kayağın ise sosyetik zıpçıktı işi olmadığını iyi biliyor.
Ekrem İmamoğlu’na yakın duranların bile kaşlarının kalkmasını yol açan ve trol gazetecilerin ağzını sulandıran reel eski Türkiye ezberleri çoktan kadük oldu.
Bir kere depremde ölmenin evini kaybetmenin kader olmadığını iyi biliyoruz. Daha 2 gün önce Küba’nın Sivrice depreminin tam 10 katı bir depremi can kayıpsız atlatması tam da bu kadük halin ifşası idi.
Türkiye’de depremi tevekkülle karşılayan siyaset kurumunun arkasına sığındığı gerekçelerin hiçbiri dünyada geçerli değil. Hele ki ülkeyi yerelde 25 merkezde yaklaşık 20 yıl yönetenler için bu hiç geçerli değil.
İşin kayak boyutuna gelecek olursak bugün kayak Uludağ’da; Emel Sayın ile Tarık Akan’ın romantik buluşmasının fonu olmaktan çoktan çıktı.
Kaymak isteyenler için alternatif çok; Bursa, Kayseri, Erzurum, Kastamonu, Bolu, Rize, Kocaeli…
İsterseniz gecede 3000 liraya otelde kalın isterseniz günü birlik kayın ve evinize dönün.
Türkiye kış üniversite oyunlarını kotarmış ülkedir.
(Ki ben de 2010 yılında Nene Hatun adlı sinema filminin yapımcısı olarak, Erzurum Kış Olimpiyat Oyunlarının tanıtımı için filmi çekmiş, siyasilerin söz verdikleri halde destek çıkmamaları üzerine filmi sadece dönem filmi olarak vizyona sokmuştum.)
Kimse kayak yaptı diye, ne sosyeteye dahil olur ne de zenginliğini statü olarak tebliğ eder. Kayak yapmak Elazığ depremine devletin uçağı ile gitmekten çok daha az masraflıdır. Üstelik kimse kayak harcamasını devlete fatura edemez. Kimse devletin kaynağı ile kayak yapmaz. Kayak yapmak yetenek, cesaret ve sportmenlik işidir. Herşeyden önce yürekte gençlik gerekir. Kafa kağıdının gençliği ise kadayıfın üstünde kaymaktır.
Elazığ depremi için üzerine düşen vazifeyi yapan muhalefettir. İktidar vazifesini yapmış olsa zaten deprem için bu denli üzülmezdik.
Fay hattının üreteceği deprem ve bu depreme dayanamayacak yapıları hadi iktidarının ilk 10 yılında bulup tespit edemedi. Kalan 8 yılda da mı bunu yapamadı?
AKP’yi tek başına iktidar yapan Türkiye 18 yıl sonra ilk depremde tir tir titremeyi hak etmiş midir?
İmamoğlu depremde kaybolan can ve malın mesulü değildir. Depremin değil ama sonuçlarının mesulü siyasi iktidardır. Siyasi iktidar zaten bu mesuliyetteki eksiğini perdelemek için PR’dan tasarruf etmemiştir.
Elazığ valisinin kamuoyunun halini değil algısını gayet iyi bulması ve bunu bakanla paylaşması tam da bu PR sevdasının yansımasıdır.
İmaj derdi olan iktidardır. İmaj parlatmakla vazifeli yazı esnafı bu konuda üzerine düşeni yapmaktadır. İmamoğlu’nun imaj kaygısı zaten yoktur. Cüneyt Özdemir ve benzerlerinin İmamoğlu’nun imajı için üzüldüğünü düşünmek de en saf Türk insanı için bile akıl tutulması ile eştir.
Sömestr tatilini kayak yapmak yerine çadırda geçirmek zorunda kalan Elazığlı çocuklar için, bir şeyler yapması gereken iktidardır. Belki bir gün bu gerçeği Elazığ halkı da anlar ve imajın değil, kendisinin enkaz altında kalmasının hesabını bu iktidara sorar.
Sizce bu vadesi çoktan dolmuş bir hesap değil midir?