Venezuela, 300 yıl boyunca İspanyollar tarafından sömürülen, 1811’de bağımsızlığını kazanan ve bir süre sonra ABD’nin arka bahçesi haline gelen bir ülkeydi. ABD nüfuzu ülke yöneticilerini ve alınan siyasi kararları etkilemekteydi. Ancak 1999 yılında Venezuela tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Albay Hugo Chavez’in seçimleri kazanmasıyla Venezuela, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra “öldü” denilen sol düşüncenin tekrar hayat bulduğu ülke oldu. En büyük düşmanı Sovyetler Birliği’nden kurtulduktan sonra hemen yanı başında Fidel Castro’yu örnek alan bir ismin başkan olması ABD’yi rahatsız etti. 2002 yılında Chavez’e karşı başarısız bir darbe gerçekleştirildi ve bundan sonra ABD ile Venezuela arasındaki köprülerin büyük bir kısmı yıkıldı. ABD, Venezuela’ya karşı duruşunu sertleştirirken Chavez, dış politikada ABD etkisinden uzak kararlar alarak Rusya ile yakınlaşmaya başladı.
Venezuela’da yaşanan gelişmeleri ve Chavez’in bu adımını memnuniyetle karşılayan Rusya ise Karakas ile ilişkilerini sıklaştırmaya çalıştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesini güçlendirirken ABD’nin yanı başındaki Venezuela ile yakın ilişkiler kurması Washington’daki rahatsızlığın artmasına neden oldu. Böylelikle Moskova-Washington arasında Venezuela üzerinden bir rekabet başladı. İki ülke arasındaki rekabete bakıldığında siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere üç farklı boyut görülebilir. Yazıda da rekabetin üç farklı boyutu ele alınacaktır.
SİYASİ BOYUT
Bir ülkede iç ve dış olmak üzere iki temel politika izlenmektedir. Chavez, iktidara gelmesiyle birlikte iç siyasette sol, dış siyasette ise ABD’nin çıkarlarıyla örtüşmeyen kararlar almaya başladı. ABD’nin Venezuela ve Latin Amerika’daki etkisini kırmaya çalışan Chavez, Rusya ile yakın ilişkiler kurdu.
Chavez’in izlediği politikalar ABD’yi rahatsız ederken ülkede 11 Nisan 2002’de bir darbe girişimi yaşandı. Başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimi neticesinde Chavez, ABD’yi suçlayarak ordudaki ABD yanlısı isimleri görevden uzaklaştırdı. Bu Chavez’in ülkeyi daha kolay yönetebilmesini sağlarken Rusya’nın da işine yaradı. Çünkü artık CIA destekli bir darbe ihtimali azaldı ve Rusya ile yakın ilişki kurmak isteyen bir liderin yönetimi devam edecekti.
Chavez, hemen hemen girdiği her seçimi kazanırken ABD ise ülkede siyasi yönetimin değişmesini istiyordu. Çünkü Chavez ile başlayarak yaklaşık 14 Latin Amerika ülkesinde daha sol partiler ve isimler yönetime geçti. Meydana gelen domino etkisi nedeniyle Rusya ile Çin bölgedeki etkilerini arttırdı. Hatta Venezuela, ABD yerine Rusya’nın nüfuzuna girmeye başladı. Venezuela Birleşmiş Milletlerde alınan kararlardan İran, Suriye, Irak İşgali ve Küba konularına kadar ABD’ye karşı politikaları destekledi.
Venezuela’da izlenen politikalar karşısında ABD, muhalefeti desteklemeye başladı. 2013’de Chavez hayatını kaybetti ve Nicolas Maduro başkan oldu. Maduro, Chavez gibi karizmatik bir lider olmadığı için halktan aldığı destek daha azdı. Bunun üzerine ABD muhalefete verdiği desteği arttırdı ve bu ABD’nin en önemli stratejisi oldu. Maduro yönetiminin gittikçe otoriterleşmesiyle birlikte ABD, Venezuela’da Juan Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı. Guadio yönetimine karşı ise Rusya, Maduro’yu tanımaya devam etti. Çünkü Rusya ile Venezuela arasında imzalanan çeşitli silah ve petrol anlaşmalarının devam etmesi için Maduro yönetimde kalmalıydı. Maduro ile Guaido arasında yaşanan rekabetin arka planında Rusya-ABD rekabeti olduğunu söylemek mümkündür.
EKONOMİK BOYUT
Hugo Chavez, iktidara geldiği dönemde Venezuela ekonomisi tam manasıyla ABD’ye bağımlıydı. Örnek olarak 2005 yılında Venezuela çıkardığı petrolün % 80’inin ABD’ye ihraç etmekteydi. Ancak bu oran 2011 yılında % 40’a kadar düştü. 2018 yılına geldiğinde oran değişmezken Hugo Chavez’in petrol sattığı ülkeleri çeşitlendirmesi neticesinde günümüzde Çin (% 23) ile Hindistan (% 23) da Venezuela petrolünün önemli müşterileri haline geldi. Rusya, Venezuela’nın dış ticaretinde önemli bir ülke konumunda olmamasına rağmen Moskova ile Karakas arasında önemli askeri ve enerji alanlarında anlaşmalar imzalandı. Örnek olarak 2010 yılında iki ülke arasında Venezuela’daki petrol rezervlerini keşfetmek için imzalanan bir anlaşmada 25 yıllık süre zarfında 20 ila 30 milyar dolarlık bir yatırım yapılması kararlaştırıldı.
Venezuela’nın Washington’a karşı direnmesi, Maduro’nun iç siyasette otoriterleşmesi ve Rusya’nın Karakas üzerindeki artan nüfuzu neticesinde ABD ekonomiyi bir silah olarak kullandı. Dünya piyasalarında petrol fiyatının düşmesinin yanı sıra ABD’nin uyguladığı ambargo Venezuela ekonomisine ağır zarar verdi. Örnek olarak ülkedeki petrol üretimi neredeyse yarı yarıya azaldı ve 2015’te kişi başına gelir yaklaşık 8 bin dolardan 3.3 bin dolara (2018) kadar düştü. Yine 2015’te işsizlik oranı % 7 enflasyon ise % 100’ün üstündeyken 2018’de işsizlik oranı % 33 enflasyon ise % 1.3 milyona kadar yükseldi. Bu durum yaklaşık 3 milyon insanın Venezuela’yı terk etmesine neden olurken ülkede insanlar temel ihtiyaç maddelerini karşılayamaz hale geldi.
ABD’nin Venezuela ekonomisini çökmesini istemesindeki amacı bu ülkedeki halkı siyasi yapıyı değiştirmeye zorlamak olduğu söylenebilir. Darbe ihtimalinin zayıf olduğu, Rusya’nın önemli ilişkiler kurduğu ve Irak ile Afganistan tecrübelerinden sonra askeri müdahalenin oldukça tartışmalı hale geldiği bir ortamda en iyi seçeneklerden biri ekonomik sorunlar ile halkı yönetimi değiştirmeye zorlamak olduğu düşünülebilir. Ancak Kuzey Kore ve İran örneklerinde olduğu gibi bu strateji ile sonuç elde etme ihtimali oldukça zayıftır. ABD’nin karşısında Rusya ise yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle Venezuela’ya gerekli yardımı yapamamakta ve ekonomik ilişkiler zayıflamaktadır. Rusya’nın yerine ise bu boşluğu Çin’in doldurmaya çalıştığı söylenebilir.
ASKERİ BOYUT
Chavez, iktidara geldikten sonra öncelikle ABD ile askeri tatbikatları iptal etti. ABD ise Venezuela’ya yaptırım uygulanmaya başladı ve başka ülkelerin Karakas yönetimine askeri teknoloji ile malzemeler satmaması konusunda adımlar attı. Bunun karşısında ise Chavez, ordunun ihtiyacı olan malzemelerin temini için Rusya’ya yöneldi. 2001’den bu yana Rusya, Venezuela askerlerine eğitim verirken 2006 yılında iki ülke arasına yaklaşık 3 milyar dolarlık silah satışı ve Venezuela’da silah fabrikası kurulması konusunda anlaşma sağlandı. Karakas ile Moskova arasındaki askeri anlaşmalar ana muharebe tanklarından S-300 hava savunma sisteminin teminine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktaydı. Venezuela 2011’e kadar Rusya’dan yaklaşık 11 milyar dolarlık silah aldı. Bunun nedeni ordunun modernize etmek ve herhangi bir ABD işgaline karşı hazırlık yapmaktı.
2002’deki başarısız darbe girişimi neticesinde Chavez’in ordudan ABD yanlısı askerleri uzaklaştırmasıyla beraber askeri darbelerin Washington için bir seçenek olmasının önü tıkandı. ABD’nin Guadio’yu tanıması ve orduyu darbe yapmaya çağırmasına olumlu bir tepki gelmedi. 2002’deki darbe girişiminden ders çıkaran askerler Maduro’yu desteklemeye devam etti. La Orchilla askeri üssün geleceği hakkında tartışmalar artarken Rusya, Maduro yönetimini desteklediğini açıkladı.
Venezuela izlenen politikalarla birlikte ABD’nin nüfuzundan çıkarak Rusya ile yakın ilişkiler kurdu. Bu sayede ABD’ye karşı önlem aldığı söylenebilir. Çünkü kısa bir süre önce yaşanan Venezuela Krizi’nde ABD’nin Venezuela’ya doğrudan askeri bir müdahale gerçekleştirememesinin nedenlerinden biri olarak ülkedeki Rus etkisi unutulmamalıdır. Kriz sürecinde Rusya’nın Venezuela’ya asker ve yardım göndermesi neticesinde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, daha fazla askeri personel göndermemesini istedi.
SONUÇ YERİNE
Rusya ile Venezuela yönetimi arasında artan bir ilişkiden bahsetmek mümkündür. ABD ise bu sürecin kaybedeni olarak öne çıkmaktadır. Venezuela’da istediğini elde edemeyen ve Maduro yönetimini deviremeyen ABD, bu isme karşı Guadio’yu alternetif başkan olarak tanıdı. Ancak ülkedeki birçok kurum ve kuruluşun Maduro’nun kontrolünde olması Guadio’ya fazla bir hareket alanı sağlamamaktadır. Anlaşılacağı üzere ABD, Venezuela’da istediğini elde edemediği sürece ülkedeki kaos ve kargaşa ortamının devam etmesini desteklemektedir.
2009 yılında Hugo Chavez, Rusya’ya La Orchila Adası’ndaki askeri üssü verebileceklerini söylemişti. Pentagon’dan yapılan bir açıklamada ise “yaşlı uçaklar için uzun mesafe” demişti. Ancak günümüzde Venezuela’da siyasi, ekonomik ve askeri alanda etkisini arttıran Rusya’nın 1962 Küba Füze Krizi’ne benzer bir korkuyu daha uzun sürecek şekilde ABD’ye yaşatacağını söylemek mümkün. Kısaca ABD, Maduro yönetimini devirerek bölgedeki Rusya etkisini sonlandırmayı ve enerji kaynaklarını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Rusya ise Maduro yönetimini destekleyerek jeopolitik olarak varlığını sürdürmeyi, kendi arka bahçesine giren ABD’yi arka bahçesinde rahatsız etmeyi ve enerji kaynaklarını kontrol etmeyi amaçlamaktadır.