Cevdet Said için anlaşılmadan gitti denilemeyecek bir durum ile karşı karşıyayız. Birçok dile çevrilen kitapları ile islami mücadelenin tek yolunun şiddet ile iş görmek olmadığını ve cihadın şiddet olmadığı hatta “cihadın: imanına hayatını şahit göstermek olduğunu” izah etmeye çalıştı son nefesine kadar. Çünkü şiddet ile ilgili kitabı “Ademoğlunun İlk Mezhebi” eserini 1966 yılında yazdığından beri yeryüzünde İslam adına bir şeyler yapmak isteyen her kesim ve kesitte CİHAD mutlaka ama mutlaka SİLAH-SAVAŞ-ÖLDÜRMEK ve ŞİDDET olarak algılandı…Çünkü bütün İslamcı hareketler iktidara taliptiler. Ya ele geçirmek, ya devamını sağlamak yada yıkmak ve yeniden tesis etmek… Bazı gruplar var ise de bunlarda belli aşamalara gelince genetik olarak mıdır nedir, bilinmeyen bir şekil ile her şeyin kendi istekleri doğrultusunda olmasını istiyorlardı.
Cevdet Said ise bütün eserlerinde ortak nokta olarak İslami mücadele metodolojisi olarak cihadın böyle anlaşılmasına itiraz etti. İtiraz etti demek belki hafif kalır daha doğrusu yanlış olur. Çünkü üstad Cevdet Said düşüncesinin böyle olduğunu açıkça ilan ediyordu: “Sorunun silahla çözüleceğini zannedenler ve silahlı mücadeleyi çözüme götürecek bir yöntem olarak benimseyenler derin bir yanılgı içindedir. Oynanan oyunun hakikatini görüp şiddetten uzak durmamız gerekir. Zira düşmanlarımız, Müslümanları silah ve savaş girdabına sokarak DAİŞ/IŞİD gibi hareketler üzerinden İslam’a büyük bir darbe vurmayı arzu ediyor.
“İman da ahlak da yanlış olabilir, ortada iman ve ahlak var diye bunların doğru olma garantisi yoktur. Müslüman asla yalan söylememeli mesela. İman ve ahlak bir arada ve doğru anlaşılmalı. Yoksa imanlı ve ahlaklı bir insan kendisine bomba bağlayıp insanları patlatarak iyi bir şey yaptığını düşünebiliyor. Allah ona rahmet etsin, Hz. Ali’nin Hariciler hakkındaki görüşü ne kadar manidardır: “Hakkı talep edip yanılan, bâtılı talep edip isabet eden gibi değildir.” Kur’an’ın maksat ve hedeflerini kavramış o büyük insan, Haricilere karşı nasıl muamele edilmesi gerektiği sorulduğunda şu cevabı vermişti: “Haram yere kan dökmedikleri sürece savaşı başlatan siz olmayın!”
Kur’an’da beyan buyrulduğu üzere, inançları sebebiyle baskı gören, inancı yüzünden öldürülen, bu yüzden yurtlarından sürülen insanlara savaşma izni verilmiştir.“Furkân Sûresi’nin son kısmında Rahman’ın kulları anlatılır. Bu sûrede “we câhidhum bihi cihâden kebîra: Onlarla Kur’an yoluyla en büyük cihadını gerçekleştir” (25/52) buyrulur ve ‘büyük cihad’ın silahla değil, Kur’an’ın yüce mânâ ve hakikatlerini insanlara anlatmak ile olduğu anlatılır. Oysa insanlar bu âyeti bu şekilde anlamamış, silah yoluyla cihadın doğru bir yöntem olduğunu zannetmiştir. Oysa cihad, asla ‘insanları öldürmek’ değildir! Cihad, Kur’an’ın anlaşılması ve mesajının yayılması için mücadele etmektir. Bu her iki yöntemle İslam’a girenleri karşılaştırırsanız, sonucu siz kendiniz değerlendirebilirsiniz.(1)
Üstad Cevdet Said: Kerim Kur’an’ı yeniden anlama çabası içine girmeliyiz diyordu her fırsatta. Zira Kur’an’ın verdiği mesajlar ve gösterdiği hedefler ile Müslümanların tutum ve davranışları arasında dağlar kadar mesafe var! Bu durum onların Kur’an’ı anlamadığının en bariz göstergesidir. Maalesef milyonlarca müslüman için Kur’an hâlâ inmemiş hükmündedir! Diyordu… Çok değil ama bir kaç görüşme imkanı bulduğum Cevdet Said, Kur’an ayetlerini okurken ve onları izah etmeye çalışırken çokça heyecanlı olurdu… Sanki o ayeti cebrail peygamber efendimize yeni indirmiş ve ilk duyan olarak diğer insanlara üstad bildiriyor gibi bir sevinç ve heyecan içerisinde olurdu… Bu tavrını Ra’d suresi-11 ayetini eksene alarak yazmış olduğu “Bireysel ve Toplumsal Değişimin yasaları” (2) kitabında görmek mümkündür… Türkçeye 1984 de çevrilen ilk kitabında okumaya yeni başlamış sayılacak ve şehid Seyyid Kutub’u da bayraklaştıracak şekilde okuyan biz İslamcıları da adeta uyarıyordu usulca. Ama gel gör ki sloganlaştırılan berceste ayetlerin ezberletildiği bizlerin bunu göremeyecek kadar gözü karar(tıl)mıştı…
Aslında Seyyid Kutub’un söyledikleri de Cevdet Said’den farklı değildi: “Buna göre İslam’a dayalı bir sosyal düzen kurmayı ve bu düzene dayanan bir Müsluman toplum gerçekleştirmeyi düşünmeden önce fertlerin vicdanlarını her ne biçimde olursa olsun, Allah'tan başkasına kul olmaktan kesinlikle arındırmaya ve vicdanları Allah'tan başkasına kul olmaktan kesinlikle arınmış olan bu fertleri Müslüman bir cemaat halinde bir araya getirmeye önem vermek gerekir. İşte gerek inanç yönünden, gerek ibadet bakımından ve gerekse kanun koyma açısından fert fert vicdanları Allah'tan başkasının kulluğundan kesinlikle arınmış olan cemaatten Müslüman toplum doğar. İnançta, ibadette ve yasa sisteminde bu toplum içinde yaşamak isteyen kimse, ortaksız Allah'a kul olma ilkesini yansıtan, başka bir deyimle «la ilahe illeallah, Muhammedün Resülallah)) şahadetini temsil eden bu topluma katılır. (3)
30 Ocak’ta vefatının 1.sene-i devriyesini hüzün ve rahmetle andığımız üstad Cevdet Said; “İslam âleminin neresinde bir uyanış var diye merak ediyordum, onun için farklı bölgelerden eserler okumaya gayret ediyordum.” diyordu. Üstad bu çerçevede başta Malik bin Nebi, Muhammet İkbal, Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Muhammet Esed, Muhammet Arkon, Ali Şeriati, Said Nursi, Hasan en Nedvi ve Garudiy okuyor… Hatta bir görüşmemizde benim ilk defa duyduğum Celal Nuri’den bahsetti. Benim şaşkınlığımı görünce şöyle devam etti: Celal Nuri Türk’tür. Hatta Celal Nuri’nin İttihâdu’l-Müslimîn adlı eserini Abdurrahman Azzam Arapçaya tercüme etmişti. O yıllarda kitap sahibi olmak zordu. Ben de elimle istinsah ederek kendime bir nüsha edinmiştim… (*) Üstadın etkilendiği şahsiyetleri, sohbetlerine yansıdığı şekliyle kendi ağzından aktarmak daha uygun olacaktır: “Allah ondan razı olsun, Cezayirli Malik b. Nebi’nin kitaplarını okuduğumda uyandım. Yirmi yıl emek vererek okuduğum Malik b. Nebi’nin kitaplarını daha iyi kavrayabilmek için onun atıfta bulunduğu kaynakları da okudum”. İlaveten özellikle Malik’in kitabını otuz defa okudum dediğinde hayretle sorma ihtiyacı hissettim. Efendim bir kitap otuz kez tekraren okunur mu ??? Deyince Üstad Cevdet Said, herkesçe bilinen meşhur sözlerini tekrarladı:
“Malik b. Nebi temel sorunumuzun “el-qâbiliyye li’l-isti’mar; sömürülmeye elverişlilik” olduğunu tespit etmişti. Fransa’da karşılaştırmalı dinler tarihi ve sosyoloji tahsili gören, aklı kullanmanın ve adaleti savunmanın önemine vurgu yapan Ali Şeriati ise temel problemimizi, Malik b. Nebi’nin kavramsallaştırmasındaki bir harfi değiştirerek “el-qâbiliyye li’l-istihmar; eşekleşmeye elverişlilik” olarak tespit etmişti...” (4) Bunu kavramam lazımdı dedi…(5)
“Sonuçta Müslümanları sindirmeye çalışanlar bu durumu fırsat bilince de Müslümanlar meselenin hakikatini bir türlü keşfedememişlerdir. Aslında gerçek dürtü davettir, tebliğdir zira şiddet vasıtalarını çok hassas bir tarihi süreçte kullanılması Müslümanları bitkin düşürmüş ve İslami mücadeleyi akamete uğratmıştır. Müslümanlar bu haliyle tıpkı boğa güreşlerindeki boğa pozisyonuna düşmüşlerdir. Nasıl ki öfkeli boğayı hedefinden şaşırtmak ve onu alt etmek için kırmızı bayrak gösterir ve ona sıkıntılı anlar yaşatırlar, işte Müslüman da aynı pozisyona yakalanmıştır: Bu misali Malik B. Nebi “Sömürge ülkelerinde fikir savaşı” isimli kitabında zikreder. İşte biz de böyle şiddete sarıldık ve değişim yolunun mutlaka iktidardan geçmesi gerektiğini düşündük. Bunun yanında iktidarın değişimin meyvelerinden bir meyve olduğunu aklımıza getirmedik. Bizi bu hale getiren de bu tutumdur zaten.” (6)
Üstad devamen diyor ki: “Burada yeri gelmişken çoklarının karıştırdığı önemli bir hususu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Birisi çıkıp şöyle bir soru sorabilir: Kur’an‘daki cihat ve savaş ayetlerini ne yaptın?… Yoksa onun sadece bir kısmına mı iman ediyorsun? Veya cihad ayetlerini nesh edip devre dışı ve hükümsüz mü bırakmak istiyorsun?…
Bu kişiye hemen şu cevabı vermek isterim: Ben kati surette Kur’an gibi bir kitabı nesh etmek/hükmünü askıya almak ve cihat ayetlerini hükümsüz bırakmak istemiyorum… Böyle bir şey yapmaktan da Allah’a sığınırım. Doğrusu ben şu iki hususun birbirinden ayırt edilmesini istiyorum.
1- İslami bir toplumun yapılanmasına çalışan ve onu ıslah edip fesatına engel olmaya gayret eden kimse ile
2- Teslim olan ve İslam’a boyun eğen seçkin İslami bir toplumu temsil eden kimsenin ayırt edilmesini istiyorum.
İkisi ayrı ayrı şeylerdir. Benim ele aldığım ve üzerinde durduğum birinci grup iken sen beni ikinci grubun sorumluluklarıyla yargılamaya çalışıyorsun.
Konunun daha da net anlaşılması için meseleyi somut bir misal ile açıklamak istiyorum: Yüce Allah hırsızın elinin kesilmesini emrediyor. Şimdi Allah’ın emirlerine boyun eğen bir toplumda yaşayan Müslüman kardeşim sen bir hırsızı( bu hırsızı) yakalayıp elini kesme yetkisini kendinde görüyor musun?… Bunu kendi üzerinde mutlaka yerine getirmesi gereken bir farz olarak görüyormusun?… Sen böyle bir ortamda bunu yerine getiremediğinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini devre dışı bırakıp onları hükümsüz hale getirmiş, nesh etmiş olur musun?… Doğrusu İslam’ın temsil edildiği toplumda hırsızın eli kesilir. Ama sen İslam hükümlerine boyun eğmeyen İslami hükümleri red eden bir toplumda yaşayan hırsızın elini nasıl kesebilirsin?!…”(7)
Cevdet Said despot idarecilere karşı silahsız halk hareketlerini örnek verirken (8) özelde İran İslam inkılabının oluş şekline çok önem veriyordu…(9) Çünkü tam bir halk hareketi diyordu… Şiddetsiz, silahsız, ve halk desteği ile… (10) Mesela Sudan’da darbe ile İslami nizamı tesis etme girişimini kabul etmiyordu… Türkiye’de meydana gelen 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasına karşılık veren Türkiye halklarının da davranışını alkışlıyor, övüyor ve örnek gösteriyordu…(11)
Çünkü “Nezih seçimler Mizandır” anlayışını taşıyordu… “Eğer bir ülke demokrasiye karşı ise o ülke İslam’a da karşıdır.” İnancındaydı…(12) Silah almak put almak gibidir diyordu her fırsatta… Üzerine taktığın nazar boncuğunun sana faydası ne kadar ise beline taktığın silahın faydası da o kadardır… Hatta akidevi olarak daha tehlikelidir…
Hemen hemen Bütün kitapları Türkçeye çevrilen Cevdet Said’i iyi okumak lazım, iyi anlamak lazım diye düşünüyorum… Allah kendisine rahmet etsin, mekanını cennet etsin inşallah… Alimin ölümü alemin ölümü gibidir derler… Hakikaten yetim kaldığımızı şimdi daha iyi farkediyorum… Başımız sağ olsun…
D İ P N O T L A R :
1-https://hertaraf.com/haber-muttaki-mutefekkir-cevdet-said-i-yakindan-tanimak--doc-dr-fethi-gungor-2594
2- Cevdet Said-“Bireysel ve Toplumsal Değişimin yasaları”-İnsan yay-1984-1.bsk-sh-141/145
3 - Seyyid KUTUB-Yoldaki işaretler-Hicret yay-ist-1980- sh-59
(*) Celal Nuri:https://islamansiklopedisi.org.tr/celal-nuri-ileri
4 - FG-https://hertaraf.com/haber-muttaki-mutefekkir-cevdet-said-i-yakindan-tanimak--doc-dr-fethi-gungor-2594
5 - Bkz-Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-Pınar yay-ist-1.bsk-2016-sh-20
6 - Cevdet Said-Ademoğlunun ilk mezhebi-Pınar yay-ist-4.bsk-2013-sh-17
7- Cevdet Said-Ademoğlunun ilk mezhebi-sh-31/32
8- Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-Pınar yay-ist-1.bsk-2016-sh-66
9-Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-sh-118
10-Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-sh-121
11-Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-sh-186
12-Cevdet Said - Düşüncede yenilenme-sh-17
Kaynak: hikmetakademisi.comn