Var Git Oğlan, Var Git

Şükrü Gülmüş'ün yazısı;

Var Git Oğlan, Var Git

 

Öylesine bir söz var.

Nerde? Ne zaman? Kim ve niçin söylemiş?

Belli değil.

 

Söz şöyle:
‘’Vargit oğlan var git

Mekanın ara

Nerde karnın doyarsa

Vatanın ora.’’

Doğru mu? Yanlış mı?

 

Am bu sözde bir hikmet var.

Kafiye tamam. Kulağa baya hoş geliyor.

Peki sonrası?

Yani insan biraz daha derin düşününce; durumun pek hoş olmadığı hemen anlaşlıyor. Aslında her şey; böbrekteki taş oluşumu ve taşın kıpırdaması gibi; yola çıkmakla başlıyor sancı.

Kalınan yer bir cehennem olmuşsa, çarelerin tümü tükenmişse, birileri sana akıl verir hemen:

‘’Var git oğlan var git

Mekanın ara

Nerde karnın doyarsa

Vatanın ora.’’

Ele güne uydun. Yabancının aklına uydun. Kalktın yola çıktın. Mekan aradın. Buldun. İş buldun çalıştın. Mekanı da buldun aşını da buldun. Peki bir soru sana "Sahi mekanı buldun. İşini kurdun. Karnını doyurdun. Sahi karnını doyurduğun yer vatanın oldu mu?"

Seni bilmem ama bence bin defa hayır, olur yanıtım.

İnsanın mekanını bulması, işini kurması ve karnını doyurması vatan ve vatan özlemi için yeterli gelmez.

Çünkü vatan mekandan öte, karnın doymasıdan fazla bişey.

Vatan en sıradan söylemle ANA’dır. Topraktır. Doğumla beraber insandaki damgadır, Kültürdür, geçmiştir. Baba ocağı ve kutsiyetleri kendisinde toplayan ama çok zor izah edilen bir ruhî şekillenmedir.

Ve bence asıl insanın felaketi, memleketinden, anasından ve vatanından ayrılmayla başlar.

DAYILARIM VE AMCALARIM

Kana dalayalı akrabalıkta Dayı ve Amca ayrışması var. Ve ben ana kanadım ağır bastığından hep dayılarımı sevdim tercih ettim.

Gülmüş olan amca kanadından Amcam Halil, Oğuz dayılarımdan kesinkes Sofi Silo, dedim.

Size biraz da amcam Halil’i anlatayım.

Amcam Halil –hani derler ya- adam gibi adamdı.

Vakar, onurlu, bakışları sert, kaşları çatık ama ipek gibi yüreği vardı. Herkesi bilmem ama beni görünce veya ben onu görünce bir hal olurdu bize. Ve o büst gibi insan bana gülerdi. Hayatımda her bayram bana kağıt para verendi. Belki de onun için onu hiç unutmazdım.

Halil amcam babam gibi yapmamış. TPAO’ına işçi aldıklarında adını yazdırmış ve işçi olmuştu. O zamanlar TPAO işçi olmak; nerdeyse devrim yapmak ve sınıf atlamaktı. Halil amcamın ikinci eşi Emina’dan iki kız ve iki oğlu vardı. Perihan, Hesina, Cemil ve Şemsettin. Sanırım Cemil Sabri abim’le Şemsettin ise benimle yaşıttı Halil amca her İslami ve feodal töre gereği; oğullarını okuttu. Hesina ilkokulda benimle beraberdi. Sanırım ondan sonra okuyamadı.

Cemil ve Şemsettin bizde ilk okuyan ve ilk üniversiteyi bitirenlerdir. İkisi de Elazığ, Yıldız Teknik üniversitesini  bitirdi. Okul yılları boyunca onlar da sol kanatta yer aldı. Hatta ben ilkkez "Komünist" sözünü Cemil abi için duydum. Ona "Komünist Cemil" diyordular. Şemsettin de okul yılları boyunca solcu ve devrimciydi. Okul bitip, yaşam atılınca solculuk, devrimcilik ve komünistlikleri de bitmiş oluyordu

Sanırım uzun saç, favori bırakmak, bıyık sarkıtmak, İspanyol paça pantolon giymek gibi bir modaydı. Moda gitti. Devrimcilik de bitti.

Bizim Halil Amca kanadının birinci felakati –bence- dışardan evlilik yapmasıysa, ikincisiye evlenen en büyük oğlu Cemil’in İzmit’te iş bulması ve oraya taşınmasıdır. Ben amcamın eşini tenzih ederim. Bana göre insan güzeli bir kadındı. Türk ve göçmen olmasına Kürdçe öğrendi. Mavi gözlü, sarışın bir Kürd kadını gibi gelenekçi- görenekçi ve İslamcı oldu. Ama Cemil Kürdlüğünü bırakıp İslami kimliğini öne aldı. Kendisi ve tüm ailesini bu iklim ve atmosfere soktu. Evde tek otoriteydi.

Bana göre İslamî kimlik insanın birinci kimliği olmamalıydı. Toplumsal çimanto Kürd için asla çimanto olmaz. İdeoloji de aynı şekilde. Ancak, hayat Kuzey Kürdlerini ideolojik ve Dinî olarak ikiye böldü. Birleştirici görünen bu iki olgu, özgül olarak biz Gülmüşlerde ve genel olarak tüm Kürdlerde bölücüleştiler

Ben ideolojik, Cemil abi Dinî cenaha düştü.

Aramıza Çin Sedi’nden fazla bir mesafe girdi.

Öcalan ve PKK’sından ayrıldım ama hala aynı şemsiyenin ideolojisi içindeydi. Cemil abi 50 yıl önce yediği Komunist ve Kürd olmasından dolayı "Kürdçü"lüğünün derin izlerini yaşıyordu kendi İslami camiada ve Türk mahallesinde..

Ben 18 yıllık Alman'ya gurbetinden sonra. Alman vatandaşı olunca İstanbul’a gittim

Cezaevinden ilk çıktığım günkü gibi yine ağır top akrabalarım ziyaretime geldiler.

Aslında benden aileye liderlik yapma beklentileri vardı.

Bunu biliyor, hissediyor ve görüyordum.

Yalnız ben istemiyordum. Hepsini topladım ve

"Hadi Şêx’e gidelim!"

"Şêx de kim dediler?"

"Şêx Cemil… Siz bir şêx arıyorsunuz. O ben değilim. Ben de sizi Şêx Cemil’i öneriyorum."

Kalktık gittik.

Aslında bir nezaket ziyaretinden öte olmayacaktı. Çünkü benim için gelen Gülmüşler; Cemil’i de Şemsettin’i de çok iyi biliyorlardı. Onlar benden isteyince; ben de topu avuta attım ve İzmit’le benim tüm bağım koptu. Nasıl kopmasın ki; Cemil abi ilke sahibi ve davasının adamı:

"Amcaoğlu, seninle benim suyum aynı arıkta akmaz. Seninle aynı çatı altında, aynı sofrada yemek yemek bile dinime göre haram. Senin ve akrabalarımı için dinimden taviz verdim."

Ben durumun vahametini anladım ve çıkış o çıkış.

Vefatında bile bulunmadım.

Ancak ilkeli, prensipli ve davasına tutarlılıktan dolayı hep saygı duydum.

Varsa Yüce Yaradanım onu çok iyi bir yer versin.

O cennetinde ben cehenneminde olayım.

3 Eylül 2020

Almanya-Essen