Vaktidir Ateşlere Düş Ey Gül

Zeynep Kılıç Yazdı;

Vaktidir Ateşlere Düş Ey Gül

Ey bekada yok olacak fena benim. Yokluk seni ürkütmesin baki olan bir Yaradanın elinden varlık bulurken sen. Ne yani bütün bu egon, bütün bu kahr-ı marazın, bütün bu hırçınlığın yok olma korkusundan mı? Anlıyorum kolay değil bu uçsuz bucaksız âlemde bir zerre gibi kayıp yok olma kaygını, endişeni.  Ebedileşmek isterken egonla, ben, ben, ben diye bihal oldun bizar oldun. N’olursun bahtına düştüm ıraklaş bu boşa kürek çeken hal ve ahvalinden ebed olanla, ubudiyetle, ebediyetle hemhal ol.  Hu, hulara karış seherinde sabahların. Âminlere Fatihaların… Mübarek gün ve gecenin kalbinde Yasin-i Şeriflerin… Ve gecenin üçte birinde teyakkuza geç, ayağa kalk, ayrıl ölü kalabalıklardan haşerenin hışırtısından bile haberdar olan, hişyar olan Rabbine sığın, O’na iltica et derbeder bir mülteci gibi. Gözetle gizli, gizli sevgilinin yolunu, yanıp, tutuşan bir âşık bir maşuk gibi. Eriyip aydınlatan bir mum gibi bir ışık gibi… Ver ateşe fitilini aşkın yansın gül olsun gülden gülistan, gülistanlık. Görmesinler seni bilmesinler, bulmasınlar seni, sana nazar değmezsin, sana kem göz değmesin, şeyatinden, insten, riyadan ve kibirden. Aman, aman kendini kendinden, kendini kendi gözünden bile sakındıra dur. Sana bir şey olmasın, sana zarar gelmesin ey benim, ey naçar nefsim çünkü dünya hali öyle bir hal ki cıvadan daha kaygan Allahım korusun ellerinin arasından kayıverir, çıkıverir birden farkına bile varmasın. Sen ki zerrelerden bir zerresin bu koca kürrede.  Ne küçük dağları sen yaratın ne göğe çıkacak, tırmanacak merdivenleri ne de yerin altından kazılmış geçip akan gömülü tünelleri… Silkelen, irkil, bak, gör, idrak et enaniyetinin bu koca devranda ne kadar cılız, ne kadar aciz olduğunu. Ebedle abad ol, sıyrıl fenadan, faniliklerden.  Bir bülbül gibi şakkı bir dostun bağında bahçesinde. Eğ başını huzurda haşyet ile bir sümbül gibi bir başak gibi ki her bir danesinden yedi başak biten her bir başaktan da yüz  dane biten bunu yedi yüze çıkarabilen bir  kudretin önünde… Güçlen, kalınlaş, dikil gövdenin üzerinde, yarıp çık filizinden, bir fellahın (çiftçinin) hoşuna giden bir ekin gibi…   Bir pervane ol, dön, dolaş deveran et bütün devranı ruhaniyetinle zerre de olsan bu koca kürede.  Kozasında  tir,tir titreyip çıkan yaprakta hayata tutunan bir tırtıl ol, bir kelebek gibi ateşlerde pul, pul yan aşktan sevgiden.. Kavrula, kavrula kavrul aşk helezonunda basamak, basamak çık uçsuz bucaksız merdivenlerden semanın. Teskin ol ey nefsim geç şu teslimiyet testinden. Dört elle sarıl tut kulpundan sıkıca, sağlamca bu ürkütücü ve ibret dolu uçsuz bucaksız âlemden. İnan bundan başka yoktur hiçbir kurtuluş reçeten. Dönüp dolaşıp egona sığınsan da ey nefsim bil ki bulunmaz senin için hiçbir gerçek halaskar yüceler yücesi Rabbin gibi…

Ey halaskarların halaskarı, Halas eyle beni bu hodbin benimden

Maraz oldu, heder oldu, harap oldu kendi kendinden

Eyvah duydum ki ne edersen kendine, edersin kendi kendine

Bahtına düştüm ey yarların yarı halas eyle bu gaddar bu ağyar nefsin elinden

Yetsin cefası da yetsin cezası, yetsin bu melanet ezası

Yok mudur ki hiç mülkünde bunun temelli eczası

Medet el medet deli divane divanında dönedururken ben

Ve demlenirim her deminde  ene ene dahilek ya Resulllah diyerek ben

 

Kaynak:Farklı Bakış